Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Sosyal Devlete Emre Aköz Bakışı

Sabah Gazetesi’ne TMSF tarafından el konulmadan önce ne yapıyordu bu adam, hatırlıyor musunuz? Penthouse ve Esquire dergilerinin eski bir yöneticisi olarak Hıncal Uluç Jr. Olma konusunda müthiş çaba sarfediyordu. Bir gün tavlada zar tutmanın ipuçlarını, diğer gün Fenerbahçe’ye karşı forma giyecek olan Rooney’e “motherfucker” diyerek moralini bozabileceğimizi filan anlatıyordu “Türk’ün Aklı” adını verdiği laylaylom köşesinde…

“Şurada yeni bir mekan açılmış, on numara bilmem ne yapıyorlar”dan tut, viski şöyle içilir, puro böyle yakılır tarzı içi boş yazılar işte. Canlandı hemen gözünüzde…

Ne zaman ki TMSF Dinç Bilgin’i şutlayıp Sabah’a çöktü; yazar kadrosu Nazlı Ilıcak’la, Engin Ardıç’la, Mehmet Barlas’sa güzelleşti, işte Emre Aköz de birden tarihsel analizlerle, sosyopolitik kavramlarla, müthiş bir politik kalem olup çıkıverdi.

Misal, bu işin amentüsü olarak ilk iş Atatürk ilkelerine çatmaya başladı, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na dair güzellemeler yazdı, CHP’nin bu ülkenin başına gelmiş en kötü şey olduğuna inanan zevatın en ağır kalemlerinden birisi oldu.

Haa tabii, Başbakan’la bir araya geldiği bir davette ağzı viski koktuğu için ayar almış, aylar sonra ATA uçağında “Hala içiyor musun?” sorusuna “3’te 1 azalttım efendim” cevabı vermişti. Hey gidinin isli viskicisi, tombalak suratlı Emre’m benim.

Midemi bulandıran suretler serisinin daimi temsilcisi olan Emre Aköz’ümüz, bugün yine müthiş bir yazıya imza atmış. Yazısı Akdeniz Üniversitesi’nde düzenlenen bir Kariyer Günleri protestosu eleştirisi ile başlıyor. Sonra da sosyalistlerin hayal ettikleri devlete aşık olduklarını, ama taleplerini mevcut devlet düzeninden beklediklerini anlatmış. Aman çok büyük çelişkiymiş bu sahiden… Madem hayal ettiğin devlet düzenine aşıksın, git onlardan talep et insanca yaşama hakkını… Manyak!

Neyse, “Güzel girizgah olmuş Emre’m” diyor devam ediyoruz:

“Mesela, yüzleri hiç kızarmadan, “parasız eğitim” istiyor ve bunu bir “hak” olarak görüyorlar. Hocalar bunlara ders anlatacak… Kütüphaneden yararlanacaklar… Yemek yiyecekler… Isınmak için doğalgaz, aydınlanmak için elektrik, temizlenmek için su kullanacaklar… Ancak hiç para vermeyecekler! Özetle “Başkaları bize baksın” mantığı… Maliyetler başkalarının cebinden çıkacak. Oh ne ala memleket!”

Aha… Meğer parasız eğitim isteyen, sosyal devlet kavgası verenlerin yüzlerinin kızarması gerekiyormuş… Bunun bir adım sonrası da “Hiç utanmıyor haysiyetsizler… Hasta oluyorlar, şehrin m2’si en değerli yerlerinde hastanelere gidiyorlar, doktor bunları tedavi ediyor, ilaç filan yazıyor. Hastanenin elektriği var, suyu var, doğalgazı var… Tıbbi malzemesi var, bir ton masraf var. Tek kuruş para ödemiyorlar… Neymiş, sosyal sigortaymış… Şerefsizler…”

Hani insan düşünmeden edemiyor, Başbakan uçağıyla yurtiçi, yurtdışı gezilere gidip; en lüks otellerde en lüks konforu yaşayarak, yediğiniiçtiğini utanmadan köşesinde anlatarak hayatına devam eden birisinin yüzü kızarmazken; devletin varlık amacının insan olduğunu düşünen; ota boka verdiği anlamsız vergilerle beli bükülmüş olan; ödediği vergilerin karşılığı olarak ücretsiz ulaşım, ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim isteyen bu adamların mı yüzü kızaracak yani?

Yandaş medya, AKP yandaşlığı vesaire hepsini geçiyorum abi, olur yani, her iktidarın, her devrin, her partinin yağcısı, sazcısı, sözcüsü olur. Hepsini kabullenmesini biliriz de, bu Emre Aköz kafasını ne yapmalıyız, onu bilemedim işte…

Devam edelim…

“1923’ten 2003’e, seksen yılda 76 üniversite kurulmuştu. 2003’ten 2010’a, yani sadece 7 yılda, bunlara 78 üniversite daha eklendi. Bilimi ve eğitimi birazcık önemseyen, bu ilerlemeyi sağlayan bir Başbakanı alkışlar. Yuhalamak içinse, ancak uzuneşek oynayan ODTÜ sosyalistlerinden olmak gerekir.”

Recep Tayyip Erdoğan retoriği devrede. 1923’ten 2002’ye, 2003’den 2010’a kıyaslamasını çok sever bilirsiniz. Şu kadar km otoyol, şu kadar ithalat, şu kadar ihracat, bilmem ne…

Otoyolu, ihracatı filan anlamak mümkün tabii, nicelik esasına dayalı kavramlar neticede. Hatta, tamam azılı bir AKP düşmanı gibi düşünmeyelim, biraz biraz adamları övmeye çalışalım. Ama üniversite sayısı, AKP’yi övebilmek için doğru bir veri midir?

7 yılda 78 üniversite açılmış öyle mi? Yani biz bu 78 üniversitesinin neredeyse tamamının başka bir üniversitenin fakültesiyken, meslek yüksek okuluyken, liseden bozma çük kadar binalara tabela asılmasıyla üniversite sayıldığını görmezden mi gelelim?

Bakın yeni üniversitelerimizden bir tanesine dair bir haber:

“İl Kültür Müdürlüğü’nde düzenlenen akademik yıl açılış töreninde Vali Mustafa Taşkesen, Belediye Başkanı Edibe Şahin Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Durmuş Boztuğ birer konuşma yaptı. Ayrıca gazeteci yazar Prof.Dr. Mehmet Altan ilk dersi verdi. Ancak protesto yapabilecekleri ihtimaline karşılık öğrenciler bu derse alınmadı.”

Şimdi Mehmet Altan’ın verdiği ilk derse öğrencilerin alınmaması abukluğunu geçelim, bir üniversite akademik yıl açılışını neden İl Kültür Müdürlüğü’nde düzenler, onu soralım Emre Aköz’e…

Yurdu, akademik yıl açılışını düzenleyecek mekanı olmayan üniversitelerle donatan başbakana alkış çalalım. Avuçlarımızı patlatalım…

Çağdaş üniversiteler noktasında, ileri eğitimin ayak sesleri…

Yazıyı da iki alıntı ile noktalamak lazım. Birincisi, ülkenin güzel insanlarından Sırrı Süreyya Önder’in “Sonradan sünnet olanlar, sık sık alametlerini gösterirler” sözü olsun, dursun burda bir yerde…

Ve nihayetinde Eduardo Galeano’nun kaleminden Emre Aköz’e bir öğüt: “Yazı, inanmadığın düşünceleri yazmanı ve savunmanı asla affetmez; yazının intikamı, intikamların en korkuncudur.”

1 Comment

  • dellez
    Posted 17/12/2010 at 01:17

    Ben bu adamı canlı gördüm yalnız, 1.90 hatta belki daha fazla. Kalıplı da aynı zamanda. Teke tekte alır gibi hepimizi…

Leave a Comment