Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Salak ile Avanak Londra Deplasmanında – I

Hikayede anlatılan olayların ve kahramanların gerçek olaylar, kurumlar ve kişilerle kesinlikle ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

Hikayemiz, bir grup arkadaşın yurtdışında maça gitme istekleri ile başlar. Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Kuraları çekilir çekilmez ucuz yollu alınan uçak biletleri, ucu ucuna denkleştrilen paralar, vize işlemleri, hostel masrafları, iş-güç ayarlaması derken 08.04.2008 Pazartesi yani maçtan bir gün önce Londra’ya gidilecek uçağın içerisinde kendisini bulur 2 kafadar (aslında 4 kişidirler ama diğerleri bu hikayede figüran görevi görmektedir).

Alınan uçak biletleri ucuz olduğundan dolayı uçak firması her bir halttan para kazanmanın yoluna bakmıştır. Misal; 20 kilo ağırlık taşıma hakkınız var, 20.1 olursa para ödersiniz, uçakta su içmek isterseniz para ödersiniz vs. Afacanların pek umurlarında değil tabi bu durum. “Su içmesek de olur 4 saat ne olacak, bavuldaki ağırlıklar paylaşılır o da dert değil” demişlerdir. Hatta bu durumdan bile makara konusu çıkarmışlardır. Uçak kalkmadan hemen önce hosteslerin acil çıkışlar şurda, gaz maskeleri şöyle çıkar, can yelekleri oturduğunuz koltuğun altındadır uyarıları bile eğlence konusu olmuştur. SALAK :
-Benim param yetmedi gaz maskesi çıkmayacak bir aksilik olursa. Ekikiekieike…
AVANAK ise can yeleğini elinde sallayarak;
-Oğlum bak ben 5 avro fazla verdim can yeleğim var. Hahahahah…
Uçakta film oynamadığından, herhangi bir zıkkıma da 3-5 pound boşuna para verilmek istenmediğinden 4 saatlik uçak yolculuğu uyuyarak geçiştirilir. Uçak, kule izin vermediğinden mi bilinmez Londra semalarında bir kaç artislik hareket yaptıktan sonra iner. Uyku sersemliğini üzerinden atamamış olan SALAK önce yerde bulunan can yeleğini görür ve aklına evindeki odası gelir. Kendin pişir kendin ye piknik alanından aşırılmış şiş, park ve bahçeler müdürlüğüne ait çimenler, kampüsden çalınmış çöp tenekesi…
SALAK ; “AVANAK oğlum ben can yeleğini alcam.”
AVANAK ; “lan manyak mısın oğlum ne yapcan onu nerene sokacan?”
SALAK japon turist edasıyla 4 günlüğüne geldiği İngiltere’ye eşek kadar bavulunu uçağın kargo bölümüne vermiştir. SALAK, AVANAK’ın biri laptop çantası olmak üzere iki adet el bagajından birine can yeleğini atar. AVANAK Ingilizce bilmediğinden ve gurbet ellerde tırstığından dolayı can yeleğinin olduğu çantayı SALAK’a verir. Pasaport kontrolünden tam geçmek üzere iken SALAK yorgunluktan dolayı çantayı yere bırakır. O sırada hosteslerden şişman ve çirkin olanı (evet o kadar ucuz bir şirket ki hostesin bile çirkinini bulmuşlar), yanında güvenlik görevlisi ile çıkagelir.
-Where is the life jacket? (Can yeleği nerde lan?)
O sırada SALAK sanki kendisinin hiçbirşeyden haberi yokmuşcasına garip bir pişkinlikle cep telefonunu kurcalamaktadır.
AVANAK ; Lan göt versene kadının şeyini!
SALAK bu cümleden sonra baya ikna olmuş gibidir. Hostese can yeleğini verdikten sonra güvenlik görevlisi sizi şöyle alalım der ve SALAK pasaport kontrolünden geçemeden yani ülkeye resmi olarak giriş yapamadan polise teslim edilmek üzere beklemeye alınır.
AVANAK o sırada bavulunu SALAK in yanında bırakarak pasaport kontrolünden geçer. Fenerbahçe atkısı boynundadır. Pasaport kontrolünü yapan Hintli bir dayının “maç ne olur genç?” sorusuna eliyle 5 5 işareti yaparak ülkeye giriş yapar ama toprağı falan öpmez, yanlış anlaşılma olmasın.
SALAK’ın bavulunu almak için bavul dönengecine bakar. Bavulu da tam tanımadığından tek tek etiketleri kontrol etmektedir. Tabi bir yandan da gurbet ellerde SALAK’ın yapmış olduğu bu terbiyesizliği kendince kınamaktadır.
-Hay *mına koyim ya. Başımıza gelene bak durduk yerde. Sıçim ağzına SALAK.

O sırada bir polis sinsice AVANAK’ı kesmektedir. AVANAK bir anlık arkasına bakar ile pos bıyıklı dayı ile gözgöze gelir. AVANAK hemen önüne döner “ulan bana mı göz dikti lavuk acep” diye içine kurt düşmüştür. “Bir daha dönüp bakayım, belki kız arkadaşını bekliyordur, ben yanlış görmüşümdür” diye geçirir içinden. Arkasına bir daha döner pos bıyıklı dayı “gel ulan ibine” şeklindeki el hareketi ile AVANAK’ı yanına çağırır.
Bu sefer yanında hosteslerden uzun ve güzel olanı ile (Bak görüyor musun? Uçağa yakında bölümde çirkin hostes nasılsa bindirdik, paraları aldık, ama dışarda güzel hostesler geziniyor, yer mi lan Anadolu çocuğu?) polis AVANAK’ın yanına gelmiştir.
-Uçaktan can yeleğini almışsın.
İşte o sırada AVANAK yolun sonuna geldiğini anlar. Şimdi sıçtık. AVANAK düşün oğlum kurtarabilirsin. O sırada bir paragraf geçirir kafasından. Paragraf şu şekildedir “O puştluğu ben değil arkadaşım yaptı abi, şimdi göz altına alındı zati, Allah belasını versin onun, İşallah asarlar pezevengi!”
İçinden geçirdiği bu paragrafı uygun zaman kalıbı , uygun fiil ile Ingilizce olarak anlatmaya başlar.
-I dont abi, puşt my friend is stop……
AVANAK üç defa yarım bıraktığı ingilizce kurslarına keşke devam etseydim diye düşünüp bir yandan cümle kurmaya çalışırken, o sırada pos bıyıklı dayı “ne diyor lan bu geri zekalı” bakışları atarak kelepçeyi geçirir. Kelepçeyi yiyen AVANAK iyice aptallaşmıştır. Çevreden hayırsever bir vatandaş (daha doğrusu taraftar, EUROFEB’denmiş) yanlarına gelir. Tercümanlık yaparak durumu polise anlatır. Polis hiç oralı bile olmamıştır.
AVANAK acı gerçeği EUROFEBli elemandan öğrenir.
-Abi şimdi bu uzattıkça uzatıyor bu, insanların can güvenliğini tehlikeye attığınızdan dolayı 48 saat içerisinde yargıç karşına çıkacakmışsınız. Şimdi seni karakola sevk edeceklermiş. Sana tavsiyem oraya gider gitmez konsolosluğu ara.
Pos bıyıklı dayı, AVANAK’ı polis aracına doğru götürürken, Luton karakolunda kesinlikle doğruyu söylemesi konusunda öğüt verir. AVANAK;
-“I saying true”
dediyse de işe yaramamıştır. Pos bıyıklı dayı hastiktir bakışı atıp AVANAK’ı aracına bindirmiştir.
Bu sırada SALAK zenci Usa ingilizcesi acep ne olur bana diye polislerle muhabbete başlamış, bavulu ibnelere taşıttım diye de bir yandan gerinmektedir. O sırada bir polis SALAK’ın yanına gelir.
Polis ve SALAK arasında şu diyalog yaşanır.
-Arkadaşını göz altına aldık
-………………………..
-Ne dediğimi anlıyorsun değil mi?
-Evet
-Arkadaşını göz altına aldık
-………………………..
-Ne dediğimi anlıyorsun değil mi?
-Evet
-Şu an karakola götürülüyor.
SALAK derin bir hassiktir çeker içinden. AVANAK polis aracında, SALAK havaalanında derin düşüncelere dalar.

To be continued…

7 Comments

  • refet
    Posted 10/10/2008 at 00:34

    Tarihte bir yanlışlık olmasın ya :

    “07.08.2008 Pazartesi yani maçtan bir gün önce”

    Ağustosta Avrupa Şampiyonası zannettim bir an..

    Ya SALAK ayağına yatsalarmış , “alabiliyoruz diye biliyorduk falan diye”

  • igor
    Posted 10/10/2008 at 01:23

    gontinyu gontinyu (buğra tadında)

  • aga
    Posted 10/10/2008 at 01:39

    ucaktan can yelegi calmaya nasil bir mazeret bulunabilir lan, dusundum dusundum bulamadim. en iyi ihtimal dalginlikla almisim abi denir de bu can yeleklerini de binerken kafana gecirmiyorlar ki bayagi bildigin ugrasip yerinden cikarmak gerekiyor, elin adami dalginmisim falan yemez bunlari valla.

  • Baris
    Posted 10/10/2008 at 02:57

    Yememişler zaten, bize eğlence çıkmış. 🙂

    Sözlü anlattıklarında daha komik ama. 🙂

  • dellez
    Posted 10/10/2008 at 08:55

    Yaziyi okurken de cok gulduk, ama hakkaten Verdure kisisinin mimikleriyle, ifadeleriyle anlatimini da dinlemek lazim. Sicmazsaniz para yok…

  • ortega
    Posted 11/10/2008 at 02:06

    İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezunum ama böyle bir durumda can yeleğinin çalınmasıyla ilgili mazareti üretecek herhangi bir İngilizce cümleyi kuramazdım herhalde. Baştan sona ofsayt bir durum..

    “To be continued” kısmını bekliyoruz. Arkası yarın radyo tiyatrosu tadında olmuş..hoş olmuş.

  • werdure
    Posted 11/10/2008 at 09:17

    Tarih de yanlışlık olmuş nasıl olmuş anlamadım ama düzeltilirse sevinirim 08.04.2008 olacak sanırım. Editörle yapılan anlaşma gereği (grev mrev yapmazsam) toplam 3-4 yazıda bitmiş olacak. 🙂

Leave a Comment