Zülf-ü kâküllerin amber misali
Buy-u erguvandan güzelsin güzel
Kızarmış gonca gül gibi yüzlerin
Şah-ı gülistandan güzelsin güzel
Yüzünde yeşil ben aşikar olmuş
Çekilmiş kaşların zülfikâr olmuş
Gözlerin aleme hükümdar olmuş
Mihr-i Süleyman'dan güzelsin güzel
1960’lı yılların başında, bir Ankara gazetesinin birinci sayfasında “üç sütun” bir başlık vardı:
“Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ...”
Neden, ne yapmıştı da vatan hainliğine “hâlâ” devam ediyordu?
O günlerde gazetelerde bir haber daha vardı: “Amerika, Türkiye’ye 120 milyon lira hibe etti.”
Nâzım Hikmet’in bu habere, bu hibeye tepkisi şuydu:
“Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz.”
İşte Nâzım Hikmet’in “hâlâ” devam eden vatan hainliği buydu...
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün,
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan bey'in vurdurduğu
Irgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Heyhat
yeniden
ıskaladın
vuslatı!
Şimdi eyersiz atlar gibi özgür
ve lânetli bir keder gibi
uzak
yağmurda...
Çok dost olmasan,
çok olmazdı düşmanların da!
Aşağıda okuyacağınız önsöz Charles Bukowski tarafından "Pis Moruğun Notları" kitabı için yazıldı. Bilmiyorum kimsiniz, ama eğer FasulyedenKom'da küçük büyük demeden, nokta kadar emeğiniz varsa, benimle aynı hissiyat hasıl olacaktır beyninizde, kalbinizde... Pis moruğa ayrı, onun torunları olan, bu site için kova ile su taşıyan karıncalara ayrı, okuyanlara ayrı selam olsun. Çoşku doluyum ulan! Heyt bea!
Düşündüklerimizi,
Ağzımızdan çıkan her bir kelimeyi,
Topyekun fikirlerimizi,
İnandık saydım.
Bu inandıklarımız hiçbir şey değil,
Bir de inanmadıklarımızı görseniz...
Ödülün ne akla hizmet, hangi seçici nitelikler ışığında verildiğine dair pek bir bilgim yok açıkcası. Daha önce kimlere verildi, bu adamlar dünya penceresinde hangi saksıda çiçek açıyorlardı bilmiyorum. Edebiyat dünyasına pek te aşina değilim.
Ancak beni rahatsız eden başka bir şey var bu hususta.
Sadece O'nu görmeye gidecektim... Neden böyle oldu, bilemiyorum... Sabah evden çıkarken dolabımın arkasına sakladığım ben'lerden birini tercih etmek için araladım ki, bu onların hepsinin birden ortaya çıkmasına sebep oldu. O an afalladım ve bir süre sonra "Ortak Bölenlerin En Büyüğü"nü almaya karar verdim. Hak verirsiniz ki O'nu görmeye gidiyordum. Ama diğer bütün "ben"ler kendilerinin tercih edilmesi gerektiğini düşünerek isyan ettiler. Benim bu "ben"leri durdurabilmem mümkün mü? Kavga gittikçe büyüyordu ve ben bunu sadece -insan olduğum için- seyretmeye karar verdim. Zaten insanoğlu yaratıcılıktan uzak kalıp her şeyi uzaktan seyretmeye bayılır..
Ziyan oluveriyor en çelimsiz günlerde yalnızlık ve sabaha kadar uyuyan mum ışığı güneşle dans etmeye uğraşıyor. Çünkü en bıkkınsal yanı iklimlerin birbirlerine naz yapması aslında. Olabilir yada olmayabilir; işte Sheakspeare sadece bununla hatırlanıyor artık. Düşün ki; artık alt katın demirlerine tırmanarak pencereden sana duyamayacağın kadar yüksek sesle şarkılar söylemem bile kar etmiyor. “a” bile saygıdan şapkasını çıkarıyor senden bahsederken ve sen hala benden yansıyan ışıkla görüyorsun çiçeklerin rengini. Oldum olası, olabileceğim zamanları yakalamaya çalışmamın nedeni bile unutulmuş seninle yaşadığım sarı sayfaların arasında.