Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Öleceksin

Geçenlerde şu popüler sosyalleşme sitesi var ya, orada bir video paylaştım. Video da Pir Sultan’ın bir deyişinin modern sayılabilecek yorumu. Şimdi ona bağlantı verip konuyu dağıtmak istemiyorum. Onu başka bir yazıda ele alırız bir gün.

Videoyu paylaşırken altına not düştüm, “mezarım Sivas’ta olsun.” diyerek. İşte benim bazen böyle pis bir huyum oluyor, ki biliyorum aslında çok insanda var bu durum. Kafamda bir cümle kuruyorum, arkasından ona bağlı bir cümle daha kuruyorum, onu zincirleme cümeleler takip ediyor. Ama lafa üçüncü hatta bazen dördüncü cümleden giriyorum. Tabii insanlar ilk bir kaç cümleden haberdar olmadıklarından lafın sonunu tek başına söyleyince saçma oluyor.

Şair burada kime sesleniyordu? Aslında o cümleyi kurarkenki maksadım, sadece bir vasiyet vermek değildi. Orada şunu düşündüm, “Ulan her ne kadar günümüzde yobazlığın beşiği de olsa, Sivas aslında tarih boyunca olağanüstü bir şehir olmuştur. Pir Sultan’ı çıkarabilen topraklardan bahsediyoruz neticede. O yüzden seviyorum Sivas’ı, ve her şeye rağmen gurur duyuyorum Sivaslı olmakla. O yüzden bir gün öldüğümde mezarım Sivas’ta olsun.”

Aslında, bu şekilde bir bütün olarak incelendiğinde kendi içerisinde tutarlı bir cümleler kümesi gibi göründüğünün ben de farkındayım. Ancak o kadarını yazmaya üşendiğimden olacak, ben son cümleyi yazdım oraya. Hatta son cümlenin de tamamını değil, son üç kelimesiyle durumu kurtarmaya çalıştım.

Arkadaş, üzerime bir saldırı oldu o lafın arkasından, kafanda canlandırman için anlatıyorum; Miğfer Dibi‘ni bildin mi? Hah, işte Miğfer Dibi’ni canlandır gözünde, zilyonlarca Uruk-hai’nin üzerine akışını surların arkasından çaresiz gözlerle izleyen gariban köylüler gibi hissettim bir anda kendimi (bahsettiğim ifade videoda 44. saniyede çok net görülüyor). Vay efendim ağzımdan yel alsınmış, tövbe diyeymişim, delirmeyeymişim, akıllı olaymışım, topuğuma sıkarlarmış, füme camlı siyah dobloyla beni kaçırıp ormanlık alanda döverlermiş aklım başıma gelirmiş, sayan sayana… Tamam, son ikisini ben ekledim şimdi de, ondan öncekiler söylendi gerçekten.

Uzun zamandır farkında olduğum, beni belki de biraz rahatsız eden bir durum bu. Yaşımızın gereği midir acaba bu ölümsüzlük hissi? Yoksa çağımızın mı?

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim o zaman:

ÖLECEKSİN!

Zoruna gitmesin. Yalnız değilsin. Senden öncekilerin hepsi öldü. Sen de öleceksin. Senden sonrakiler de hep ölecek. Sonsuza kadar yaşayan insanlar sadece filmlerde var.

Üzülme, herkesin hayatında böyle bu. Benim için de geçerli. Doğumundaki gerçekliğe ne kadar inanıyorsan, öleceğin gerçekliğine de aynı şekilde inanmalısın. Doğum ve ölüm… İki mutlak olay. Hayatın iki önemli noktası. Ama ikisinde de sen yoksun, ne garip değil mi? İkisini de anlatamayacaksın bana. Dünyanın en iyi yazarı olsan da, dünyanın en büyük şairi olsan da, ne doğumunu anlatabilirsin bana, ne ölümünü. Ne acı, değil mi?

Öleceğim, öleceksin, ölecek. Çoğul şahıslarda tekrar çekmeye gerek yok. Herkes ölecek işte neticede. Hangi inanca sahip olduğunun önemi yok, hatta inancının olup olmadığı da önemli değil. Ne düşünürsen düşün, öleceksin.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, o yüzden çok büyük bir keşif yapmış gibi sunmak istemiyorum bu bilgiyi, ama gerçekten ne tarafa baksam, insanlarda bir ölümsüzlük hissi var. Herkeste sanki sonsuza kadar yeryüzünde kalacakmışcasına bir rahatlık var. Sanki bütün dünya daha yeni ilahi bir sözleşme imzalamış da, ölmeme garantisi almış gibi rahat. Böyle bir şey var da benim mi haberim yok? Hayır bileyim istiyorum yine de, yani eğer varsa da böyle bir sözleşme imzalayacağımdan değil tabii.

Elbette demiyorum ki eve kapanıp karalar bağla, başını ellerinin arasına alıp dövünerek ağla. Sadece bil bunu. Sonsuza kadar burada kalacakmış gibi yaşama hayatını sadece. Ömür dediğin kısa sürecek, pişman olmaya bile vakit bulamayacaksın çok şey için. Dikkatli ol sadece. Hata yapmamak gibi iddialı idealar peşinde koşma elbette, ama sen yine de dikkatli ol. Yarın o dokuz tahtanın altına girdiğinde bir şeyler için geç kalmış hissetmeyesin diye söylüyorum bunları.

Çok sevdiğim bir insanın bana öğrettiği güzel bir söz var, sanırım Sadi Şirazi‘nin sözleri olacak;

“Yâdında mı doğduğun zamanlar
Sen ağlar iken gülerdi âlem
Bir öyle ömür geçir ki, olsun
Mevtin sana hande, halka mâtem”

Sen doğduğunda ağlarken herkes gülüyordu, öyle bir ömür yaşa ki herkes ağlarken senin yüzün gülsün işte. Meğer ki öleceğin kesin, o zaman güzel bir hayat yaşa ki en azından geride bıraktıklarınla güzel hatırlanasın. Ölmek dert değil, olmamalı; asıl derdin ölmeden önce nasıl bir insan olduğun olmalı.

İyi bir insan olmalı. O gün geldiğinde gülümseyebilmek için iyi bir insan olmalı.

6 Comments

  • m d
    Posted 12/11/2010 at 22:16

    Oyle demis Karenli Veysel :

    Olumu yattigin zaman yastiginin altinda, kalktiginda ise karsinda bil.
    Olum insana bu kadar yakindir.

    Dedigin gibi hem kisa olan su hayati acgozlulukle kirletmemek, hem de bundan sonrakine hazir olmak icin yasasin guzel yasam.

  • dea
    Posted 13/11/2010 at 09:57

    Öldüğünde tık diye, çotank diye bir ses… Sonrası karanlık… Sanmıyorum mekanın cennet olacağını… Yalan onlar…

  • werdure
    Posted 13/11/2010 at 10:50

    dea seninki bu sözlerle cennet olamaz zaten. 🙂

  • igor
    Posted 04/12/2010 at 21:51

    geçen nasa bişey bulmuş denilince heyecanlanmıştım ölümsüzlüğü buldular diye. Hâlâ bulamadılar a.k. yıl 2011 oldu. hadi lan elinizi çabuk tutun ölüp gidecez şurda ne kaldı.

  • jedilost
    Posted 10/12/2010 at 16:38

    Seninki gene iyi, bir düşünce akışının sadece son cümlesini söylemişsin, yanlış anlamışsın. ben bazen ilk cümleyi söylüyorum, üstelik de adamı savunuyorum, artık nasıl anlıyorsa, bir hışımla üzerime çullanıyor.

  • jedilost
    Posted 10/12/2010 at 16:40

    “yanlış anlamışsın” değil, “yanlış anlaşılmışsın” olacaktı. belki de kabahat bende, yanlış yunluş yazıyorumdur.

Leave a Comment