Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: karalama

23 Şubat 1984

Ne garip, ben doğduğum günlerde Amerika Birleşik Devletleri komünizm tehlikesine karşın radikal İslamı örgütlüyordu yurdum toprakları ve çevresinde.. Bugün, yaşadığım onca yılın ardından geldiğim, getirildiğim noktada radikal islama karşı ılımlı İslam Cumhuriyeti Türkiye projesi ile karşı karşıyayım.. Dünya konjüktörü ne çok değişmiş meğerse benim aldığım milyonlarca nefesle birlikte..

Yalnızsın artık

"Yalnızsın artık, kalabalıklara bir yabancı daha eklendi” dedi. ”Nasıl, kim terk etti beni? Kim karıştı kalabalıklar arasına…” dedim merakla. “Görmek istemeyen bakmazmış. Bakmadığın için görmüyorsun haliyle” dedi ve ruh penceremden çıkıp, beni dertlere düçar eyledi. Buradayım yine, odamda, yatağımda. Yitip giden her düşün ardından kendimle baş başa kaldığım tek yerde. Kalabalıklar yok burada. Yalnızım. Belki de o haklı. Ben kalabalıklara karışamıyorum. Hep uzağım onlardan, karıştığım takdirde kalabalıklar içindeki yalnızlığı oynayacağımı biliyorum. Yalnız kalmak istemiyorum ama onların arasına da karışamıyorum.

Kar ve şarap şisesi

Birbiri ardına yetkili felaket tellallarının çığırtkanlıkları ile haberdar olduk Kar'ın geleceğinden.. Valisi çıktı, belediye başkanı çıktı, Meteoroloji yetkilisi çıktı, bir yığın laf etti.. Sonrası dost sohbetlerinde "lan sibirya soğuğu geliyormuş lan.. -20 olcakmış olum.. Gölgede -30 off off" şeklinde çalındı kulaklara.. Kar Pazartesi gecesi yavaştan yavaştan girdi hayatımıza.. Kadıköy şu durumda, Beşiktaş kara boğuldu, Mecidiyeköy' de tık yok filan derken Salı akşamı herkes bir garip kar orgazmına kaptırdı kendini.. Bir de "Aha bembeyaz la heryer.. Demek Sibirya böyle biryermiş, hımm.." dedik kültür turizminin müşterisi edasıyla..

Kavgam (İnadına)

- Ne yapıyorsun? - Yaşıyorum, sanırım… - Bıkmadın mı? - Bıksam herhangi bir şey değişecek mi? - Aynı şeyleri farklı cümlelerle anlatmaktan bıkmadın mı sen? - Sen soru sormaktan bıkmadıkça ben de bıkmam sanırım… - Ama soru sormak insanı geliştirir, düşünmeye yöneltir. Felsefe böyle doğmuştur ve insanın özüne böyle inilir. - Aferin sana!... - Dar görüşlü müsün? - Ben indim anam derinlere, sıcak, karanlık ve hiçbir bok yok…

Ayrılık senfonisi

Gayet mantıklı aslında ön sevişmeler. Eski Galata Köprüsünden çıkılan yollarda varılan yataklardan halen haber alınamıyor nasıl olsa. Aslında bir mutluluktur ayrılık. “yalnızca” yaşamayı bilenlere sunulabilecek yegane lütuf belkide. Aynı cümlede sevişmek için saatlerce dil döker insanlar ve sonu bulunur mutlaka yaşanmışlıkların failinin.

İmgeli harikalar kumpanyası

Ziyan oluveriyor en çelimsiz günlerde yalnızlık ve sabaha kadar uyuyan mum ışığı güneşle dans etmeye uğraşıyor. Çünkü en bıkkınsal yanı iklimlerin birbirlerine naz yapması aslında. Olabilir yada olmayabilir; işte Sheakspeare sadece bununla hatırlanıyor artık. Düşün ki; artık alt katın demirlerine tırmanarak pencereden sana duyamayacağın kadar yüksek sesle şarkılar söylemem bile kar etmiyor. “a” bile saygıdan şapkasını çıkarıyor senden bahsederken ve sen hala benden yansıyan ışıkla görüyorsun çiçeklerin rengini. Oldum olası, olabileceğim zamanları yakalamaya çalışmamın nedeni bile unutulmuş seninle yaşadığım sarı sayfaların arasında.

Gitme!

- Gitme… - Olmaz…Olmamalı yada. - Neden? - Eyleme ihtiyacım var benimde. Bana sadece gitme diyorsun. Peki sonrası… - Çözebiliriz belki… - Çözmek için bağlı olmak gerekmiyor mu? - …ne diyebilirim ki daha. İstediğin neyse onu yap o halde. Gerçekten gitmek istiyor musun? - Bilmiyorum,kafam karışık. Sadece bir şey yapmalı olduğumu biliyorum. - Tamam!... Bir şey yap o zaman. Kal mesela. - Ben…yapamam. Ben seninle çok yalnız hissediyorum kendimi.

Yalan

Ne kadar da kolay sanırdım beni düşlemediğin anlar yaşamayı. Oysa sen ne şimdi ne de herhangi bir zaman diliminde düşlerine ortak etmedin beni. Ben sadece seninle düştüm yaşadığım her zaman kırıntısının boğucu yorgunluğuna. Söylediğim yada aklımdan geçirdiğim herhangi bir cümleyi kontrol imkanım olmuyordu seni düşlerken, yalnızca kan kardeş çocuklar gibi yerinde durmayı beceremiyordu yüreğimin emri altındaki sözcükler.

Düşümde seni gördüm

Gece yürüyorum...Geceyarısını geçeli ne kadar olmuş? Çok değil sanırım. Hava soğuk ama dayanılmayacak kadar değil. Yurt binasının önüne gelmek üzereyim muhtemelen laboratuvarlardan dönüyorum, P'nin önünden geçiyorum, O binasının önüne geliyorum, birden ürperiyorum, boğazıma değen soğukluğu hissediyorum... Keskin bir şeyler hissediyorum boğazımda, aslında bakmaya cesaret de edemiyorum ama bakmadan da ne olduğunu anlayabiliyorum... Bir el de uzanıp ağzımı kapatıyor usulcacık, ben zaten tepki vermeye çalışmayacağım. Aklıma gelmediğinden değil ama hiç tepki veresim yok; zaten ölmek de fazla koymayacak bana...