Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Mary Antoinette Radikal’de..

“Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!”

Böylesi bir yorumu yapabilmek için toplumdan, halktan, bu ülkeden ne kadar uzaklaşmak gerekir? Fransa’nın hijyenik sokaklarında, balık seven, markalı iç çamaşır giyen, kaşınmayan, geviş getirmeyen, ince, uzun bacaklı, kısa kollu, kılsız, tüysüz fransızları ile fink atmak yeterli midir bir insanın ülkesinden bu denli nefret edebilmesi için? Yada entelliğin kaçıncı sınıfında balık eti yemekle kıllı olmanın alakası ders olarak okutulur?

Yazı Mine Kırıkkanat’a ait.. Son günlerde bir linç mekanizmasına maruz kalmakta kendisi bu tespitleri yüzünden.. Linç mekanizması da her zaman yanlış kurbanlar seçmiyormuş kendisine diyerekten daha beterlerine de maruz bırakılmasını umut ediyorum..

Öncelikle yazıdan başlayalım.. İçinde bir ton doğru bulundurmakta olduğunu kimse inkar edemez.. Amerika telkinleri ile karayolu yapmak durumunda kalan Türkiye Cumhuriyeti hem bu karayolarının maliyeti nedeniyle tarihinde ilk defa okyanus aşırı borç almış, hem de taşrasını İstanbul başta olmak üzere büyük kentlere taşımakla beraber yeni bir kültür yaratmıştır.. Sosyoekonomik değişim olarak adlandırılabilecek bu değişimle İstanbul bir garip megaköy halini almış, eski İstanbullular bu durumdan şikayetçi olmuş, İstanbulda yaşayan gayrimüslimelrin çoğu da 6-7 Eylül olayları ile şehirlerini terketmek durumunda kalmıştır.. Bu dönüm noktasından sonra da iktidar belediyelerin oy ve rant ile peşkeş çektiği alanlar tam da Mine Kırıkkanat’ın rahatsız olduğu toplumsal sınıfı ortaya çıkarmış buraları yaşaması zor bir şehir haline getirmiştir..

Buraya kadar, fazla da uzatmadan tamam diyebilirim.. Hatta geriye dönüp baktığımda kendimce sert olduğumu bile söyleyebilirim.. Ama Beyaz Türklerimiz için yeterince sert olmadığım aşikar.. Özellikle “kültürel seçkinciliğini sınıfsal bir üstünlük duygusuyla harmanlayarak, yok olmakta olan aristokrat bir özenti içinde yaşamaya çalışan yazar” Mine Kırıkkanat’a göre.. (Tırnak içi tanımlama Ferhat Kentel’e aittir)

Her bulunduğu platformda ben Fransa’da yaşadım, Fransız kültürü ile yoğruldum, ben zekiyim, ben elitim diye haykırma hastalığına tutulmuş olan yazar haklı olduğu kısımların olduğunu kabul ettiğim düşüncelerini anlatırken kendi yarattığı bu elitizmin doruklarında uçmakta ve kendi toplumuna da büyükbaş hayvan muamelesi yapmaktan çekinmemekte..

Zira sayın yazar şahsımın koskoca bir yalan olduğuna inandığım reenkarnasyona olan uzaklığımı sıfıra indirmiş, beni de en militan reenkarnasyon savunucu durumuna getirmiştir.. Çünkü artık şüphem yoktur ki Mary Antoinette bugün yaşasa ve Radikal’de köşe sahibi olsa yol kenarlarında piknik yapan halkını ancak bu şekilde anlatırdı..

Leave a Comment