Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Beynelnecm

Filmi gece seansında izlediğim için, sinemadan çıkıp da eve geldiğimde saat geceyarısını çoktan geçmişti. Sabah da kalkılıp işe gidilecek, dedim hemen yatağa yumuşak geçiş. Yatağa yumuşak geçiş iyi fikir de, yatakta uykuya geçiş ne zaman kolay oldu ki, o gece olsundu. Girdim yatağa, dön baba dönelim, film de kim ne derse desin etkileyici olmuş, takıldı aklıma. Orasında görüntüler nefisti, burası mantıksız olmuş, şuradaki diyalogda kime gönderme yaptı acaba falan derken dakikalar dakikaları kovaladı. Baştan diyeyim, yazı boyunca hiç öyle, "Abi yeaa, çok saçma yeaa, bi kere kuantum fiziğine aykırı, ayrımsal parçacık teorisine göre, olay ufkunda geçirdiğin her saniye senin atomlarının zikondriyel boyutlarda yorrakdiyum etkilenmesi ve toşşakovski salınımları sebebiyle..." falan diye kafa şişirecek değilim. Çok şükür belgesel ile bilim-kurgu arasındaki farkı az çok bildiğimden, muhabbete o şekil girenlere zaten uyuzum, yeri gelmişken lafımı da sokayım. Aksine, bırak serbest çalışsın adam abi diyorum. Film baştan sonra Fizik doktorası standartlarında olmasın aga. Filmin her anı da birebir gerçekle örtüşmesin. Birazını da adam götünden uydursun, nedir yani? Bilim-"kurgu" adı üstünde. Baştan sona bilimin gerçekleriyle örtüşecekse, çekemez ki adam onu. Heyecanı olmaz zaten. Senin dediğin toplumsal gerçekçilik, onun da uzayla gezegenle işi olmaz. Git onu izle. Neyse, dedim ya, adam serbest çalışsın. "Kurgu"lasın. Yaratıcı olsun. Adamın hayal dünyasında bu varsa, bırak aksın adam gürül gürül.

Herkül’ü yenen adam: Tarık bin Ziyad

Neanderthal’ler günümüz modern insanından DNA kodları bakımından sadece %0,12 kadar uzaktaydılar. 250.000 yıl kadar önce neredeyse tüm Avrupa’da hüküm sürüyorlardı. Modern insan’ın Avrupa kıtasına ulaşmasından 5000 yıl kadar sonra yokoldular. Bu iki akraba muhtemelen ilk olarak Doğu Akdeniz’de Levant bölgesinde karşılaştılar. Evrim tıkır tıkır çalışıyordu, daha güçlü olan insanoğlu, çok çok yakın akrabalarını çok çok az daha güçsüzler diye yeryüzünden sildi. Neanderthal abilerimizin 28000 yıl önce son görüldüğü yaşam alanı da İber yarımadasının güneyinde bulunan Gibraltar’da Gorham mağarasıydı. Muhtemelen ilk kez Doğu Akdeniz’de karşılaştığımız abilerimizi yine muhtemelen tüm Avrupa boyunca kovaladık ve kıtanın en batısında da yokettik. Allah rahmet eylesin! Neanderthal’lerden sonra Gibraltar’da hüküm sürdüğü bilinen ilk millet bizim Fenikeliler dediğimiz Phoenicia’lılardı. Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu Herkül’ün 12 görevinden onuncusu, 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmaktır. Bu görev sırasında kimilerine göre karşısına çıkan bir dağı parçalayıp bir "boğaz" ortaya çıkarmış, kimilerine göre de zaten mevcut olan bir boğazı daraltarak canavarların geçmesini engellemiştir. Herkül'ün hikayede bahsedilen Gibraltar Boğazı’nın iki yakasına iki adet sütun diktiğine inanılır. (Hercules yada Grek adıyla Heracles’in 12 görevi bir başka yazının konusu olsun mu? Olsun.) Bu sütunların bir tanesinin Gibraltar dağında (Rock of Gibraltar), diğerinin ise Kuzey Afrika’da bulunan Ceuta şehrindeki Monte Hacho ya da Fas’ta bulunan Adrar Musa’da olduğu düşünülmektedir.

Fatmanın Eli’nden Afrodit’e…

Fatma, İslam peygamberi Muhammed’in kızı, İslamiyette ilk fitne olayının kahramanlarından Ali’nin karısı, ikinci fitnenin kahramanlarından Hüseyin ve Hasan’ın annesi. “Fatma Anamız” diye anılır. Hadis kaynaklarında Fatma ile ilgili en önemli hikaye Muhammed’in eşlerinden birisi olan Ümmü Seleme’den aktarıldığına inanılan “Örtü Ehli” hikayesidir. Hikayeye göre Ümmü Seleme’nin evine Fatma elinde bir kap çorba ile girer. Muhammed Fatma’dan eşini ve iki oğlunu çağırmasını ister. Ali, Hasan ve Hüseyin de gelir ve 5’i sofraya oturup çorba içerler. O sırada Ahzab 32/33 iner. “Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Muhammed kendisi ve sofradaki diğer 4 kişinin üzerine bir örtü serer ve ellerini havaya kaldırarak “Allah’ım! Bunlar benim ehl-i beyt’im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl” diye dua eder.

Tayyar Ahmet

Tayyar Ahmet her ayın ikisinde eve gece saat 2’de gelir. Karaköy’de işini halleder her ayın ikisinde. Düzenli cinsel hayat diye ben buna derim işte. Her ayın ikisinde… Apartmanın kapısını deliği bulmadan açar, tek seferde. Yüzü ayda bir kez güler, her ayın ikisinde… Sekiz basamakta bir sağa dönerek, 4 molada iner evin tahta beyaz kapısına. Evin kapısı bir dışarıya beyazdır gerçi, o da apartman ışığınının düğmesine basarsa gözükür. Ahmet hiç basmaz o düğmeye. Karanlıkta görmeyi 17 sene önce öğrenmiş Ahmet. Çok sonra anlattı bize, -Anamın karnı kadar huzurlu böylesi, derdi. Anamın karnı kadar karanlık, anamın karnı kadar huzurlu… Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu olduğunu söylediğinde gülmüştüm,. Diplomasıyla dişlerimi gömdü sonra… Sordum; -Neden kapıcısın abi sen? Mis gibi diploman var, bu diplomayla iş mi bulamadın?

LeMaN Ekolü’nün Türk Sinemasındaki Etkileri

Aslında bu yazının başlığı "Ahmet Yılmaz ve Korku Gerilim Klasiklerinin Yerli Parodileri" olacaktı. Tabii haliyle konusu da... Konunun ilk ışığı kafamda (daha önceden duymuştum ama unuttuysam artık demek ki) geçenlerde sadece Türk filmleri gösteren bir kanalda Kutsal Damacana'ya denk gelmemle başladı. Film bilgilerini karıştırırken, "Senaryo: Ahmet Yılmaz"ı gördüm. Yalnız bu noktada ufak bir istirhamım olacak, evet sırf kumandada o özellik var diye, daha önceden 28 kez izlediğim filmlerin bile bilgilerine bakıyorum. Bu da böyle bir hastalık, dalga geçilmezse memnun olurum. Neyse, bir iki gün sonra, bu sefer de Destere'ye denk geldim kanalları gezerken, gene bilgilerine bakarken "Senaryo: Gürcan Yurt & Ahmet Yılmaz" diye görünce işte az önce bahsettiğim konu başlığı canlandı kafamda. Arkadaş bu adam da yememiş içmemiş, varsa yoksa yabancı korku filmlerinin Türkiye parodilerini çekmiş diye düşünüp, ben bundan bir yazı çıkarırım hafız dedim kendi kendime. Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ise, dur ben bu konuya bir iki nette bakınayım derkene, ki Allahtan demişim, bir de ne göreyim. Meğersem, orada Gürcan Yurt'un yanındaki isim Ahmet Uygun'muş. Haliyle benim ilk paragraftaki başlık ve anafikir yattı. Ama yaklaşık yarım saniye kadar daha düşününce yazı başka şekilde bir daha şekillendi kafamda. Karikatürcü tayfanın yazdığı senaryolar, ya da belki daha geniş açıyla LeMaN ekolü'nün Türk sinemasındaki izleri (ya da endişelenmeyi bırakıp bombayı sevmeyi nasıl öğrendim)

Birleşin!

Kürt kimliği üzerindeki baskıları kaldırdığın için, Ülkeyi bir şantiye sahasına çevirip, duble yollar, viyadükler, köprüler, alt geçitler yaptığın için, Türk Ticaret Kanununda yaptığın köklü değişiklikler ile ticareti teşvik ettiğin için, Özel sektör ve teşebbüslerine verdiğin destek ile sermayeyi güçlendirdiğin, devletin denetleyici olduğunun altını çizdiğin için, Türk sporuna, özellikle tesisleşme konusunda verdiğin üstün hizmetler için, Olimpiyat Stadı gibi bir garabeti yapan senden önceki hükümetlere, TT Arena’dan, Anadolu’daki birçok stada kadar cevap verdiğin için, Ordunun, askerin demokrasilerde ve siyasette yeri olmadığını en sert biçimde muhalefet ettiğin ve engellediğin için,

Başvekil Günleri ve Şu Siktiğimin Hayatına Dair…

Belki daha güzel olurdu yazdıklarımız, eğer bize yaşanacak güzel bir dünya bıraksalardı. Belki de seçtiğimiz kelimeler, daha güzel gelirdi kulağa, hatırladığımız güzel anılarımız olsaydı. Olmadı, insan yaşamının en büyük, en kutsal, en ölümcül kişisel hakkı olan güzel şey biriktirme yetisini aldılar bizden. Zorla… Verdik biz de… Gönülsüzce… Belki şimdi oturduğum sandalyede, önümdeki birayı yudumlamak büyük bir keyif, müthiş bir haz olarak kodlanırdı beynimdeki proteinlere… Olmadı. Amına koduğumun proteinleri, nasıl da en acı verecek şekilde diziyorlar kendilerini… Şerefsizlik bu yaptıkları… İnsanın temel gayesinin iyi bir insan olduğunu sanırdım eskiden. En doğal, en içten, en kendiliğinden hasıl olan motivasyon budur, ya da en kötü ihtimalle bu olmalıdır sanırdım. Değilmiş. Neymiş peki? Neymiş bu beni seksist küfürler etmek zorunda bırakan amına koduğumun yaşamının temel düsturu?

Refet , İlk Beraberliğini Aldı. “6 5 1 0 16 +17”

Evet çünkü Beşiktaş'lı olmak bunu gerektirir... İlla bi ipinelik çıkacak korkusu, her şey iyi giderken... 5/5 yapmışsın, yabancı siyahi yırtıcı forvetin 5 maçta 7 gol atmış. 2. hafta içeride Fener'i çok rahat geçmişsin, 5. hafta kötü oynadığın maçta 87'de kornerden golü bulmuşsun. Bütün gazeteler senden bahsediyor, genç yıldızların popüler olmuş, hocan metroseksüel, entellektüel kesim bayılıyor, iç politikaya göndermeler yapıyor, Cuma namazı kılıyor, çıkışta Anıtkabir'e gidiyor, ordan şehitlik ziyareti, sonra ölüm oluçları için gitar çalıyor, soyunup "benim bedenim benim kararım" falan diyor, roportajlarda Dünya Barışı'ndan bahsediyor. Firençayz desen almış yürümüş. Külot, boxer, çakı, çakmak, ayna, tarak satışları almış yürümüş. 1230938 kişinin arasından farkedilebileceğin gocuklar üretmeye başlıyor Adidas... Hem de 12 taksitle. Ama var bir şey işte, o korku, Beşiktaşlı olanlar anlar beni. Nası bir duygu biliyomusun. 5/5 yapmana rağmen yine Aziz Yıldırım'ın "Yeni bir kriz mi doğuyor, doğurayın amuga biiiippp" videosu üzerine saatlerce tartışılıp, saat 02:39'da Beşiktaş konuşuluyor. Hem ufacık bir sitem içinde konuşulsun istiyorsun, hem de "ulan iyi ki konuşmuyorlar, elleri-gözleri değmiyor işte ne güzel, uzak dursunlar"

Bir kült olarak Cevahir Alışveriş ve Yaşam Merkezi

30 Mayıs 2014 gecesi saat 22:30 sularında yine ambulans sesleri ile inliyordu Cevahir Alışveriş Merkezi... Bu sesler Dünya’nın 6.büyük AVM’si için son 2 yılda, 4.intiharı ilam ediyordu. Aramızdan ayrılanları, Gezi Olayları disiplini içerisinde alt altta yazmak ekolünü sürdürürsek, 30 Mayıs 2014 Hakan Burak Erkoca (25) 29 Ağustos 2013 Çağla Demir (22) 20 Temmuz 2013 Ayşegül Annakaya (31) 25 Mart 2012 Ümit Büyükçolak (33) aramızdan ayrılmak için bu AVM’yi mekan olarak seçtiler ve tüketimin arasında, parkelerde bıraktılar son kanlarını.