Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Bir tribün hikayesi

Sezon 1999-2000, hani şu 3 teknik direktör birden değiştirdiğimiz, Pendik faciasının yaşandığı, 3 maç üst üste bile kazanamadığımız belki de tarihimizin en kötü yılı. Ligin son 10 haftasına gelinmiş, şampiyonluk çoktan hayal olmuş, Kadıköy’de Trabzon maçındayız. Yine maçın ilk 10 dakikası protesto var, bağırmıyoruz. Daha sonra hüzünlü besteler birbirini kovalıyor. “Bizi yaktın yıktın s..tin Kanarya”, “başın öne eğilmesin, aldırma Fener aldırma” falan derken maçın ikinci yarısı o efsane beste geliyor. “Avrupa fatihiymiş Galatasaray…”. Numaralıyla karşılıklı bir güzel söylüyoruz. Tabi son kısmı numaralıya düşüyor. KFY de büyük bir zevkle söylüyor. Söylüyor ama kimse haftaya Galatasaray’ı yeneceğimize inanmıyor. Ne de olsa adamlar UEFA’da şampiyonluğa gidiyor, biz ise sezon bitse de bu işkenceden kurtulsak diyoruz.

Bütün bir hafta daha maç oynanmadan Galatasaraylılar bizimle dalgasını geçiyor. Yok tarihi fark olacak, 8 tane atıcaz, yok Fener minyatür kaleyle oynasın da biz kalemizi büyültelim. Tabi bizim de boyunlar bükük; hafta sonu görüşeceğiz demekten başka bişey yapamıyoruz..

Maç günü gelip çatıyor. Sabah erkenden kalkıyoruz. Sıkı bi şekilde giyindikten sonra arkadaşlarla beraber stadın yolunu tutuyoruz. Tabi dershaneyi her zaman ki gibi ekiyoruz. Derken saat 10-11 gibi Sami Yenin eski açığının arkasındaki dört yoldayız. Saat erken olmasına rağmen baya büyük bir kalabalık var. Ama adamlar bize sadece 1800 bilet vermişler. Stadın önünde ise nerden baksanız 3000 fenerli var. Bizde de bilet yok. Biraz takılıyoruz. Daha sonra bi grubun gazıyla millet toplanıp Fulya’ya doğru yürümeye başlıyor. Bizde onlara takılıp 15 dakika sonra Fulyada oluyoruz. E tabi polis bizi hemen bulup Beşiktaş tesislerinin biraz yukarısındaki parkta çembere alıyor. 2000 kişi varız. Derken bilet kovalamacaları başlıyor. Bi ara burada boşuna durup vakit kaybettiğimizi fark ediyoruz.. Ben durum değerlendirmesi yapmak için polislerden sıyrılıp bi taksiyle yukarı, Mecidiyekoy’e çıkıyorum. Ama buradaki kalabalık aşağıdakinden çok fazla. Tekrar aşağı iniyorum. Arkadaşları buluyorum. Sonra bi haber geliyor ve hep beraber tekrar Mecidiykoy’e. Derken “ağır” abilerimizi buluyoruz ve Mecidiyeköy’ün arka sokaklarında “ağır” abilerimizden biletlerimizi alıyoruz. Tekrar eski açığın arkasına geliyoruz. Fulyadaki grupta yukarı çıkmış. Artık kalabalığı siz tahmin edin. Her zamanki gibi Mecidiyeköy’ü Kadıköy’e çevirmişiz. Biletlerimizin cebimizde olmasının verdiği rahatlıkla etrafı süzüyoruz. Saat 3 olmuş. Biraz bişeyler yiyoruz ve stada giriyoruz. Saat 4. Stada girmesine giriyoruz ama girdiğimiz yerde kalıyoruz. Bize ayrılan göt kadar yer tıklım tıklım dolmuş. İte kaka ortalarda bi yere sıkışıyoruz. Daha dışarıda bi dünya insan var. onlarda stada girdikçe başlıyoruz “sığmıyoruz”, “köşeye köşeye ibne cimbom köşeye” diye bağırmaya. Derken yan taraftan biraz daha yer açmaya başlıyorlar. Bir nebze de olsa rahatlıyoruz. Galatasaray kapalısı yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Elemanın biri kapalıdan bize el kol hareketi yapmaya başlıyor. Önümüzdeki 10-15 kişilik bi grupta çocuğun okul arkadaşlarıymış meğer. Adının Barkın olduğunu öğreniyoruz. Bütün eski acık başlıyoruz Barkınla kafa yapmaya. 2000 kişi çocuğa eğilerek “ibne Barkın’a da kafam girsin” diye bağırıyor. Barkın tabi sinirden çatlıyor. Biz devam “oynaya oynaya gelin çocuklar, Barkın’ın ağzına verin çocuklar”. Daha neler neler. Allah razı olsun Barkın’dan neşemizi buluyoruz.

Neyse maç saati yaklaşıyor. Takımlar sahaya çıkıyor ısınıyor falan. Herkes iyice maç havasına girmeye başlıyor. Bi omuz omuza yapıyoruz bütün herkes bize bakıyor. Takımlar soyunma odasına gidip tekrar çıkıyor. Tam o sırada işte o muhteşem bayrak açılıyor. Kimse maçtan umutlu değil ama belki de bu bayrağı görünce biraz hırslanırlar diyoruz. Neyse bayrak çekiliyor ve maç başlıyor. Hemen arkamızda skorbord var. Maç başlar başlamaz biz de skorborda bakarak başlıyoruz. 1 dakika geçti, 2 dakika geçti. Yok 35 dakika kaldı, 34 dakika kaldı. Hadi biraz daha dayanın. Herkes zaten şöyle 2-0, 3-0 gibi normal bir yenilgiye razı. Aman fark olmasın da rezil olmayalım. Hele bi de kazayla bi beraberlik alırsak dehşet güzel olur. Derken Galatasaray’ın atakları da sıklaşıyor. Sağdan soldan geliyorlar. Cimbom forvetleri yine başlıyor saçmalayıp gol kaçırmaya. Ne de olsa karşısındaki Sarı Lacivert forma. 20-25 dakika geçmiş ve biz hala gol yememişiz. Aman Allah korusun. Bu dakikalarda arkadaşa dönüp diyorum ki: “olum bak bu maç Manchester maçı gibi olacak. Adamlar tek kale oynayacak ama 80. dakikada gelip golü atıcaz” diyorum, diyorum ama kendimde pek fazla inanmıyorum. Derken o da ne? ilk yarı bitmiş. Aman Allahım ilk yarı bitti ve biz gol yemedik. “Tamamdır” diyor millet. Artık taş çatlasa en fazla 3 gol yeriz ikinci yarı. Kurtulduk tarihi farktan. E ne de olsa adamlar tarihlerinin en iyi sezonun yaşıyorlar, bizse en kötüsünü. Bu maçta fark atmayacaklarda hangi maçta fark atacaklar?

İkinci yarı başlıyor. Bizde tribünde başlıyoruz neler oluyor hayatta melodisinde “Fenerbahçe sen çok yaşa”yı söylemeyi. Ama tabi kafalar iki de bir dönüp skorborda bakıyor ve saniyeleri sayıyor. Biz devam ediyoruz. “senin sevgin bu dünyada laraylaraylay ohhhh laraylarararay ray …” zaten herkes maçı bırakmış istisnasız ama istisnasız eğilip kalkarak bağırıyor. Zaman ilerliyor. Dakika olmuş 55-60. herkes sevinmeye başlıyor artık en fazla 1-0, 2-0 kaybederiz diye. Gs yine atakta ama yine kaçırıyorlar, bende dönüp arkadaşa tekrar manchester maçını hatırlatıyorum. 70. dakikayı geçiyoruz. Biz yine devam : “oooohhhhh laraylarararay ray Fenerbahçe sen çok yaşa …” bıkmadan usanmadan aynı besteyi söylüyoruz. Her geçen saniye ise milletin içinde “acaba maç 0-0 biter mi?” düşüncesi oluşuyor. Derken 81. dakika gelip çatıyor. Belki de ilk defa atağa kalkıyoruz bütün maç boyunca. Ceza sahasının biraz dışında faul yapıyorlar ve serbest atış kullanacağız. Skor boarda bakıyorum dakika 81, arkadaşa dönüp “ben sana manchester maçı gibi olacak demedim mi bak dakika 80 ve bu gol” diyorum. Aslında bende pek inanmıyorum ama… topun başında Johnson. Tamam diyorum top bize kadar gelir. Derken Johnson gelip topa bi asılıyor; o da ne top baraja çarpıp köşeye doğru gidiyor. O sırada Taffarel’e bakıyorum kendi soluna doğru giderken hareketsiz kalmış. Top ise öbür köşeye doğru gidiyor. O an sanki zaman benim için donuyor. O kare halen gözlerimin önünde. Neyse bir anda bi bakıyorum top kaleye doğru gidiyor ve ağlara takılıyor. Aman Allahım inanamıyorum gol attık. Tabi o coşkuyla bi atıyorum kendimi milletin üstüne, tabi herkeste birbirinin üstüne.. Tribünün ortasından en aşağıya kadar yuvarlanıyorum. Hatta o kadar ki Amigo Arap’ın dibine kadar geliyorum. Hiç tanımadığım adamlarla sarılıyoruz. Dönüp arkadaşları buluyorum. Hiç kimse inanamıyor. Düşünsenize 3-0 yenilgiye razıyken macı kazanmak üzeresiniz. Sevinçten nefesim kesilmiş. Pınar başı çekecek halim kalmıyor. Sadece benim değil herkesin öyle. Biraz sonra “havaya havaya eller eller havaya” “oooooooooooo” 1-2-3 “Fener’in ölüsü cimbom’u s..er” diye son nefesimi de harcıyorum. Millet pınarbaşı çekerken ben yere çöküp nefes almaya çalışıyorum. Bir bakıyorum herkes benim gibi, kimsenin konuşmaya dahi mecali kalmamış. 80 dakika hiç susmayan tribünler son 10 dakikayı Allah’a yalvarmakla geçiriyor n’olur bitsin şu maç diye. Ve en nihayet maç bitiyor. Birbirine sarılanlar, ağlayanlar dua edenler mi dersiniz. Herkes kendini kaybetmiş durumda. Yarım saat kadar statta oturuyoruz. O yarım saat belki de hayatımın en mutlu ve en huzurlu dakikalarını yaşıyorum. Daha sonra kapılar açılıyor ve stattan dışarı çıkıyoruz ve evin yolunu tutuyoruz.

Maçtan sonra bir yöneticimizin sözlerini kelimesi kelimesine hatırlıyorum: “Başarı sarhoşluğu getirir, sarhoşluk unutkanlığı. Avrupa’da en büyük olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Galatasaray, Türkiye’nin en büyüğünün kim olduğunu unutmuştu. Bu akşam onu hatırlattık.” Tabi bütün bi hafta gslilerle dalgamızı geçiyoruz. Ertesi hafta Kadıköy’de o efsane besteyi yine numaralıyla karşılıklı söylerken KFY son kıtasını yine büyük bi zevkle bitiriyor. Tabi bu sefer gelecek zamanda değil –di’li geçmiş zamanda!!!

2 Comments

  • tosun
    Posted 10/08/2008 at 18:57
  • yazıda geçen "arkadaş"
    Posted 10/08/2008 at 18:58

    Lan Igor yazmadan edemedim , peşimizde bilet bilet diye koştun şimdi burada arkadaşlar falan diyerek racon mu kesiyosun olm:)
    Yok durum değerlendirmesi yapmış , yok arkadaşa sölemiş falan filann bi siktir git:)))

    Maça zorla soktuğumuz adamı da yazsaydın , herif sayemizde torunlarına anlatacağı tarihe tanıklık etti.

Leave a Comment