Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: insan

Çalışmak kötü…

Çalışmak kötü. 3 kuruş para kazanayım hayatımı idame ettireyim kaygısının zamanla evrilip yerinde bir gardrop, araba, ev; ordan daha iyi gardrop, daha iyi araba, daha iyi ev; en iyi gardrop, en iyi araba, en iyi ev gibi hayvani güdülere teslim olmasının anahtarı çünkü çalışmak. Herşey orda başlıyor. Sabahın köründe kalkıyorsun, gece saatlerine kadar mesaide kalıyorsun, hedef kaygısı, verimlilik zamazingosu, ot, bok, püsurla koca bir ömrü geçiriyorsun ve bir yerden sonra sıtkın sıyrılıyor ve “abi neden daha iyisi benim olmasın ki? Bu kadar çalışırken neden azla yetineyim ki?” sihirli cümlesi ile durdurulamaz bir canavara dönüşüyorsun. Evet, çalışmak kötü. Sabah erken kalkmak zorunda olduğun, gündelik hayatına dair renk sayılabilecek şeylere zaman ayıramadığın, kendini sevdiğin insanlarla, sevdiğin şeyleri yapmaktan alıkoyduğu için kötü. Yeterince kötü, fazlasıyla kötü, çok kötü!

Metrobüs Kazası

Dün metrobüs ile Mecidiyeköy istikametine gidiyorum. Körüklü otobüste, tam körüğün yanındaki koltuklarda, gidişin tersine doğru sağ tarafta oturuyordum. Çağlayan durağına kadar girmek üzereydik ki önce acı bir fren koydu metrobüs, ardından kornaya bastı, dedim "werdure sıkı tutun oğlum giriyoruz bir yere". Çat diye bir ses duydum, Ardından bir şeyi ezdik. Çığlıklar falan basıldı ön taraftan. Metrobüs durdu. Sağ tarafıma baktığımda yerde yatan adamı gördüm. Düşünün adama çarptık adam körüklerin yanında iken durabildi otobüs. Başından feci şekilde kanlar geliyor. Hemen fırladım ön kapıya doğru şöför şaşkınlıktan bana açıklama yapıyor. "Önüme birden çıktı" falan. Dedim ki boşver şimdi kapıyı aç.

Bir Cinayetin Anatomisi

Polisiye ve gerilim türü filmlerin insanımıza kattığı profesyonelliği hepimiz biliriz. Usta katiller, kurnaz hırsızlar günümüzde işlerini ustaca yapıyorlar maşallah. Bunları okumak içinse gazetenin üçüncü sayfasını açmamız yeterli aslında, tabi bu yazı dışında. Bu olay gerçekten de büyük emek gerektiren bir kurgu içerisinde gelişiyor. Bu işi yapacaklara da bir bilgi olur. Eve nasıl girilir, adam nasıl bıçaklanır, kendini nasıl gizleyebilirsin, aldığın altınları nereye saklarsın bu soruların tamamına cevabı olan bir şaheser. Şaka bir yana ölen kişiye Allah’tan rahmet, ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz. Konu direk cinayet zanlısının ağzından yazılıyor. Zanlı da öldürdüğü kadının eltisi.

İTÜ Maslak Kampüsü’ndeki PTT Çalışanı

Cuma günü, PTT aracılığı ile para göndermem gerekti. Para öğleden önce gitmek durumunda. Seans 12:30’da kapanıyor. 12:10 gibi çıktım işyerinden. Maslak’ta bulunduğum yere en yakın PTT Online şubesi İTÜ Maslak Kampüsü içerisinde. 15-20 dakikalık bir yürüme mesafesi var. Maslak’ta karşıdan karşıya geçmenin bile zülum olduğu bir güzergahta iki üstgeçitten birden geçerek kampüse ulaştım. Kapıdaki güvenlik çıkardı ilk marazı. “Öğrenci filan değilim, PTT şubesine gitmem lazım, istersen kimliği bırakayım, 10 dakikaya geri döneceğim.” İkna oldu. Kimlik filan da istemedi. Bak, ben bunu da anlamıyorum, maden içeri girmem herhangi bir rsik içermiyor, ne diye zorluk çıkartıyorsun? Bir risk söz konusuysa, ee o zaman neden kimliğimi vereyim teklifini es geçiyorsun? Ya da ehrhangib ir kayıt almıyorsun? Yalandan bir güvenlik anlayışı, neyse…

En fazla bir götün var, fazlası değil!

Herşey daha kolay olur muydu daha dirençli insanlar olabilsek? Patronun geçti karşına, kaydı fırçayı -ama sağlam kaydı hani- olayı profesyonel çerçevede değerlendirip, "hımm performansımla ilgili aksiyon almalıyım, benden beklenen bu diyebilsen". Ya da çok sevdiğin bir arkadaşının arkandan konuştuğunu, yüzüne gülüp de arkandan pezevengin evladı sıfatını yapıştırdığını, yakıştırdığını öğrensen, "zayıf insanların çarpık düşünceleri bunlar, dikkate alınmaz. Zayıf insanlarla arkadaşlık etmemeliydim" diyebilsen. Dur, dur, ya da çalıştığın bankadan arasalar da, "kredi borcunuz ödenmedi, yasal işlem başlatacağız, evinizi haczedeceğiz, donunuzu alacağız donunuzu" deseler, bunu da "elbette vahşi bir dünyadayız, bankaların da yapması gerek bu, haklılar" diye karşılayabilsen...

Hayalimdeki meslek

Kafayı yememe ramak kaldı. Her insanın ideali olan bir meslek vardır ya hani, kimisi doktor, kimisi pilot, öğretmen filan olmak ister. Bunlar çocukca idealler elbette, biraz daha büyüyünce herkes reklamcı…

Tribünün öğrettikleri

"Ülke olarak çok zor günler geçiriyoruz" minvalinde "Fener tribünleri olarak çok zor günler geçiriyoruz" diye girmek istiyorum söze. Gfb ile başkan arasındaki savaş iyice ayyuka çıktı, kılıçlar çekildi, kartlar açık açık oynanmaya başlandı. Gfb bir yandan başkanın kirli çamaşırlarını ortaya dökerken, başkan da kendi bildiği hatta en iyi bildiği şekilde, yani adam kullanarak karşı taarruzunu artırdı. Yaşananlar ortada, burayı takip eden ortalama bir okuyucu nelerin döndüğünü biliyor. Benim niyetimse bu sürecin bize, yani kendini gruplu veya münferit tribüncü addedenlere neler kattığını irdelemek.

Fenaladım

Büyü biraz diyor ‘O'. Halbuki gayet makul ve belli bir yaş seviyesini geçmiş insanlara hitap eden bir teklif bence. Yazın cayır cayır olduğu günler. Duyuyoruz dost meclislerinde, kafasını denk getiren, Tarabya sahilinde elinde birası inceden balık tutma muhabbetine girmekte. Ulan ne de severim bu ambiyansı. Hemen atağa kalkıyorum. Msn'de, telefonda artık kimi nerede sıkıştırırsam. Toparlıyorum cemaati. Bu trafik esnasında denk geliyor ‘O' na da soruyorum gidelim mi diye? Büyü biraz diyor. Bir mekanda oturalım da içelim. İşinde gücünde adamlarız artık. Cümlenin sonundaki "artık"ın peşine adımı vurgulaya vurgulaya ekliyor bir de haspam. Adam?!

Yazılı olmayan toplumsal sözleşmeler

Toplumsal mutabakat dediğimiz hadisenin en temelinde toplumu oluşturan öğelerin birbirleri ile imzaladıklarını düşünüp, bağlı kaldıkları anlaşmalar var aslında. Halbuki ne yazılı bir madde var, ne de imza. Ama uyuyorsunuz kendiğilinizden. Yoksa tartışma programlarında sözü edilen mutabakat ütopyadan başka birşey değil. Çankaya konusunda toplumsal mutabakat ne ola ki? Ya da yeni anayasa konusunda mümkün mü böyle birşey? İşveç mi burası ki insanlar otursun, incelesin, evet aklıma yattı desin. Değil. Asıl toplumsal senet otobüste yaşlıya yer vermektir. Oruçlu birisinin yanında birşey yemeye, içmeye çekinmektir. Ya da fiş almayınca indirim yapılmasıdır.