Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Sürrealizm’in ustasıyız…

Bugüne kadar realizmde aradığını bulamamış, dolayısıyla sakin bir liman olarak son çare sürrealizmi seçmiş olan bizler soluğu Sakıp Ağa’nın bahçesinde aldık. Ailesinden birini şipidik terlik ve pijama ikililisiyle bahçede dolaşırken görme korkusu da ürkütüyordu bizi, sonuçta adamın evi ne diyebilirsin ki. Öğrenciliği bitirdiğim halde hala kullandığım pasoyu göstererek 10 milyondan yırtıp 3 milyona sığınmamdı bekli de gerçek sürrealizm ve ben bunun için sergi açmıyordum. Enikonu birini Avcılar’dan, ötekini Başakşehir’den, diğerini Bakırköy’den ve şahsımı Beşiktaş’tan taa Emirgan’da toplayacak kudreti ben zaten ayakta alkışlarım, helal olsun verdiğim bozuk paralar.

Vestiyer ile ahizenin beleş olması sevindiriciydi ve işte gelmişti büyük an. Sergi başlıyordu. Sonda söleyeceğimizi başta söleyelim ki insanlar derin umutlarla okumasın yazıyı; karnımızı doyurmadı. Biz bekliyorduk ki efendim, bizi kapıda üç kulaklı deli maymunlar karşılasın, duvarların içinden bronz tenli akrobatlar çıksın, salonlara çikolata şelaleleri tahsis edilsin, yani kısacası pazar günü adabıyla bir Jumanji havası yakalansın ama nerde. Daha dakka bir, karşımıza Demirel çıktı, o da yetmedi Ecevit çıktı. Kendimize güvenimiz gelmişti, yaban eller psikolojisinden çıkıp bir anda kendimizi Kamer Genç ararken bulmuştuk. Serginin devamında işte eciş bücüş resimler, oynak kaypak illustrasyonlar falan vardı ama en komik yanı elinde ahizeyle oraya buraya koşturan broker misali insanların sergilediğini görüntüydü. Gören Picasso satıp, Dali alıyorlar sanır. Sürreal film dünyasından da örnekler sunulan bir oda vardı ama asıl film olan adamın kendi yazısında “Benim resimlerimden bir şey anlamadığını söyleyenler aslında anlayamayanlardır.” tarzındaki beyanatlarıydı. Bu kadar yüksekten bakmaçı, bu kadar elitist, bu kadar serkeşlik rehatsız etmeye başlamıştı İstanbul’un farklı semtlerinden gelen bizleri. Ver bana malı, ben de çizeyim ben de kulağımı keseyim. Bugüne bugün ben Abidin Dino’dan, Osman Hamdi Bey’den böyle bir terbiyesizlik görmedim, yoksa gerçekten ahlaksızlığı mı aldık ?

Adamı biraz fazla eleştirdik sanırım, hadi gönlünü alalım. Bir resmini gördük, resminden çok yanındaki yazı biti bitirdi : “Bir girdabın içinde hepimiz olduk bir.” Gerçi hemen lan Fener’e beste olur mu, yok olum müthiş pankart olur yorumları geldi ama olsun bizi derinden yakalamıştı Dali. Metrodaki sarı çizgiler misali güvenlik duvarları burada da vardı resimlerle aramıza set çeken ve onları geçince sürreal bir tren gelip size çarpıyordu, gerçekten sarsıcı bir deneyimdi. Bizden bazı şeyler görmek güzeldi gerçekten bu da bizi biz yapmaya itiyordu zaten, neden çünkü sürrealizmin kralıydık ki biz. Adam sergiyi açmış ve demiş ki, ey inananlar gerçek sürrealistler sizsiniz ki gelmiş sikindirik resimlerimden anlam çıkarıyorsunuz. Bunu müzeden çıkışta, bahçede girilmez tabelasının olduğu yerde “”ne var lan acaba”? mantığıyla girip bir göz atayım diyen insanın psikolojisinden anladım. Fazla mantıkdışılık ve gerçeküstücülük iyi gelmemişti bize, en iyisi yine ucuz bira patates valla.

Dali Dali diye nicesine sarıldım, Picasso’yu es geçeneyse çok darıldım.

7 Comments

  • werdure
    Posted 13/10/2008 at 13:31

    Valla adamın günlüklerinde bir not vardı. Ben okulu bırakıyorum sanata vercem kendimi. Dahiyim lan en nihayetinde, bütün dünya apışıp kalacak yaptığım eserlere şeklinde bir gider yapışı vardı ki sanırım beni en etkileyen kısım oydu. Bu arada parayıda vurmuştur kendisi reklamdan falan filan. Ceza ya laf söyleyenler utansın.

  • dea
    Posted 13/10/2008 at 14:07

    Şimdi öncelikle mutfak kısmında da yazdığım gibi benim öyle evim olsun müze filan yapmam arkadaş, ha dersen ki yok ben oturmuycam burada, ver kiraya, mis gibi ye parasını…

    Müze kuyruğundan, çıkışına kadar asıl sürrealizm bizim orada olmamızdı aslında. Tabii Dali’nin bir dönem Türkiye’de başbakanlık yapmış olması, ve hatta babasının Süleyman Demirel çıkması da ilginçti. Dali’nin imzasını tersten okuyunca Hz. Muhammed’e küfrediyor diye bir söylenti çıkartıp salonda infial yaratma çabasındaydık ama nafile. Sanırım muhitten kaynaklanıyor. Eğer sergi Sultanbeyli’de olsaydı tüm tablolar parçalanır, orası yakılırdı gibi geliyor bana. Emirganlı enteller pek bir duyarsız olmuşlar dini duygularımıza…

    Endülüs köpeği diye bir film gösteriliyordu. Dali oynamış mı, yazmış mı, yönetmiş mi bilmiyorum ama benim 2 dakika tahammül edemediğim filmin dellez’in favori filmleri arasında yeraldığını öğrenmek şaşırttı beni.

    Tabii aynı kandan ATBS’nin sürrealizm girdabında kaybolması da kayde değer notlardan. Adamın içinde sürreal bir canavar varmış da günyüzüne çıkmak için Emirgan’ı beklemiş sanki yıllarca.

    Tarcan Sert’in ise her ortamda olduğu gibi “yemişim Dali’sini, ben hatun kaldırılabilitesine bakarım” tarzı yaklaşımı gözlerden kaçmadı.

    Falan filan…

  • canoğlan
    Posted 13/10/2008 at 14:41

    bence “zampara seyfettin ve sapitop” üzerine de bir resim çalışması yapmalıydı dali..keşke izlemiş olsaydı..

  • sert
    Posted 13/10/2008 at 15:06

    insanlarımızın, kesin bu resmin çok derin anlamı var ya da adam çizmiş böyle bakınca bi şey anlaşılmıyor ama kim bilir neler anlatmak istemiş tavrı türk insanının sürrealizme bakış açısını gözler önüne serdi.. he biz farklımıydık değildik zaten kendisine de çok ısınamadık tarzından dolayı bir de yeni aldığım bir habere göre kendisinin aşırı derecede faşo olduğunu örğendim ki iyice soğudum daliden he ayrıca sübyancılık falan yazıyodu bi yerlerde neyse ya ben bi şey demiyorum

  • dea
    Posted 13/10/2008 at 15:18

    ben şu resimdeki ereksiyon vaziyetine takılmıştım ama dillendiremedim, utandım 🙁

  • werdure
    Posted 13/10/2008 at 15:57

    Ekmek çıkmadı desene sert lafı dolandırma. 🙂

  • alfredo
    Posted 13/10/2008 at 17:17

    Olm haketen ben bu herifin evine bizzat gittim haketen kiraya verse rahat 5 bin euro çalışmaya değmez. Sıçmışım turizmine be

Leave a Comment