Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

tarih

Buram buram Dolmabahçe Sarayı

Daha önce yazdığım şu yazıda Topkapı Sarayı izlenimlerini paylaşmış, yazının sonunda Dolmabahçe izlenimleri ile devam edeceğim demiştim. Kültür ve tarih yazı dizisi gibi oldu, değişik oldu, güzel oldu bence. Ahan da Dolmabahçe yazısı ile devam ediyorum. Öncelikle Dolmabahçe Sarayı’nın önünden trilyon kere geçmiş, hatta Dolmabahçe tarafındaki kale arkasından Beşiktaş Kapalısı’nın sesini bastırmaya çalışmış birisi olarak birgün olsun “lan girsek mi içeri” tarzı bir yaklaşımda bulunmamış olmaktan dolayı utanç duyduğumu belirterek başlayayım.

Buram buram Topkapı Sarayı

İstanbullu olmayan ama senelerdir İstanbul’da ikamet eden birisi olarak, çokca da boş vaktimin olmasına rağmen, çokca da tabiri caizse orada, burada fink atmama rağmen yıllardır Dolmabahçe Sarayı’nı, Topkapı Sarayı’nı görmemiş olmanın yüzüme vurulmasının ardından şimdi bugün her iki sarayı gezmiş, hatta cüzdanına bir de Müze Kart sıkıştırmış birisi olarak karşınızda bulunuyorum. Tarihi yedim, yuttum diyebilirim. Aslına bakarsanız bir 10 sene daha gezeceğim yoktu. Gizem İstanbul'a gelince ve büyükbabasının telkinleriyle bu ziyaretine kültür turizmi huviyeti vermemiz gerekince yolumuz önce Dolmabahçe'ye, sonra Topkapı'ya düştü. Bu vesileyle de iki sarayı gezip, güzel vakit geçirdik.

Canlı yayın: İstanbul’un fethi

Pek kıymetli FasulyedenKom okuyucuları, artık sizleri canlı tarih aktarımları ile zaman içinde yolculuğa çıkartacağız. Tarihe damgasını vurmuş, ama gizemli yönlerini korumayı başarmış birçok olayda acar FasulyedenKom muhabirleri olarak tüm gerçekleri en duru çıplaklığıyla beraber, yorumsuz bir şekilde sizlere aktaracağız. Bu tarihi görevimizde bize düşen büyük sorumluluğun farkındayız. Üzerimize düşeni eksiksiz olarak yerine getireceğimizden şüpheniz olmasın. İlk canlı tarih röportajlarımız için 1453 yılının Mayıs ayına, Konstantinapolis önlerine uzanıyoruz. Acar muhabirlerimiz; dea merkez stüdyolardan, igor Yeniçeri Ocağı'ndan, canoğlan Venedik ve Cenevizlilerin yaşadığı Pera’dan, werdure Eyüp Sultan taraflarından, Ağa Bizans İmparatoru Konstantin’in yanından, ATBS padişah otağından, ozanforever Vatikan'dan, Tosun adalardan, bizlere canlı tarih aktarımında yardımcı olacaklar.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi…

15 sene önce bugün, soğuk bir Ankara pazarında, kapkara bulutların altında gözlerine bakmaya cesaret edemeyen alçaklar tarafından arabasına bomba konularak katledildi Uğur Mumcu. 15 sene önce, bugün... Hayatı boyunca kaleminden başka silahı olmayan, ancak kalemi kadar güçlü olan bu yiğit insan, ancak bellerindeki silah kadar, nasıl elde ettikleri malum patlayıcıları kadar güçlü olan kalleşler tarafından susturuldu. Yüreklere korku salındı, umutlara tecavüz edildi... Kimsenin sesi çıkmadı. 15 sene önce bugün...

Çok özledik

Dünya üzerinde binlerce farklı devlet kuruldu, on binlerce büyük devlet adamı veyahut kurucusu var bu devletlerin. Hepsi de kendi ulusları tarafından biliniyor, anılıyordur elbette, gerek kültürel miras gerek milli tarih dersleri vasıtasıyla. Bu bilimsel bir araştırma değil tabi, sadece kişisel gözlem ama dünya üzerinde Mustafa Kemal kadar çok sevilmiş bir lider daha yoktur eminim ki.

Başka bir siyasetçi: Erdal İnönü

Bakmayın başlıkta siyasetçi dediğime, Erdal İnönü bir siyasetçi değildi, aslında asla da bir siyasetçi olmadı. Kendisi 1980 dönemi sonrasında "mecburiyetten" solu toparlamak adına yola çıkmış, ve her nedense koalisyon ortağı olan Demirel köşke çıkınca da "ohh be" diyip kenara çekilmiştir. Toplamda 10 yıl yaklaşık olarak. Zaten Erdal Bey'e, hiç sıcak bakmadığı siyasete yıllar sonra neden girdiğini soran gazeteciye de "Ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye!" şeklinde açıklama yapar. Siyasi kısmına dokunmak gibi bir niyetim yok, sadece güleryüzlü, sevimli bir siyasetçi olarak tanıdı kendisine Türk halkı, bilim adamı olarak değil ne yazık ki.

Hasan İbn-i Sabbah

Hasan İbn-i Sabbah (ya da Hassan-i Sabbah) ismi ile lisedeyken Bahadır Boysal'ın Leman yada Lemanyak'ta hazırladığı köşe ile haberdar olmuştum. Orada bir işkence uzmanı olduğu, dünya işkence literatüründe (böyle bi literatür mü olur lan?) yer alan çoğu işkence yönteminin mucidi olduğundan bahsediliyordu. "Vay anasını, psikopat bir devlet adamı heralde" deyip geçtim o günlerde, unuttum adını, sanını...

Yangın yeri

Bugün 2 Temmuz 2006 ve biz Sivas'ta, Madımak Otelinde diri diri yakılan aydınlarımızı rahmetle; onları yakan, yaktıkça çoşan, çoştukça hayvanlaşan yobazları da nefretle anıyoruz. yaşamak bu yangın yerinde hergün yeniden ölerek zalimin elinde…

Bilgisayar virüsü 20 yaşında

Tam 20 yıl önce bir floppy diskte ortaya çıkan ilk bilgisayar virüsüne "Brain" adı verilmişti. O günden bu yana yazılan virüs sayısı ise 150 bini geçti. Bilgisayar kullanıcılarının baş ağrısı PC virüsü 20 yaşında. Şimdiki virüsler gibi geniş çaplı bulaşma gücü olmayan Brain virüsü, sadece aralarında bu virüsü barındıran floppy diski değişen bilgisayar kullanıcılarını etkilemişti. Brain virüsünün kaynağı tam olarak bilinmese de kendi yazdığı ve sattığı bir yazılımı korumak isteyen bir Pakistan yazılım firmasınca yaratıldığı sanılıyor.