Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Boş kağıt verme sanatı

Üniversite sıralarından geçmiş veya geçmekte olan önemli bir çoğunluğun en az bir kere tattığını tahmin ettiğim “Boş kâğıt verme” sanatını icra etmenin inceliklerinden bahsetmeden önce, bu eylemin sanıldığı kadar kolay, basit ve şımarıkça olmadığını vurgulamak isterim. Hemen babam gibi “yok öyle bir şey işin ne lan otur çalış” diyenlerin kalbini kırarım. Tamam, belki bu işi adet hale getirdiğimden biraz içimi rahatlatmak ve kendimi kandırmak için başka yerlere bok atıyorum ama iki dakka dinleyin işte…

Bakın güzel kardeşim, kim ister ki sınavlardan elinden geleni yapmanın huzuruyla çıkmak varken bunalımlar arası yolculuk yapmayı? Olmuyor işte… Kişinin hayatını hiç istemediği ve beklemediği bir şekilde değiştirme gücüne sahip bir sınavla ve ailenin, çevrenin, ülke şartlarının belirlediği tercihlerle bizi üniversitelere, bölümlere savuran, serpiştiren sistemin hiç mi suçu yok? Bu üniversitelerde beynimizi sınavdan hemen sonra unuttuğumuz bilgilerle doldurmak isteyen sistemin de mi suçu yok peki? Yok ama bütün suç ilk derse gidip de anlatılanlar ilgisini çekmeyince uykusu gelen, sonra bir daha hiç o derse gitmeyen, sınav vakti gelip de son gün anlamadığı, anlamak istemediği, nefret ettiği konulara çalışmak zorunda kalanlarda… Boş kağıt vermek de tüm bu mide bulandıran ama bir boka yaramayan düşüncelerin “ee sikerim ulan” boş vermişlik hisleriyle birleşmesinin bir sonucudur, bilinsin isterim. Bir nevi farkında olmadan kendi çapında verilen bir tepkidir, zarardan başka bir getirisi olmasa da… İbne sistem, senden aldığımı sana boş kağıt olarak geri veriyorum kapak olsun işte diye haykırıp içimi boşalttıktan sonra biraz da işin eğlenceli kısmına değinmek istiyorum izninizle…

Boş kağıt verecek kişi sınavı çoktan gözden çıkardığından gece uykusunu güzelce almıştır zaten… Sabah kalktığında “lan şu formül neydi, şu notlara son kez bakayım” telaşı yaşamaz; hatta o kadar rahattır ki boş kağıda imza atıp yatağına geri dönme hayalleri kurar. Sınava gecikme gibi bir derdi olmadığından ve sınav öncesi çalışmış arkadaşlarının kendinden emin o sinir bozucu suratlarını görmek istemediğinden sınava geç kalabilir, hakkıdır. Herkesin elinde notlar varken elinde sadece kalem taşımanın gururunu ve karizmasını sonuna kadar kullanır. Kendinden emin bir şekilde sıraya oturur ve soruların dağıtılmasını bekler. Bu sırada çevreyi süzer, herkeste bir telaş vardır, oysa kendi bacak bacak üstüne atıp kalem çevirecek kadar rahattır, umarsızdır. Cevap kâğıdı dağıtılır ve güzelce isim soy isim ve tarih yazılır. Sınav kâğıdına yazabileceği tek bildiği kelimeler bunlar olduğundan özen gösterir. Hatta bazen bu evrede o kadar gaza gelir ki hocaya tarihi bile sorar, duyanlar bu kendine güven gösterisinden olumsuz etkilensin diye… Sonuçta o sınava çalışanlar da en az sınav ve hoca kadar suçludur, nefret edilmeyi hak etmiştir.

Artık sınav başlamıştır, herkes sorulara yumulur… İşte bu aşama biraz sıkıcıdır. Sınavdan çıkabilmek için belirli bir zaman geçmek zorundadır. Genelde yarım saat ile kırk beş dakika arasında değişen bu zaman dilimi o psikolojiyle 2-3 saat kadar uzun gelir. Ne kadar kafası rahat görünse de, sınavı bırakmış olmanın geçici rahatlığıyla kendini kandırmış olsa da bu zaman diliminde kendini sorgulamaya başlar. Moral ciddi bir şekilde bozulmaya, işler kötüye gitmeye başlar. Derse gitmek yerine tercih edilen aktivitelere, verilmeyen ödevlere lanet edilir. Okulun uzayacağı gerçeği, yaz okuluna verilecek paraların evlat acısı derken kaçıp kurtulma zamanı gelmiştir. Birden özgüven pompalanır çünkü bir daha bu duruma düşülmeyecektir, nasıl olsa okulu uzatmadan bu ders bir daha alınacaktır. Sinirle karışık bir rahatlık sarar bünyeyi…

Daha sonra karizma bir hareketle gözetmene çıkabilir miyim diye sorulur. Evet yanıtını aldıktan sonra tüm sınıf tarafından izleniyormuş hissi ve arkada çaldığı farz edilen deli yürek melodisiyle sıradan kalkılır. Baş dik, gözler delicidir… Artık arkaya bakmadan çıkıp gitme vakti gelmiştir. Bu agresif ve kendinden emin psikoloji fakülteden çıkıp yolda tek başına yürüdüğünü fark ettiğinde sona erer. Ders dışında her şey düşünülerek kafa dağıtılmaya çalışılır. Yurda gidip uyuma, dertlerden kaçma vakti gelmiştir, ne mutludur. İtinayla bir kez daha boş kağıt verilmiştir, görev tamamdır…

13 Comments

  • canoglan
    Posted 26/04/2008 at 20:49

    hayatta boş kağıt vermedim. verecek durumda olsaydım son saliseye kadar kopya çekme hevesiyle dururdum. kopya çekmek çok güzel adrenalin sağlıyor, bungee den zevkli şerefsizim.

  • sechoe
    Posted 26/04/2008 at 20:49

    kopya çekerken yakalanıp uzaklaştırma alsan böyle düşünmezdin cancım, artislik yapma 🙂

  • igor
    Posted 26/04/2008 at 20:49

    helal sechoe, hislerime tercüman olmuşsun =)

    bir kaç sefer ben de nail oldum bu boş kağıt verme onuruna. Bunlardan ilki 7 kasım 2002 idi (gününe kadar hatırlarım o derece!). Meşhur 6kasım’dan bir gün sonra olan “abstract algebra” sınavıma aynen 3. paragrafta tarif ettiğin şekilde girdim. Sınav süreci ise gayet sıkıcydı. Üzerimdeki polara bakarak attığımız 6 golü tekrar tekrar gözümün önünden geçirip durdum. Arada da dersle alakalı bildiğim topu topu bi kaç tane teoremi sayfalara rastgele serpiştiriverdim. Neyse ki sınav o kadar uzun değildi de çabuk bitiverdi. Sınav çıkışında sorularla ilgili yapılan yorumlara kulak misafiri olarak hiçbir bok bilmediğimin ezikliğini bi kere daha yaşarken; “sen nasıl yaptın bu soruyu” şeklinde gelen soruları “şey onu by contradiction ile yapabiliosun sanırım ama ben tam ispatlayamadım” gibisinden kıvırmalarla geçiştirdim.

    Asıl enteresan olan ise, ben o sınavdan 3 (yazıyla üç) aldım. Bu olay geri kalan üniversite hayatım boyunca arkadaşlarımın benimle taşak geçmesine sebep olmuştur. “ulan tamam adını yazdın 1 puan aldın; tamam adını güzel yazdın 1 puan da orda aldın. Ama bu 3. puanı nerden aldın olm helal olsun valla” diye diye suratıma vurulmuştur bu gerçek.

    Bir başka rezil olay ise geçen sene gerçekleşmişti. Zaten tekrar almakta olduğum “real analysis” dersimin ikinci sınavı tam da gs maçının biletlerinin çıktığı güne denk gelmişti. Bi yandan yeteri kadar bilet alabilecek miyiz stresi, bi yandan susmayan telefon; bi yandan biletlerin tamamen tükenmesi, bi yandan susmayan telefon; bi yandan başka kaynaklardan bilet tedarik etmek için verilen uğraş, bi yandan susmayan telefon; sınav konsantrasyonunun içine etmiştir. Derken akşam saatlerine doğru ortalık sakinleşir, sınava girilir. Ama beyin çoktan sikilmiştir, zaten yarım yamalak çalışılan konular da kafada darmadağın olmuştur. Ama bu sefer boş kağıt verilmez. Sınav sonuna kadar mücadele edilir. Bilinen bilinmeyen ne varsa sınav kağıdına serpiştirilir. Tüm ispatların sonuna (aslında ispatın olması gerekenle alakası olmadığı biline biline) ispatın bittiğini bildiren işaret (matematikçiler bilir) büyük bi gururla konulur. Sınav kağıdı ise hemen hemen tüm sayfalarda karalanmış bişeler olduğunu bilmenin verdiği sahte rahatlıkla teslim edilir. Sonuçların açıklanması ise hiç merak edilmez; beklenmez. Ama tabi kaçınılmaz son gelir. Sınavdan 0 (yazıyla sıfır) alınmıştır. Pek şaşırtıcı olmamakla beraber, en azından emeğe saygı göstermeyen hocaya küfür edilir; bi önceki dersin hocası akla getirilerek “ulan helal olsun o kadına en azından alınterine saygı gösterip 3 vermişti” denir. Yapacak bişey yoktur. Sonrasında başa gelecek daha kötü durumların habercisidir aslında ama kaale alınmaz; umursanmaz.

    Yalnız bu sıfır alma olayını bizim tosun bile becerememiştir. O yüzden okulda takdir edilesi bi üne erişmişimdir. Ruhi abi gibi (bizim okulda bilen bilir) olamasam da onun izinde gitmiş olmak bile şeref vericidr.

    Son olarak, aman diim sechoe sen de benim izimden gelme 😉

  • sechoe
    Posted 26/04/2008 at 20:50

    Helal be reis, izindeyiz 😉

  • atbs
    Posted 26/04/2008 at 20:50

    5,25 senede fakülteyi bitiren ,dersleri dönemlik olan ki dönem başına ortalama on ders alan,bunun üstüne yaz okulunu sektirmeden ekleyen ve hepsinin bünyesine vize+final şeklinde hücum ettiğini hesaba katarsanız karşınızda derya deniz sınav tecrübesi olan bi insan evladı bulunmakta.

    Netice de bahsi geçen derya denizde boğulmak kaçınılmazsa şüphesiz en karizmatik yoludur boş kağıt vermek.

    Asil bi duruşdur öncelikle.
    Kopya çekicem diye gözleri felfecir maymun olmaktansa;
    “Kağıdını teslim etmek isteyenler çıkabilir” sözleri amfide duyulduktan sonra usulca yerinden kalkıp,kürsüye doğru yenilmiş ama ezilmemiş bir yürüyüştür,animelerde dolunay önünde şahlanan at üstü kahramanların şişirilmiş karizmalarına benzer enstanteneler meydana getirmektir,dalga dalga yayılmak diğer mağrur sınav mağdurlarını da peşi sıra sürüklemektir.

    Kapıdan çıkarken dudağa iliştirilecek sigara ile devam ettirilen bu atmosfer,ta ki sınav sonuçlarının panolarda ilan edilip bilinen ama bi türlü de kabul edilemeyen çöküntüye kadar sürecektir.

  • ağa
    Posted 26/04/2008 at 20:51

    Yahu ben de bu şerefe nail olamadım ama hulki gibi artistik yapmıcam bu konuda. Üniversite hayatım boyunca aldığım en düşük notu 7 kasım 2002 de almıştım ben de. 6 kasımda siktiretmiş 5 gram çalışmamış olmam yanında sınavda da 5 gram sikleme duygusuna sahip değildim, maçı düşünüp sırıtıyordum sınav boyu. Neticede kulaktan dolma bilgilerle 20 alıp bir dersten ilk kez direkten dönmüş oldum ama değdi vallahi hiç pişman değilim 🙂

  • goner
    Posted 26/04/2008 at 20:51

    ben de hiç boş kağıt vermedim.nasıl bi duygu diye merak ederdim.bu yazı iyi olmuş.anladık olayı.

    tam final zamanı bu yazıyı okumak iyi oldu ya.perşembe şekspir finali var,belki boş kağıt denemesi yaparız.yalnız hocaya çıkabilir miyim diye sorduktan sonra,sınıftan deli yürek edasıyla çıkabilir miyim bilemiyorum..ben daha çok başım öne
    eğilmiş ve aldırmış olurum herhalde ve muhtemelen sınav sonrası hatun kişiler yanıma gelip şu soruyu sorarlar “olm niye erken çıktın ki sınavdan,yapabilirdin soruları.söylesen kopya bile verirdik” …hadi lan ne zaman ne verdiniz bugüne kadar,bir de kopya verecekmişler derim bende herhalde içimden.

    son olarak kopya yerine kopye diyen insan evlatları da var dimi lan diye bitirmek istiyorum cümlelerimi..

  • igor
    Posted 26/04/2008 at 20:52

    yukarıda sözünü ettiğim ruhi’yi bugün double f listesinde gördüm. Geçememiş daha math 302’yi. ahh ali ülger ne diim ki allahından bulasın; adam ’98 girişli yahu yazıktır günahtır…

  • bravo
    Posted 26/04/2008 at 20:52

    kağıda bişeyler yazamayacaksanız sınava niçin gidiyosunuz? evde iyice uyuyup niye güzel bi kahvaltı yapılmıyor? hayat güzel herşey güzel kıvamında kahveler eşliğinde gazeteler okunmuyo? 9 dersin 7’sinden sınava girmeyip sınav saatlerini bu kıvamda geçiren birisi olarak şiddetle tavsiye ediyorum.

  • ağa
    Posted 26/04/2008 at 20:52

    Yukarıda sözü edilen Ruhi benim üniversite tercihi yapmamda başrol oynayan adamdı 🙂

  • nehelenya
    Posted 26/04/2008 at 20:53

    ismi lasim diil bi unide hayati ögrencilere sart etme felsefesiyle dolup tasan bi fels hocasi finalde tek bi soru sorar risk nedir ?dersi allatn alan ve viseleri b.k gibi gecen genc bos kagida adini soy adini yasar ve hocaqnin yanina gider bos kagidi usatirken risk budur der…..kulaktan kulaga gelen efsaneye gore cocuk destanlar yasarak kili kir yararak gecemediii dersten gecmistir:::d:P

  • fucker
    Posted 26/04/2008 at 20:53

    bu son yorum çok boktan olmuş

  • burçay
    Posted 08/08/2008 at 16:02

    Boş kağıt vermek 1. sınıfta sınavlarda en çok yağtığım aksiyondu.Hatta üniversitede ilk girdiğim sınavda boş kağıt vermiştim.(o dersin bu okuldaki en kolay ders oldugunu anlamam çok uzun sürmedi)

    2. sınıfta ise boş kağıt verme dönemim çoktan sona ermişti.Offf zaten boş kagıt vereceğim niye yorulayımki okula kadar mantıgı kaplamıştı.Sonu ne mi oldu 6. sınıftayım 😀

    Üniversitede kopya çektiğim ders sayısı ile bir elin parmağını geçmez ama ilginçtir hepsindende geçtim.Bu işi iyi yapabiliyorum ama yapmıyorum.Malmıyım neyim.

Leave a Comment