Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: alıntı

Yeryüzü ayaklanacak

Yüzlerini göstermeyen gölgeler Paris'in gettolarında ayaklandı. Alevlerin önünde birer kara gövde olarak ellerini kaldırıyorlar şimdi, zafer işaretleriyle bütün dünya gazetelerinin birinci sayfasına çıkıyorlar. Avrupa başkentleri diken üzerinde. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanlarla konuşmak için bir dil arıyorlar.

Farkettiniz mi?

Fark ettiniz mi? Parklara, bahçelere, halkın bir yudum da olsa nefes almaya çalıştığı yeşil alanlara birer cami kondurmaya kalkıştılar. İstanbul hiç bu kadar dinselleştirilmemişti! Fark ettiniz mi? Dünyanın en gözde limanlarından Galata rıhtımını yok pahasına satıyorlar. İstanbul hiç bu kadar yağmalanmamıştı! Fark ettiniz mi? Haydarpaşa Garı'nı ve tarihten süzülüp gelen onlarca yapıyı satacaklar. İstanbul hiç bu kadar peşkeş çekilmemişti! Fark ettiniz mi? Atatürk Kültür Merkezi'ni yıkacaklar. İstanbul hiç bu kadar tahrip edilmemişti!

Pogo bir tür danstır

Ayça Seren Ural.. 25 yaşında bir genç kadın.. Üniversite yıllarını punk olarak yaşadı. Dar pantolonlar giyip, saçlarını kazıttı. Kavga anında kullanmak için beline zincirler taktı. Saksıda esrar yetiştirip içti. Kimliksiz dolaştı. Nezarethanelerde sabahladı, aç kaldı. Sorgulamadan sevişti. Ekonomiye canlılık getirmek için arabaları çizdi! Hamile kaldı. Evlendi. Çocuk doğurdu. Ve İstanbul'dan taşınıp, roman yazdı. Ayça Seren Ural, ilk kitabı Pogo'da kendi yaşadıklarını ve daha fazlasını anlatıyor. Hayal gücünü kullanarak kitaba eklemeler yaptı. Şu anda 'ortamlardan' elini eteğini çekmiş durumda. 2,5 yaşındaki kızı Brengülü (Öz Türkçe'de yaban gülü) ve inşaat mühendisi kocasıyla İzmit'de yaşıyor. Bu kitabı 90'lı ylların gençliğini unutturmamak için yazdı: ''Bizim çocuklar hiç de haklarında küfrederek konuşulacak çocuklar değillerdi. Bu çocuklar belki de el üstünde tuttuğumuz birçok insandan daha dürüsttü.'

Elektrikler kesikken döndüğü o gece

Mehmet Demir karalamış; Döndüğü, elektrikler kesikken döndüğü o gece, evin her yanında mumlar yanarken, elinde bir kadehle, mumlar yanarken, içinde bir tek karanfille, kadeh elinde, onun döndüğü gece gözlerini kaçırmıştı, o döndüğü gece, elinde kadehle, kara, kapkara mantosu vardı üzerinde..

Küçük kara balık

Çocukken ilk okunan kitabın insanların kaderlerini belirlediğine ilişkin, hiç bilimsel olmayan ama derinden güvendiğim bir kanaatim var. Hatta insanların, aslında ilk okudukları kitapların izlerini, hayallerini, güzergâhlarını ömürleri boyunca takip ettiğini, hiç farkında olmasalar bile bütün hayatlarını o ilk kitaplara göre biçimlendirdiklerini düşünürüm hep. Karşılaşmaların, yakınlaşmaların "doğruluğunun" (!) bu kitaplar üzerinden sağlamasının yapılabileceğine bile inanırım inceden. İlk okuduğu kitap "Ulduz ve Kargalar" olan bir çocukla "Kaşağı" okuyan çocuk büyüdüğünde hayatları ne kadar bitişebilir mesela? Ya da ilk okuduğu öykü "Diyet" olan bir adamla "Çocuklar Yönetimde" okumuş bir kadın birlikte olabilir mi? Hiç değişmeyecek bir fark vardır aralarında. Muhakkak birinin hep anlatamadığı bir şey vardır o ilişkide. Kapanmaz ve tarif edilemeyen aralık... Velhasıl ilk okunan kitaplar yapar bizi. Omurgamıza biçim verirler sanki. Gerisi "tarama" gibi gelir bana... Tuhaf yanı bu işin, eğer buna inanırsanız gerçekten, ne okutacaksınız çocuğunuza? Bir insanın üzerinde bu dev hamleyi yapmak hangimizin haddine? Tehlikeli çünkü. Çünkü... Şöyle...

Sus konuşma, savaş hiç olmadı!

Ece Temelkuran'dan vizyona yeni giren Yazı-Tura filmi ve bir savaşın yarasını taşıyanların hayatları hakkında bir yazı.. Okunası.. Güneydoğu'da savaşan iki gencin öyküsünü anlatıyor Yazı - Tura filmi... Erkeklik mitinin karnını deşiyor, acıyı efendi gibi anlatıyor..

Felluce’yim ben

Felluce'yim ben... Yıkık, harap, mağrur ve asi... Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi... İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım. Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde... ...dünyanın gözleri önünde... Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım. Barbarların istilası karşısında Şark'ın nefs - i müdafaasıyım.