Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: şehir

Gece Yarısı Ekspresi

Nevizade’de dostlarla geçirilen bir Cumartesi akşamından sonra ve tam da ekonomik krizin etkisini derinden hissederken eve dönüş yolundaki bir gece yarısı hikayesi... Muhabbetin meze, alkolün şeker kıvamında ve Ulvi’nin insan olduğu bir gecenin ardından, alkolik gençliği düşünerek sabaha kadar otobüs seferi koyan muhterem İETT’nin otobüsüne binmek üzere “Mecidiyeköy üzerinden” Taksim-Sarıyer seferi yapan çift biletli yeşil otobüse doğru yol aldım. “Ulan bu parasızlıkta otobüsü kaçırırsam eve kadar travesti milletini selamlaya selamlaya yayan giderim.” düşünce balonu ile koşarcasına hareket ettim. Durağa geldiğimde otobüsün kapılarından insanların taştığını gördüm, ürperdim ancak yılmadım. Harbiye’nin travesti gerçeği gözüme daha korkutucu geldiği için arka kapıdan hamle yaparak, füleli adımlarla kapı kapanmadan kendimi otobüse istifledim. Kapının da kapanması ile birlikte, yolcuğumun son derece rahat konforlu ve sıkıntısız geçeceğini düşünerek, gece hangi rüyaları görsem, sıcak yatağımda nasıl bir pozisyon alsam saçmalıklarını aklımdan geçiriyordum ki, hemen yanımda bulunan zatı muhterem bir ağabeyimin otobüsün orta tarafında oturmakta olan iki genç ile sözlü münakaşaya girdiğini fark ettim. Diyalog şu şekilde gelişiyordu:

Orospu Çocuğu

" Orospu çocuğu olmak için ille de anasının orospuluk yapması gerekmiyor. Memlekette bu yüzden bu kadar çok orospu çocuğu var. Ama neden hepsi beni buluyor arkadaş ?!!! "

Kral Hüseyin

Yazın son günleri. Nevi şahsına münhasır -aslında başlı başına bir yazı konusu olması gereken, adalet teşkilatında, böyle adamlar da kendine yer bulabiliyorsa, bu denli karamsar olmamak gerek dedirten cinsinden- lisede ve fakültede birlikte okuduğum bir arkadaşımla Kadıköy' de buluşmuşum. Geçen 10 yılın kritiğini yapmış, Nazım' ın sahnesinde panoramayı demli çay eşliğinde değerlendirmişiz. Veda vakti gelmiş. O, Giresun' un muhtemelen ancak kendisine şirin ilçelerinden birine hakim sıfatı ile yollanırken, ben istikametimi "buradan iskeleye kayarım, atlarım vapura, ver elini Beşiktaş, sonra hooop İstiklal" şeklinde çoktan belirlemişim bile.

Haysiyetsiz Müslümanlar!

Can sıkıcı bir başlık oldu biliyorum. Yazı da can sıkıcı olacak. Her ne kadar nüfus cüzdanımda yazsa da, her ne kadar Allah'ın varlığına inansam da ve her ne kadar Müslüman birisi olarak yetiştirilmiş olsam da, namaz kılmadığım, oruç tutmadığım, Kuran'daki yasaklara uymadığım için kendimi Müslüman sayma cüretinde bulunmayacağım. Müslüman sayanlarla da, yukarıda saydığım farzları yapanlarla da problemim yok. Olamaz da zaten. Herkes inandığını yaşar, ben de inandığımı söylerim. Şimdi asıl derdim şu, malum olduğu üzere mübarek Ramazan ayını yaşamaktayız. Ve Müslümanlık vazifesi sayanlar oruçlarını tutuyor. Nefsen ve bedenen kendilerini imtihan ediyorlar. Allah kabul etsin. İnşallah bu terbiyelerinin ödülünü alacaklardır.

TOKİ Başkanı’nın babası olmak

TOKİ’nin AKP iktidarının en önemli kurumlarından birisi olduğunu düşünüyorum. Hem AKP’li mütaahit çevrelere verilen ihaleler, hem TOKİ üzerinden yapılan popülist siyaset nedeniyle çift taraflı bir kazanç AKP adına. Daha önceki hükümetler döneminde atıl durumda bulunan kurumu canlandırarak epey oy kazandıkları da malumunuz zaten. Zekice bir hamle olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ama başarılı bir örnek olarak önümüze sunulan TOKİ’de, klasik AKP eylemlerinin yer almayacağını düşünmek hayal değil mi?

Buram buram Dolmabahçe Sarayı

Daha önce yazdığım şu yazıda Topkapı Sarayı izlenimlerini paylaşmış, yazının sonunda Dolmabahçe izlenimleri ile devam edeceğim demiştim. Kültür ve tarih yazı dizisi gibi oldu, değişik oldu, güzel oldu bence. Ahan da Dolmabahçe yazısı ile devam ediyorum. Öncelikle Dolmabahçe Sarayı’nın önünden trilyon kere geçmiş, hatta Dolmabahçe tarafındaki kale arkasından Beşiktaş Kapalısı’nın sesini bastırmaya çalışmış birisi olarak birgün olsun “lan girsek mi içeri” tarzı bir yaklaşımda bulunmamış olmaktan dolayı utanç duyduğumu belirterek başlayayım.

Buram buram Topkapı Sarayı

İstanbullu olmayan ama senelerdir İstanbul’da ikamet eden birisi olarak, çokca da boş vaktimin olmasına rağmen, çokca da tabiri caizse orada, burada fink atmama rağmen yıllardır Dolmabahçe Sarayı’nı, Topkapı Sarayı’nı görmemiş olmanın yüzüme vurulmasının ardından şimdi bugün her iki sarayı gezmiş, hatta cüzdanına bir de Müze Kart sıkıştırmış birisi olarak karşınızda bulunuyorum. Tarihi yedim, yuttum diyebilirim. Aslına bakarsanız bir 10 sene daha gezeceğim yoktu. Gizem İstanbul'a gelince ve büyükbabasının telkinleriyle bu ziyaretine kültür turizmi huviyeti vermemiz gerekince yolumuz önce Dolmabahçe'ye, sonra Topkapı'ya düştü. Bu vesileyle de iki sarayı gezip, güzel vakit geçirdik.

Umurlarında bile değilsiniz!

Nasıl bir yazı olacak bu, inanın fikrim yok. Ana fikri de daha ikinci cümleden vereyim; bu ülkede, devletin sana, bana, bize, sokaktaki insana, hiçbir vatandaşına saygısı yok. Gram saygısı yok! Geçiniz bu halkımız için çalışıyoruz teranelerini. Çok sayın, çok kutlu devlet büyüklerimiz hazretlerimizin sikinde bile değiliz. Her fırsatta “biz halkın içinden geldik” makamını çığıran o halk çocukları şimdi oturdukları koltuklarda kıç büyütüp, devletin imkanları ile, cemaatlerin ikramları ile krallar gibi tatil yapıyor Ege ve Akdeniz sahillerinde.

Mekan Ankara, ev sahibi Rusya

Ankara Büyükşehir Belediyesi bir yol yapıyor. Ama yanlış hesaplamalar neticesinde yolun bir kısmı Rusya Ticaret Ataşeliği arazisinde kalıyor. Rusya toprağımı vermem diyor, yol 16 aydır açılamıyor. Görüşmeler neticesinde ilgili alanı…

Harembüs Çılgınlığı

Yaklaşık bir kaç ay önce çıkan "Harembüs" tartışmasını az çok hatırlıyorsunuzdur. Hani İETT'nin İmam Hatipli kız öğrenciler için özel olarak tahsis ettiği (ve fakat onu da laf kalabalığıyla kılıfına uydurduğu -tabii yersek-) otobüs seferleri konusu. Kısa sürede ülkemize özgü yaratıcılıkla Harembüs adı takılan bu organizasyon, bilmeyenler için biraz daha açmak gerekirse, İmam Hatip Liseleri'nde okuyan kızlarımız, normal İETT seferlerinde karşı cinsten erkeklerle olur da karşılaşabilir diye ayarlanmış, muhtemelen de işin altında İETT'de yüksek kademelerde tanıdığı bulunan bir velinin işgüzarlığına, o kademedeki tanıdığın da aynı işgüzarlıkla kafa sallayarak olumlu cevap vermesi sonucu ortaya çıkmış ucubik oluşum.