Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: gazete

Odatv’den Fehmi Abi’ye salvolar…

Sayın Fehmi Koru, Sizden bir yanıt gelmeyince, iş başa düştü ve ben tek tek araştırdım, ilginç rakamlara da ulaştım. Araştırmalarıma göre siz;
  • ATV’den program başına haftalık 8 Bin TL, yani aylık 32 Bin TL;
  • TRT’den program başına haftalık 2 Bin 400 TL, yani aylık 9 Bin 600 TL;
  • Kanal 7’den aylık 11 Bin TL;
  • Kanal 24’ten program başına haftalık 5 Bin 500 TL, yani aylık 22 Bin TL;
  • Yeni Şafak’taki yazılarınızdan ise (Fehmi Koru ve Taha Kıvanç imzalı); eğer zam gelmemiş ise aylık 15 Bin Euro (yaklaşık 31 Bin TL) alıyorsunuz.

Kriz ve Medya

Tüm dünyayı kasıp kavuran, Türkiye’yi ise hamdolsun ki teğet geçen krizin medya yansımaları da netleşmeye başladı. Akşam Gazetesi Ramazan Bayramı’ndan bu yana maaşları ödemekte zorluk çekiyordu. Tam da bu dönemde Amerika’ya gidip, içtiği şarapları anlattığı için tepki çeken Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut görevinden alındı. Yerine Ankara bürosundan, muhabir kökenli, acar gazeteci İsmail Küçükkaya getirildi. Söylenene göre Küçükkaya yönetimindeki Akşam’da, köşe yazarlarından ücret istemediklerini belirten bir kağıt imzalamaları istenmiş. Beleş mi yazıcak bu adamlar anlamadım ama Oray Eğin gibi bir adamın para almadan 2 yazı yazacağını pek aklım almıyor. Hürriyet Gazetesi’nin de her departmanda %20 oranında tensikat yapacağı konuşuluyor. Aydın Doğan online!

Meme meme meme ulan!

Biz iki kadın plajda o gün, uzun uzun erkekleri ve ilişkileri konuştuk. Özeleştiri yaptık. Yaşlanınca nasıl kadınlar olacağımızı birbirimizi anlattık. Hayattan çalınmış iki saat... Bu kriz ortamında... Beyaz şarap eşliğinde... Çok iyi geldi. Size de tavsiye ederim.

Bir medya analizi #2

Engin Ardıç hazretleri yaşlandıkça iğrençleşen gazeteci sürüsünün önemli temsilcilerinden. Sabah Gazetesi’nin ve haliyle iktidarın önemli kalemlerinden Ardıç gündemi işgal eden Kemal Kılıçdaroğlu-Dengir Mir Mehmet Fırat tartışmasının neticesinden memnun değil sanırım ki, Kılıçdaroğlu hakkında ipe sapa gelmez, yer yer hakaret ve aşağılama dolu yazılamalar peşine düşmüş.

Detay kovalamaca…

Zorlu geçen bir haftanın ardından bir cumartesi sabahı bilgisayar başına oturup gazeteleri karıştırıyorsun. Çayını yudumlarken haber başlıkları birer birer geliyor önüne. Milliyet, Hürriyet, Vatan, Vakit, Zaman filan derken beynin süngerleşmeye başlıyor. İçinde Fenerbahçe geçen haberleri atlıyorsun tabii hemen. Sonra bir çay daha, bir de sigara. "Yeter lan!" diyip televizyona veriyorsun kendini. Evden dışarı adım atmamaya yeminlisin, belli. Hava kararırken yavaş yavaş, kelimeler dökülüyor Fasulyeden satırlara...

Biraz ruj, biraz rimel

Bu konu ile ilgili birşeyler karalamak istemiştim ilk duyduğumdan beri lakin bir süre Türk medyasının konuyu ele alış biçimini tartmak adına beklemek durumunda kaldım. Haber herkesin malumu, Bilkent öğrencisi genç bir kızımız profesör annesinin boğazını kesmiş. Türkiye'de ne ilk defa yaşanıyor, ne de son kez yaşanacak. Burası garip bir şekilde kan üzerinde rakseden bir coğrafya.

TMSF, Çalık ve Liboş Memo

TMSF ne iş yapar bilir misiniz? İçtihatı, tüzüğü, gayesi bin bir türlü teknik detayla anlatılabilir ama özetle para babalarından birisi devlete borçlanır ya da devleti hortumlamaktan yargılanır mesela, TMSF hemen devreye girer ve devlet adına o kişinin şirketlerine el koyar. Amaç devletin alacağını tahsil etmektir. En nihayetinde şirket başka bir para babasına satılır. Devlet tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan milyar dolarları kasasına geri koyar. Ve hikaye biter.

Beleş Gaste’cilik

Sabah erkenden kalkıp Ihlamurdere Caddesi'nden başlayan, Barbaros'taki Nobel'in önünde son bulacak olan rotamda can sıkıcı bir pantolon ve ayakkabı eşliğinde yürüyorum. Hacıoğlu'nun ordan Kartal Heykeli'ne doğru kıvrılırken görüyorum ilk kez. Turkuazımsı-yeşilimsi yelekli, şapkalı bir abi birşeyler dağıtıyor. Önünde binlercesi dağıtılmayı bekleyen şey bir gazete. Adı da "Gaste" Sokakta dağıtılan broşür, ilan, dergi, ıvır zıvır konusunda gayet muhafazakar ve can sıkıcıyımdır. Ama nezaketi de elden bırakmam. Kibarca bir "sağolun, almayayım" hareketi çekiyorum. Artık aklımdaki tekşey Uniş'ten peynirli bir poğaça alabilmek. Yani o olmalıydı, olamadı...