Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Yearly Archives: 2015

Özgecan Aslan Spor Salonu

Bizim Ataşehir'de kocamaaan bir spor kompleksi var ya hani, basketbol takımlarımızın maçlarını yaptığı. Bir büyük salonu, bir de küçük salonu var. Büyük salonda Erkek Basketbol takımı oynarken, küçük olanda Kadın Basketbol Takımımız oynuyor ya hani. Küçüğün adı uzuuuuun uzadıya, Fenerbahçe Ülker Sports Arena Metro Enerji Salonu. Yazarken yoruluyor insan, üstelik dile kolay da değil, söylerken de yoruluyor. Hazır Kadın Basketbol Takımımız da orada oynuyor, o salonun ismi o kadar uzuuuuun uzuuuun yorucu bir ismi olmasa, daha kısa bir isim bulsak oraya? Hani mesela, Özgecan Aslan Spor Salonu olsa oranın da adı? Bir haftalığına maça siyah kurdeleyle çıkmaktansa, ya da ne bileyim bir tek maç öncesi "Kalbimizdesin Özgecan Aslan" diye pankart açmaktansa, kalıcı bir şeyler yapılsa?

27ler Kulübü

Carteeeel bir numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın Türk! 25 yaşında yüzbinlik araba, nereden geldi bu para en iyisi sorma! Nesini soracaksın zaten demiştim bu şarkıyı ilk kez dikkatle dinlediğimde. Ne var lan, adamın parası varmış almış işte. Yaşım herhalde 12 miydi neydi, bir o kadar daha geçmesi gerekti 25 yaşında 100.000 lirayı kenara koymanın ne anlama geldiğini anlamam için. 25 yaşıma gelip de değil 100.000, ayın son haftası 100 liram kaldıysa kendimi şanslı hissedince anladım dünyayı. Hakkaten Cartel'in de dediği gibiymiş 25 yaşında yüzbinlik araba, nereden geldiği sorulmayacak parayla alınabiliyormuş ancak... Ama buna kıyasla daha büyük bir iç aydınlanmayı bundan bir kaç yıl sonra yaşayacaktım, ve daha henüz farkında değildim. 27ler Kulübünü duymuşsunuzdur. Adının belki bu olduğunu bilmiyorsunuzdur ama bir şekilde duymuşsunuzdur. Hendrix'in, Joplin'in, Morrison'ın falan üyesi olduğu kulüp hani. Adı Cobain'in üyeliğiyle konulan, en son Winehouse'la tekrar kendini hatırlatan kulüp. 27'sinde ölen rockçılar kulübü yani. Bu kulübü duyduğumda kendi yaşım kaçtı hatırlamıyorum. Belki 18'dim, belki de 19. O civarlarda yani. Ne düşündüğümü bugün bile net hatırlıyorum. Bunda bu kadar büyütecek ne var ki diye düşünmüştüm ilk. Yaşamış adamlar 27'sine kadar işte. Daha ne yaşayacaklar demiştim. Demek ki o zamanlar 27 yaş çook uzak bir gelecek gibi geliyormuş. 27 yaşındakiler çok büyükler gibi. O zamana kadar yaşanacak her şey yaşanırmış, düşünülecek her şey düşünülebilirmiş, söylenecek her söz söylenebilirmiş gibi geliyordu bana.

Bizim Mağripli Çocuklar Aklın ve Bilimin Peşinde

Ortaokuldan beri biliriz Emeviler döneminde İslam ordularının İspanya’yı fethederek Endülüs Devleti’ni kurduklarını. Ezberletildi bir şekilde. Lakin Fatma’nın Eli yazısını yazarken bu simgenin Alhambra Sarayı’nda bulunduğunu öğrendikten sonra, kıta Avrupası’nın ilk Müslüman Fatih’i Tarık bin Ziyad’ı yazmaya karar verene kadar 7 yüzyılı aşkın orada kaldıklarından haberim yoktu. Elbette İber yarımadasındaki Müslüman etkilerini, Endülüs’ü, Alhambra Sarayı’nı vs. ’genel’ kültür adı altında atmışım hafızaya ama ne yalan söyleyeyim, bir 100, bilemedin 200 yıl kalmış, sonra da çekilmişlerdir sanıyordum. Ee zaten 711’de ayak basıyorlar, 750’de Emevi hanedanlığına son veriliyor. Ezberletilen tarih bu işte. Emevi bitince, Endülüs de bitti sanıyorsun. Oysaki 500 yılı aşkın süre neredeyse tüm İspanya’yı yönetmiş, 1492’ye kadar, yani 780 sene yarımadada kalabilmiş, tüm hispanik kültürü baştan aşağı değiştirmiş, anlı şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm ömründen daha uzun süre Batı Avrupa’da kendine yer bulmuş Müslüman bir devlet var oralarda. Hadi geçtim Osmanlı'nın tüm ömrünü, Osmanlı 1352 yılında Gelibolu yarımadasındaki Çimpe Kalesi’ni alarak ilk kez Rumeli’ye, yani bir bakıma Avrupa’ya ayak bastığında, Avrupa’nın batısında 641. yılını yaşamakta olan bir kültür bu bahsettiğim. Akıl alır şey değil.

Beynelnecm

Filmi gece seansında izlediğim için, sinemadan çıkıp da eve geldiğimde saat geceyarısını çoktan geçmişti. Sabah da kalkılıp işe gidilecek, dedim hemen yatağa yumuşak geçiş. Yatağa yumuşak geçiş iyi fikir de, yatakta uykuya geçiş ne zaman kolay oldu ki, o gece olsundu. Girdim yatağa, dön baba dönelim, film de kim ne derse desin etkileyici olmuş, takıldı aklıma. Orasında görüntüler nefisti, burası mantıksız olmuş, şuradaki diyalogda kime gönderme yaptı acaba falan derken dakikalar dakikaları kovaladı. Baştan diyeyim, yazı boyunca hiç öyle, "Abi yeaa, çok saçma yeaa, bi kere kuantum fiziğine aykırı, ayrımsal parçacık teorisine göre, olay ufkunda geçirdiğin her saniye senin atomlarının zikondriyel boyutlarda yorrakdiyum etkilenmesi ve toşşakovski salınımları sebebiyle..." falan diye kafa şişirecek değilim. Çok şükür belgesel ile bilim-kurgu arasındaki farkı az çok bildiğimden, muhabbete o şekil girenlere zaten uyuzum, yeri gelmişken lafımı da sokayım. Aksine, bırak serbest çalışsın adam abi diyorum. Film baştan sonra Fizik doktorası standartlarında olmasın aga. Filmin her anı da birebir gerçekle örtüşmesin. Birazını da adam götünden uydursun, nedir yani? Bilim-"kurgu" adı üstünde. Baştan sona bilimin gerçekleriyle örtüşecekse, çekemez ki adam onu. Heyecanı olmaz zaten. Senin dediğin toplumsal gerçekçilik, onun da uzayla gezegenle işi olmaz. Git onu izle. Neyse, dedim ya, adam serbest çalışsın. "Kurgu"lasın. Yaratıcı olsun. Adamın hayal dünyasında bu varsa, bırak aksın adam gürül gürül.

Herkül’ü yenen adam: Tarık bin Ziyad

Neanderthal’ler günümüz modern insanından DNA kodları bakımından sadece %0,12 kadar uzaktaydılar. 250.000 yıl kadar önce neredeyse tüm Avrupa’da hüküm sürüyorlardı. Modern insan’ın Avrupa kıtasına ulaşmasından 5000 yıl kadar sonra yokoldular. Bu iki akraba muhtemelen ilk olarak Doğu Akdeniz’de Levant bölgesinde karşılaştılar. Evrim tıkır tıkır çalışıyordu, daha güçlü olan insanoğlu, çok çok yakın akrabalarını çok çok az daha güçsüzler diye yeryüzünden sildi. Neanderthal abilerimizin 28000 yıl önce son görüldüğü yaşam alanı da İber yarımadasının güneyinde bulunan Gibraltar’da Gorham mağarasıydı. Muhtemelen ilk kez Doğu Akdeniz’de karşılaştığımız abilerimizi yine muhtemelen tüm Avrupa boyunca kovaladık ve kıtanın en batısında da yokettik. Allah rahmet eylesin! Neanderthal’lerden sonra Gibraltar’da hüküm sürdüğü bilinen ilk millet bizim Fenikeliler dediğimiz Phoenicia’lılardı. Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu Herkül’ün 12 görevinden onuncusu, 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmaktır. Bu görev sırasında kimilerine göre karşısına çıkan bir dağı parçalayıp bir "boğaz" ortaya çıkarmış, kimilerine göre de zaten mevcut olan bir boğazı daraltarak canavarların geçmesini engellemiştir. Herkül'ün hikayede bahsedilen Gibraltar Boğazı’nın iki yakasına iki adet sütun diktiğine inanılır. (Hercules yada Grek adıyla Heracles’in 12 görevi bir başka yazının konusu olsun mu? Olsun.) Bu sütunların bir tanesinin Gibraltar dağında (Rock of Gibraltar), diğerinin ise Kuzey Afrika’da bulunan Ceuta şehrindeki Monte Hacho ya da Fas’ta bulunan Adrar Musa’da olduğu düşünülmektedir.

Fatmanın Eli’nden Afrodit’e…

Fatma, İslam peygamberi Muhammed’in kızı, İslamiyette ilk fitne olayının kahramanlarından Ali’nin karısı, ikinci fitnenin kahramanlarından Hüseyin ve Hasan’ın annesi. “Fatma Anamız” diye anılır. Hadis kaynaklarında Fatma ile ilgili en önemli hikaye Muhammed’in eşlerinden birisi olan Ümmü Seleme’den aktarıldığına inanılan “Örtü Ehli” hikayesidir. Hikayeye göre Ümmü Seleme’nin evine Fatma elinde bir kap çorba ile girer. Muhammed Fatma’dan eşini ve iki oğlunu çağırmasını ister. Ali, Hasan ve Hüseyin de gelir ve 5’i sofraya oturup çorba içerler. O sırada Ahzab 32/33 iner. “Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Muhammed kendisi ve sofradaki diğer 4 kişinin üzerine bir örtü serer ve ellerini havaya kaldırarak “Allah’ım! Bunlar benim ehl-i beyt’im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl” diye dua eder.