Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Milliyet Gazete Arşivi

Canarino başkan, Fasulyeden’de gördüm diyerek blogunda yer vermiş, ben de kendisinden görüp burada yer veriyorum. Bir nevi loop’a girmiş oluyoruz böylece. Geçtiğimiz hafta, kusma aparatı ve Maraton Almaty’yi takip eden bireyler olarak haberdar olduğunuz üzre, Milliyet Gazetesi 3 Mayıs 1950 ile 30 Haziran 2004 tarihleri arası gazete arşivlerini internete açtı. Türkiye için bir ilk olan bu uygulama sanırım ömrünü kütüphane köşelerinde geçiren yakın tarih araştırmacılarını çok memnun edecektir.

Eski gazetelere ulaşmak konusunda kişisel arşiviniz yoksa –ki yok, biliyorum- çok fazla alternatifiniz yok. Bildiğim kadarıyla İstanbul’da Atatürk Kütüphanesi ve Beyazıt Kütüphanesi’nden eski arşivlere ulaşabiliyor, gerekirse sayfayı taratıp CD’ye kopya alabiliyorsunuz.

Birkaç yer daha vardır muhakkak ama bu ikisi Absinthe’ye doğum günü hediyesi arama telaşında vakıf olduğum yerler. Doğduğu günün gazetesini hediye etmek gibi cin bir fikir bulmuştum birkaç sene önce. Hatta kime bahsettiysem dipleri düşmüş, “ohaa süper hediye” filan demişti. Ben de “ne kadar ince ruhlu bir insanım ya” diye havaya girip bu işi nasıl kotarabileceğimi araştırmaya başlamıştım. Gidebileceğim adres olarak Taksim’deki Atatürk Kütüphanesi’ni almıştım. Ancak orası o tarihlerde tadilattaydı ve umutsuzluğa kapıldığım anda Beyazıt Kütüphanesi’ni keşfetmiş, çok kolay bir şekilde gazete arşivine ulaşmış ve cüzi bir ücretle CD’ye kopya almıştım.

O gün, birdenbire içimde “vaaayy ulan ne güzel hizmet, bundan sonra hep buradayım, tüm yakın tarihi, toplumun geçirdiği evreleri ve sosyolojik gelişmeleri buradan inceleyeceğim, evet evet, sabah geleceğim, gece çıkacağım, kültüre boğacağım bünyeyi” diye bir canavar yaratmış, kütüphaneden çıkıp tramvaya binince de o canavarı, “eve gideeem de call of duty oynayam yaaa” diye öldürdüm.

Aha şimdi bu bahsettiğim canavar yine ayaklandı, yine “her sayıyı oku, 1960’ı, 1970’ı oku, o da yetmez 1980’i oku, Turgut Özal’ı oku, Ayşegül Aldinç’i, Aydan Burhan’ı, hepiciğini oku, yala yut,” diye için için beni kemiriyor. Ama ben “Eve gideeem de menejerlik oynayayım ya, transfer lazım, sağ bek bulmam lazım” filan diyorum şimdi de.

Bu yazıyı okuduktan sonra, aha ben de sevgilime doğduğu günün gazetesini hediye edeyim derseniz, bilmiyorum o kadar özgünlükten yoksun musunuz ama, Hürriyet bu işi ticarete döktü sonraları, parayla satıyordu özel çerçeve ile. Ama kim uğraşır, girin Milliyet Arşivleri’ne “Print This” deyin, oldu bitti.

12 Comments

  • dellez
    Posted 02/10/2009 at 10:40

    Yaziyi okurken benim de aklimda son paragrafi yorum olarak girmek vardi. Hurriyet yapiyor zaten senin o dedigini diyecek idim…

  • Post Author
    dea
    Posted 02/10/2009 at 11:06

    Hürriyet benden sonra yapmaya başladı. Bir de çerçeve merçeve ayağına sağlam geçiriyorlar, ayıptır söylemesi…

  • Aga
    Posted 02/10/2009 at 11:20

    Hayatimda gordugum en beles hediye de buymus, kutuphaneye git scanle, yazdir, oha. Bir de yazmis cuzi bir curetle diye. Kiz olsam “bana boyle bir hediye verip adeta benlen tasak gectigin icin ceza olarak alman gereken hediyeyi 2 ile carpiyorum, git 1 adidas ayakkabi uzerine al uzerine bir de en kral bogaz manzarali restoranda yemek isterim” resti cekerim. ulvi bile bu kadar belesci olamazdi.

  • Post Author
    dea
    Posted 02/10/2009 at 11:38

    Hahahaha, lan oğlum manyak mısın? Hediyenin kıymeti, ödediğin fatura ile mi orantılı senin için 🙂

    Bence gayet hoş, ince bir hediye. Ee Gizem de beğendiğine göre sana ne oluyor, ne gaz veriyorsun ki kıza 🙂

  • ortega
    Posted 02/10/2009 at 12:22

    Milliyet gazetesinin çizgisini (son yıllardaki) eleştiren biriyim, ama bu yaptıkları hareket süpersonik oldu. Helal olsun.

  • Aga
    Posted 02/10/2009 at 20:14

    Haha lan geyik yapma, insanlarin ici guzel olacak diyip bitir bari. Hediye dedigin konsept nedir ki, iste gereksiz bir gelenek, manevi onem falan tirt seyler bunlar. Gizem begenmis ama bence usulen begenmis, yani bu kadar beles bir hediye bana verilse “yuh lan vay belesci bu ne demeye utanirdim”, acikcasi belesciligin bir siniri olmaliydi. Olmadigini ulvi’den biliyoruz ama o ulvi. Bence Gizem gaza gelmeli su noktada ve bu beles hediyenin rovansini almali.

    Yasasin Altarci mucadele orgutu

  • Absinthe
    Posted 02/10/2009 at 23:46

    Şimdi biricik dea’ya karşı bu konuda haksızlık edemem. Aldığım en anlamlı hediyelerden biriydi. Hatta uzun süre etrafımca konuşulan bir hediye oldu. Üstünden çokta geçmedi ki sonra bu durumun reklamlara kadar taşınması pek hoşuma gitmedi. Olsun. İşin maddi boyutunu konuşmak gereksiz, dea’cıgıma hakkını verdikten sonra bir yerden de golümü atmadan geçemiciim. O zamanlar ince ruhlu bir dea vardı, cüzi bir ücretle, anlamlı bir hediyeyle karşımıza cıkabiliyordu. Şimdi o da yok arkadaş, o da yok 🙂 Aga, bir yerde doğru demişsin ama yani rövanşı almak istesem, dea terk-i diyar eder. 🙂

  • Post Author
    dea
    Posted 02/10/2009 at 23:49

    Altar & Absinthe & Aga Co.
    Vay anasını ya, bir tane mi sevenimiz yok ulan sitede…

  • Aga
    Posted 03/10/2009 at 00:59

    Bu vesile ile bana hediye olacaklara da mesajimi vermis oldum sanirim. Hediye verecekseniz bana el emegi goz nuru hediye boncuk islemeli duvar susu falan gibi hediyeler yerine isime yarayacak bir sey verin lutfen. Eger karar veremiyorsaniz cek de kabul ederim, cok pis manevi degeri olur. Yalniz en az 75 TL yazin cekin ustune de, daha dusuk olmasin; cocuga harclik mi veriyorsun arkadasim.

    Ahaha saka lan soyledigim ekibe bak, hayatlarinda kac kere hediye verdilerse.

  • sechoe
    Posted 03/10/2009 at 02:25

    dea süpermiş hediye, keşke böyle afişe etmeyip kulaktan söyleseydin de bize de lazım olurdu belki 🙂
    yaşasın gönlü zengin cebi fakir romantik fasulyeden yaşam patlformu!

  • canoglan
    Posted 05/10/2009 at 00:14

    aydan burhan ne alaka lan kepaze

  • Post Author
    dea
    Posted 05/10/2009 at 06:34

    tarihimizde böyle bir isim var olm, onu yok sayamayız…

Leave a Comment