Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: ulaşım

Welcome to Turkey Mr. President

Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanı Barack Obama sonunda Türkiye’de. Tüm ulusumuza hayırlı olsun. Bu gelişle ilgili olarak en sonda söylemeyi düşündüğüm şeyi, bir çırpıda ifade edeyim: Sakın, ama sakın Obama’nın şehrinizde olduğu saatlerde trafiğe çıkmayın. Heder olur gidersiniz asfalt üzerinde yeminlen... Bu çok önemli uyarının ardından bu ziyaret münasebetiyle çok çok sayın, çok çok değerli Başkan Obama’ya iki kelam etmek niyetindeyim. Edeyim o halde.

Gece Yarısı Ekspresi

Nevizade’de dostlarla geçirilen bir Cumartesi akşamından sonra ve tam da ekonomik krizin etkisini derinden hissederken eve dönüş yolundaki bir gece yarısı hikayesi... Muhabbetin meze, alkolün şeker kıvamında ve Ulvi’nin insan olduğu bir gecenin ardından, alkolik gençliği düşünerek sabaha kadar otobüs seferi koyan muhterem İETT’nin otobüsüne binmek üzere “Mecidiyeköy üzerinden” Taksim-Sarıyer seferi yapan çift biletli yeşil otobüse doğru yol aldım. “Ulan bu parasızlıkta otobüsü kaçırırsam eve kadar travesti milletini selamlaya selamlaya yayan giderim.” düşünce balonu ile koşarcasına hareket ettim. Durağa geldiğimde otobüsün kapılarından insanların taştığını gördüm, ürperdim ancak yılmadım. Harbiye’nin travesti gerçeği gözüme daha korkutucu geldiği için arka kapıdan hamle yaparak, füleli adımlarla kapı kapanmadan kendimi otobüse istifledim. Kapının da kapanması ile birlikte, yolcuğumun son derece rahat konforlu ve sıkıntısız geçeceğini düşünerek, gece hangi rüyaları görsem, sıcak yatağımda nasıl bir pozisyon alsam saçmalıklarını aklımdan geçiriyordum ki, hemen yanımda bulunan zatı muhterem bir ağabeyimin otobüsün orta tarafında oturmakta olan iki genç ile sözlü münakaşaya girdiğini fark ettim. Diyalog şu şekilde gelişiyordu:

Hızlı trenimiz ismini arıyor

T.C.D.D. resmi web sayfasına koyduğu bir formla Türkiye'nin ilk hızlı treninin ismi ne olsun diye sormuş. Düşündüm, düşündüm, ne olmalı, ne olmalı diye kendimi yedim durdum. Ama sonra yaratıcı bir isim bulmak için çok da uzaklara gitmemem gerektiğini farkettim. Ne de olsa Türkiye'nin ilk hızlı treni bu değil, 22 Temmuz 2004 tarihinde Pamukova'da raydan çıkan 1oo'den fazla yolcunun hayata veda ettiği bir hızlı trenimiz vardı. Biraz hatırlayalım, sonra da hızlı tren için bir isim buluruz birlikte.

Salına Salına

Cuma yorgunluğu... Seni eve götürecek otobüse kalıbı bırakmışsın. Artık eve ulaşmaya dakikaları sayıyorsun, miktarı az değil bu dakikaların, ama elbette bitecekler ve sen eve ulaşacaksın. Belki bir duş alırsın, sonra geçersin ekranın karşısına, biraz zaman geçirirsin, geceyarısı olur, kalıbı yatırırsın yorganın içine, haftanın yorgunluğunu gırtlaklarsın saatlerce... Kafanın içinde düşünceler, küçük mutluluklar... Küçük mutluluklarla yetinmeyi bilenler için küçük umutlar...

Kadir Topbaş’a sorular…

Malumunuz, yavaş yavaş gündemin orta yerine kurulmaya başlayan bir yerel seçim kapıda. Muhtarından, büyükşehir belediye başkanlarına kadar tüm mahalli idarecileri belirleyeceğimiz bu seçimler öncesi seçmenin genel bakış açısının "hırsız olsun da benden olsun" ya da "abi çalıyor ama adam iş de yapıyor" tadında olması politika, siyaset filan değil bilfiil koskoca toplumun çürümüşlüğünün GBT'sidir. Neyse, topluma olan inancını çoktan yitirmiş olan birisi olarak bu detaylardan uzak durarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş'a yöneltilmesini çok arzuladığım soruya geçeyim.

Uzay Mekiği’nin yakıt tankı

Uzay mekiğinin yakıt tankının genişliği neden 1.5 m. dir? ABD’nin uzaya gönderdiği uzay mekiğinin yakıt tanklarının genişliği 4 feet, 8.5 inçtir. (yaklaşık 1,5 m.) Uzay mühendisleri bu tankları genişletmek istemişler, ancak başaramamışlardır. Çünkü bu tanklar fırlatma rampasına trenle gönderilmek zorundadır. Ve söz konusu tren yolu tünellerden geçmektedir. Tünellerin genişliği ise tren raylarının arasındaki genişlik olan 4 feet 8.5 inçten biraz fazladır.

Haysiyetsiz Müslümanlar!

Can sıkıcı bir başlık oldu biliyorum. Yazı da can sıkıcı olacak. Her ne kadar nüfus cüzdanımda yazsa da, her ne kadar Allah'ın varlığına inansam da ve her ne kadar Müslüman birisi olarak yetiştirilmiş olsam da, namaz kılmadığım, oruç tutmadığım, Kuran'daki yasaklara uymadığım için kendimi Müslüman sayma cüretinde bulunmayacağım. Müslüman sayanlarla da, yukarıda saydığım farzları yapanlarla da problemim yok. Olamaz da zaten. Herkes inandığını yaşar, ben de inandığımı söylerim. Şimdi asıl derdim şu, malum olduğu üzere mübarek Ramazan ayını yaşamaktayız. Ve Müslümanlık vazifesi sayanlar oruçlarını tutuyor. Nefsen ve bedenen kendilerini imtihan ediyorlar. Allah kabul etsin. İnşallah bu terbiyelerinin ödülünü alacaklardır.

Yazılı olmayan toplumsal sözleşmeler

Toplumsal mutabakat dediğimiz hadisenin en temelinde toplumu oluşturan öğelerin birbirleri ile imzaladıklarını düşünüp, bağlı kaldıkları anlaşmalar var aslında. Halbuki ne yazılı bir madde var, ne de imza. Ama uyuyorsunuz kendiğilinizden. Yoksa tartışma programlarında sözü edilen mutabakat ütopyadan başka birşey değil. Çankaya konusunda toplumsal mutabakat ne ola ki? Ya da yeni anayasa konusunda mümkün mü böyle birşey? İşveç mi burası ki insanlar otursun, incelesin, evet aklıma yattı desin. Değil. Asıl toplumsal senet otobüste yaşlıya yer vermektir. Oruçlu birisinin yanında birşey yemeye, içmeye çekinmektir. Ya da fiş almayınca indirim yapılmasıdır.

Kara Cuma

Cuma günleri ne tatlı, ne şeker, ne sevimli günlerdir değil mi?  Öğrenciysen haftayı ödev, proje, bir ton ıvır vızır şeyle geçirmişsindir; çalışıyorsan sinir, stres, uykusuz sabahlar, müdürden azar işitmeler daha bir gerçek, daha bir can sıkıcı bir ton sıkıntıyla. Ama Cuma geliverince o an için upuzun olacakmış gibi gelen yerine ve kişisine göre bol uyku, belki bol eğlence, tembellik, miskinlik, adeta cennetten bir köşe tadında haftasonuna ramak kalmış bir hissiyat... Lakin kazın ayağı her zaman öyle değil.