Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Umutluyuz Hocam

Kate’nin cümlesini tamamladım. Fabrika önerilerimizi teker teker geri çevirmişti. Bunu anlattı Lars’a. Sonra “bu yüzden” dedi, ve bekledi son heceyi uzatarak. Ben de “umutsuzuz” dedim. Lars gülmeye başladı. Eliyle omzuma 3 kere dokundu gülüşü şiddetlenirken. Çok Türk gibi geldi birden gözüme. Özellikle kulaklarının arkasındaki kıllar bir İsveçli’den beklemeyeceğim kadar çoktu. ‘Kıllı Orta Doğulular’ da kafamızda yer edinmiş bir yanılsamaydı. İsveçliler de kıllıydı. Batı kompleksini yenen bir doğulu olma yolunda ilerliyordum!

Ben özüme dönerken, bu kadar içten “umutsuzuz” demem elbette fabrika yönetiminin yeniliğe açık olmaması gibi zırvalıklardan dolayı değildi. Ben başka yerlerdeyim. Ben beni gördüğünüz yerde bulunmayalı uzun zaman oldu. Aklım hep orada. Golü kalemde gördüğüm sahnede, Fevzi’nin kale direklerine kafa attığı gibi dolabı tekmelediğim sahnede… Aksam olduğunda, “İnsan, insana bunu yapar mı?” diye sorduğumda, “Hayat bu!” cevabını aldığım yerde, küçülmemek için küfretmediğim yerlerde, saçıma bir beyaz daha eklediğim her sahnede… Sırayla, tekrar tekrar, en baştan …

Evet evet! En baştan! Haziranda İstanbul’a yeniden başlayacağım günlerde aklım bazen. Arka Sokak’ta ayakta içtiğim biraya eşlik eden sigarada. Eli Sopalı’yı görünce kaçışan rengarenk punkları görünce sinirlerim bozulduğu için yöneldiğim, Gümüşsuyu’ndan ya da Beleş Tepe’den baktığımda tüylerimi diken diken eden siyah-beyaz Mabedimde. Maç sonrasında “O Yurdu”nda yaptığım, tamamen şov amaçlı oda basmalarımda. 207’de huzura yaptığım yolculuklarımda. Aklım ne manita ne para ne de arabada. İçindeyken ani hareketlerle sıradanlıktan kurtulabildiğim İstanbul! Bıraktığım gibi karşıla beni!

Leave a Comment