Insanlik tarihi #1: Sehirler ve Yollar
Rabbim gunah yazmasin ama Avrupa’da kilisenin insan hayati uzerine yazdigi acimasiz kurallari yakip yerle bir etmeyi, bireyselciligi, akilciligi, merak etmeyi, arastirmayi ve en nihayetinde ogrenmeyi amaclayan Ronesans’i ve Aydinlanma cagini cok seviyorum. O kadar cok seviyorum ki, icine dogdugumuz ve yasamak zorunda oldugumuz bu toplumun kendi ronesansini baslattigini gordugum ruyalar bile goruyorum. Ardindan kosarak banyoya gidip abdest tazalemek zorunda kaliyorum.
“Bilgiyi arayan ve bulan” bir avuc insanin tarihinin en karanlik caglarindan birisini kapatarak, insanlik mirasini bugunlere tasimasi kulaga ne kadar sairane gelse de tarihi bu kadar keyifli yazmak mumkun olmuyor tabii her zaman.
En nihayetinde, senin yeni bir seyler ogrenip ilermen, o seyi ogrenemeyip haliyle ilerleyemeyenleri perisan edebiliyor.
Hayatimda gurur duydugum tek hobim olan google/wikipedia tarihciligi ile gecirdim bir tatil gununde, 20 saatten fazladir oturdugum bilgisayar koltugundan, chrome’u 3-4 kez cokerterek okudugum yuzlerce tab arasindan asagidaki yazi cikti. Yazdiklarimin cogu bildigim seyler degil, ogreneyim niye aldigim notlar.
Yazinin konusu, “Ispanyollar, Portekizliler ne bok yemeye Atlantik Okyanu’sunda Hindistan’i ariyordu?” sorusunu insanlik tarihinin basindan beri ticaret ve ticaret yollarinin gelisimi cercevesinde cevap arayacakti ama konuya bir turlu girememem nedeniyle sacma sekilde uzun oldu ve yarim kaldi.
Atsan atilmaz, satsan satilmaz bu yaziyi komple cope atmaya da gonlum razi olmadi. Belki seri halinde devam eder, belki etmez. Ama biz bir yerinden baslayalim.
Insanlik tarihi nereden baslar?
Ilk tas aletler 3.4 milyon yil oncesini, ilk ates kullanimi 1.5 milyon yil oncesini adresliyor. Yine de tarihsel bir baglam olusturmak icin fazla primatif oldugumuz donemler bunlar. Henuz Homo erectus’uz. Kiyafet giymeye 70 bin yil once baslamisiz. Yaklasik 55 bin yil once de davranissal modernite denen donem baslamis. Yani artik hayvanligin luzum yok diyerek olulerimizi gomdugumuz, balik avlamaya basladigimiz, bicaklar urettigimiz, yemek pisirmeyi ogrendigimiz donem. Bu donem de muzik yapmaya, dans etmeye, oyunlar oynamaya basliyoruz. Playstation bu donemlerin icadi. Yine de kararlarimizin tum insanlik tarihinin akisi acisindan buyuk sonuclara yol acmadigi ara bir donem denebilir. Balik tuttun, pisirdin; doydun. Tutamadin, pisiremedin; ac kaldin. Bu kadar yani.
Gerci ne kadar sacmasapan yasayip olsek de bu donemde artik insanlik mirasi olusmaya basliyor tabi. Olulerimizi gommeye baslamak tapinaklar insa etmeye, yemek pisirmek, ocakliklar insa etmeye ve zamanla yerlesmeye evriliyor.
Yerlesmeye baslayinca da avci-toplayici olmak eskisi kadar verimli bir beslenme yontemi olmamaya basliyor tabi. Bu da bizi 10 bin yil kadar once neolitik devrimi yapmaya zorluyor. Topraga ekin ektigimiz, bugday bictigimiz, anadolu rock’i icat ettigimiz donem. Oyle alt tarafi iki, uc kilo kemiksiz et icin yirticisi ayri, camur icinde bokunu yiyen mundari ayri binbir cesit hayvanla ugrasmacilik, ormanin calinin cirpinin arasinda yilaniydi, bocegiydi gezinmecilik donemini bitirdik ve tarim toplumu olduk boylece.
Tarim devrimi ile de hasati takip icin kayit tutmaya, yazmaya, hesaplamaya basladik. Once yazi, sonra matematik. Ne zaman ekmeli, ne zaman bicmeli diye dusunduk takvimler yaptik. Yani astronomi. Tarlalarimizin etrafini citle cevirmeye, diger citle cevrili tarlalar ile etkilesime gecmeye, hirsizliga karsi guvenlik tedbirleri almaya ve sulama sistemleri insa etmeye basladik. Muhtar ve koy azasi sectik kendimize. Ahanda kamu iktisadi tesebbusleri, kanun hukmunde kararname, ihalecilik, fesatcilik.
Antropomorfizm ile dogaya, hayvana, gunese, aya insan ozellik atfetmeye basladik. Gunes kizdi, ekinleri kuruttu, yagmur kustu, kuraklik oldu, ruzgari gucendirdik firtina koptu, atese gider yaptik, koydeki ahiri yakti. Ahan da tanrilar, dinler, al sana irticai faaliyetlerin odagi insanoglu!
Ilk medeniyetler, ilk kanunlar
Ilk medeniyetlerimizi sehir devletler formunda nehir vadilerinde kurmusuz. Milattan once 4000 yillarinda Mezopotomya uygarliklari Firat ve Dicle arasinda; 3500 civarinda Misir uygarligi Nil kiyilarinda; Harappan uygarligi Indus vadisinde 2500lerde; ayni donemlerde Sari Irmak ve Yangzte nehrinin orada Cin uygarligi.
Is gucu dagilimi, ticareti baslattik. Tarimla mulkiyeti, mulkiyetle devleti, devletle de hiyerarsiyi icat ettik.
Ilk bilinen uygarlik Sumerler. Sumerliler. Yok yok, Sumerler. Bugday, arpa, nohut, mercimek, hurma, sogan, sarmisak, marul, pirasa, urettiklerini biliyoruz. Bunlar bir sey degil, mercimektir maruldur hallolur bir sekilde de, Sumerler bira urettigi bilinen ilk uygarlik. Lageri ayri guzel, Ale’i ayri…
Uygarliklar tesis edince, baska uygarliklarla da etkilesime girmek kacinilmaz oluyor elbette. Henuz Birlesmis Milletlerimiz, NATOmuz, Avrupa Birligi fonlarimiz yok ama kendi mesrepimizce bazen dostca ticaret yaptik, ekonomik gelismeleri baslattik, bazen de dusmanca savastik, ordu ve silah sistemleri gelistirmeye basladik.
Silah ve ordu konumuz degil; biz ticarete bakacagiz. Gene Sumerler tabii, ilk gelismis ticaret yollarini kurmuslar ve baskentleri Ur’u bilinen ilk ticaret merkezi yapmislar.
(Tum semitik dinlerin kurucu babasi Ibrahim’in Ur kentinde dogduguna inaniliyor. Ya da Sankrit tanrisi Brahma, Sumer esrafinca peygamber Ibrahim diye biliniyor, hurmet goruyor filan)
Ur kentine, Anadolu’dan ok ve mizrak ucu yapiminda kullanilan Obsidian adinda volkanik bir cam, Iran’dan altin, Keban ve Elam bolgesinden gumus geliyormus.
Biraz daha genis cografyaya bakarsak, Lubnan’dan kereste, Indus vadisinden kiymetli taslar, hatta taa Mozambik’ten recine geliyormus. Insanlik tarihinde tekerlegin varligina dair ilk iz, yine Ur kenti yakinlarinda bulunmus.
Ticaret demek finansal sistem demek elbette; Sumerlerde kredi, faiz kavramlari var. Demek ki faiz lobisi de var. Hatta ticari kredilerde faiz orani aylik 1/60 olarak hesaplanmis ve takip eden 2 bin yila yakin sure neredeyse tum cografyada bu oranda borc alinip verilmis.
Bugun Istanbul Arkeoloji Muzesi’de bulunan Ur-Nammu tabletleri, gunumuze ulasmis en eski kanun metni. Sumerler tarafindan milattan once 2100lerde yazilmis. Tablette, kocasi oldurulen bir kadinin bu cinayeti adli makamlara bildirmemesinden dolayi katillerle birlikte idam edilmesinin gerekli olup olmadigi tartisiliyor.
Ur-Nammu tabletleri, ayrica koleligi yasal zeminde tanimladigi bilinen en eski tablet. MO 1700lerde yazildigi bilinen Hammurabi Kanunlari da ozgur doganlarin, ozgur birakilanlarin ve kolelerin tanimlarini yapiyor.
Indus Vadisinde bulunan Harappan uygarliginin Mezopotomya ile ticaretine degindik. Bu abilerimiz Misirlilarla da ticaret yapiyorlardi. Ama asil ozellikleri deniz ticareti icin gemiler ve limanlar insa etmeleri.
Sumerleri, Akkanid, Asur, Babil takip ediyor. Anadolu’da Hititler var. Afrika Nijer’de Bantu medeniyeti. Akdeniz kiyilarinda Fenikeliler. Magrip’te Berberler, Avrupa’da Keltler.
Yerlesik hayat gecen insanlarin ticaret, tarim, din, guvenlik gibi islerini takip etmek icin ihtiyac duydugu idari yapilar sehir devletlerini ortaya cikardi dedik, tabi gelisen ticaret ve ticaret yollarini kontrol etme istegi, once askeri teknolojide ilerlemeyi, sonra da (gereksiz bir gelisim olan) asillik kavrami ile imparatorluklar donemini ortaya cikarmis.
Bahsettigimiz bu 4 medeniyetten 3’unu yani Mezopotamya, Misir ve Indus’u ayni anda kontrol eden ilk imparatorluk Cyrus the Great’in kurdugu 1. Pers imparatorlugu da denen Achaemenidler. Ikincisi de Achaemenidlerin tumunu fetheden Buyuk Iskender ve Makedon Kralligi. Muhtemelen Iskender bir 10 yil daha yasasa Cin’i de fethedecekti ama omru vefa etmedi rahmetlinin.
Bugun cokmekte olan Avrupa medeniyeti dun nasil kuruldu?
Tabi hep Ortadogu, Asya, Afrika uygarliklarindan bahsettik ama bugunlerde cokmekte olan Bati medeniyetine yani Avrupa’ya da bakalim. Neolitik caglarda her yerde 50-100 kisilik filan kucuk koyler olusmaya baslasa da, yukarida degindimiz gibi, uygarlik anlaminda Avrupa’da bilinen ilk ornek (yine Anadolu’ya cok yakin) Girit uygarligi. Daha sonra Yunan, Helen, Roma zinciri seklinde gidecek olan, Batida Vizigotlar, Ostrogotlar, Galyalilar, Kuzeyde Keltler, Cermenler derken bir anda kopan firtina ile dogudan gelen kavimlerle panayira donen cografyada once Persler sonra Islam Halifeligi ile bogusan o anli sanli Avrupa medeniyetinin atasi MO 3600’lu yillarda Giritte ortaya cikan ve oradan Ege’ye yayilan Minoan medeniyeti. Ismi mitolojik Kral Minos’tan geliyor. Hah, surasi ilginc, Minos’un babasi Zeus -Ilginc olan bu degil, masallah o caglarda herkesin babasi Zeus zaten- annesi ise Europa. Dur, guzel baglamis olabilirim bu paragrafi. Avrupa medeniyetinin babasi, annesinin adi Europa olan Minoanlar. Evet guzel oldu, islandim.
Minoanlar cokunce, mirasi yine Ege ve Yunanistanda Mycenaean (Mikenen?) uygarligina kaliyor. Bu abiler doguda Anadolu kiyilarina, Kibris’a, Levant bolgesine yayilirken, batida ise tum Yunanistan ve hatta Makedonya’da sehirler kuruyorlar. Meshur Herkul/Herakles’in annesi Alcmene de Mikenen kralinin kizi. Ki malum uzre, Herkul’un babasi da, gene Zeus denen deyyus.
Bu Mikenenler nasil cokuyor? Kim oldugu bugun tam olarak bilinmeyen, Misir kaynaklarinda sadece “deniz kavimleri” diye loglanan bir grup deniz savascisi, sadece Mikenen medeniyeti bitirmekle kalmayip, Hititler’e Misirlilara, Kibris’a, Levant bolgesine yani ellerinin uzandigi her yere saldiriyor ve Yunan karanlik cagini baslatiyorlar.
Bu deniz kavminin MO 1300lu yillarda bugun Filistin dedigimiz cografyaya yerlesen Antik Filistin kavmi oldugu savi var. Dini kaynak alirsak Yahudiler Filistinlilerin Misirdan gelen bir kavim oldugunu soyluyor ama Asur kaynaklarina gore de Egeliler. (Homer ve Heredot’un bahsettigi Yunan kavmi Pelesgians olabilirmis mesela)
Neyse, bu deniz kavmi insanlari hakkinda Likyalilari da (as bayraklari as, as!) icine katan onlarca farkli teori var. Kimdiler, neciydiler, epey muallak.
Karanlik donem sonrasinda Olimpiyatlarin ve Perslerle savaslarin basladigi arkaik donem, sonra klasik donem, sonra helenistik donem seklinde devam ediyor Yunan tarihi.
Adriyatigin diger tarafinda ise, soylari tanrica Venus’un oglu Troyali Aeneas’e, oradan da Latin Krali Latinus’a (cok kolpa bir isim degil mi simdi bu?) dayanan Remus ve Romulus Roma’yi kuruyor. Romulus kardesini oldurup Roma Krali oluyor. O sirada takvimler milattan once 753’u gosteriyor. Etruskanlarla savasip Italya’da yayiliyorlar. 250 yil kadar sonra sonra kral tahttan indirilince, oligarsik cumhuriyet kuruluyor. Sonra Senato, Ceasar, Augustus filan derken tum Avrupa’yi kontrol eden devasa bir imparatorluk, Octavian, Konstantin, dogu senin bati benim kavgalari, Bizans, Kara Murat, Cuneyt Arkin… Gerisini biliyoruz.
Tonlarca yazdim daha konuyu baglayamadim hic bir yere. Musade ederseniz cok kisa Indus ve Cin’den de bahsedelim. Sonra toparlama cabam devam edecek.
Indus ve Cin’den bahsediyoruz (Cok guzel ara baslik atiyorum)
Indus Vadisi uygarligi, bugunku Pakistan’in Sindh bolgesinde, Indus nehri boyunca kurulu bir vadi uygarligi. Kuzeybati Hindistan ve Afganistan’in bir kismina da yayiliyor. Onemli iki sehri asagida Mohenjo-Daro ve yukarida Harappa. Uygarligin tarihi millattan once 3300 yilina kadar gidiyor, zirve doneminde (takriben 1900ler olsa gerek) nufusun yaklasik 5 milyon kisi oldugu tahmin ediliyor. Muson’un besledigi oldukca verimli topraklara sahipler, Nil’deki Misir uygarligi gibi selle mucadele etmeye odakli bir tarim hayatlari var. Bezelye, nohut, susam uretiyorlar. Kiymetli maden acisindan zengin konumdalar ve hayvancilikta gelismisler.
Yogun nufus demek kalabalik sehirler demek tabi. Bu acidan Indus medeniyeti yukarida saydiklarimizdan farklilasiyor biraz. Sehir planlamaciliginin ciddi bir disiplin olarak ele alinmasi konusunda insanlik tarihinin ilk ornegi Indus Vadisi insanlari. Su dagitimi, dinsel tapinaklara erisimi kolaylastirma, sokak temizligi vs gibi konulara kafa yoran sosyal (calan ama calisan) bir belediyecilik anlayislari varmis mesela. Indus’un Kadir Abisi!
Konuyu boktan bir yere getirmis olmayayim ama sifonlu tuvaletin ve yeralti kanalizasyon sistemlerinin ilk ornekleri buradaymis. Sadece tuvalet degil tabi, kuyular, hamamlar, su dagitim sistemleri vs derken, genel olarak hidrolik muhendisligin basladigi yer diyebiliriz Indus Vadisi icin. Sosyal belediyecilik dedigim de su; her ev bu bahsettigimiz su dagitim ve bosaltim sistemine bagli bir sekilde. Adamlar resmen zamanin otesinde bir ISKI idaresi tesis etmisler.
Yukarida deniz ticareti demistik. Indus nehrinde kullanmak uzere insa ettikleri kucuk tasima botlari, zamanla deniz gemilerine, iskele ve liman insaasina evriliyor ve Mezopotamya ve Misir ile guclu ticaret iliskileri kuruyorlar. Gujarat bolgesi kiyilarinda bu ticaretin izleri bugun hala duruyor.
Ehh tabi, sehirlesmenin getirdigi hijyen dolu ve kaliteli yasam, ticaretin getirdigi bolluk ve zenginlik, gece hayati filan derken cazibe merkezi haline gelen cografya, kuzeyden gelen cok yogun bir “barbar” gocuyle bugun “bihtik bu suriyelilerden” diye bildigimiz toplumsal bir sorunla yuzlesmek zorunda kaliyorlar. Sakinan goze cop batar misali, hijyen diye titizlenirken, gelen goclerin tasidigi hastaliklar, salginlar, bu salginlar yuzunden resesyona giren ekonomi, zayiflayan reel ekonomi ve tarim disi istihdam, bozulan sosyal yapi vs derken azalarak bitiyorlar. Cografyayi milattan once 650lerde Persliler isgal ediyor. Falan filan.
Cin’de durum ne?
1920’lerde kesfedilen Pekin Adami kafatasi gosteriyor ki, bir onceki versiyonumuz olan homo erectus ailesine ait bir klan en az 780.000 yil once Cin’de yasiyordu. Suanki formumuz Homo sapiens ornekleri de 100.000 yil kadar oncesine dayaniyor. MO 20.000’de canak comlek yapildi, 7500lerde domuz evcillestirildi, 6000lerde kopekler ve inekler; 5000lerde koyunlar… 3600lerde ipek icat edildi, 3000lerde sapan, pulluk gibi tarim aletleri kullanmaya baslandi. Pirinciydi, noodle’iydi, vesairesiydi aldi basini gitti.
Benzer donusumu bu cekik gozluler de gosterdi. Olulerini gomdu, insaat islerine girdi. Tarimi gelistirdi, dere tasmalariyla mucadele etti, once sehirler, sonra hanedanliklar, sonra da imparatorluklar kurdu. 2100lerde Xia, 1600larda Shang, 1000lerde Zhou; sonra emperyal donemde Qin, Han, Jin, Sui, Tang, Yuan (ki bu bizim Kubilay Han dedigimiz Cengiz’in torunu Mogol Haninin kurdugu hanedanlik), Ming, Qing diye giden, surekli onbes parcaya bolunup sonra yine tek bir merkeze baglanan, Turk ve Mogol temsilcileriyle tam bir olum grubu olan cografyada komsulariyla bazen savasan, bazen sevisen cok kanli canli bir medeniyet. Anlat anlat bitiremeyiz ama asil konuya gelmem lazim!
Asil konuya gel artik!
Cogu konuyla alakasiz bir yigin detay verdim ama suraya baglamakti amacim: Insanlik tarihini sekillendiren ana motivasyon ticareti kontrol etmek olmustur her zaman. Butun o ittifaklar, savaslar, teknolojik gelismeler bunun icin yapilmistir. Ana mesaj bu, yazi bitti, dagilin.
Durun dagilmayin hemen. Birkac hap bilgi daha, tik tik at gec…
Misir firavunu 2. Necho diye bir abimiz, Suveys Kanali’nin 1869’da hizmete girmesinden 2500 yil once Kizildeniz ile Akdeniz’i birlestirmeyi dusunmus. Ki kendisi Hindistan’a giden ticaret yollarini kontrol edebilmek icin girdigi savasta Babil krali 2. Nebukadnezar’a yenilmis. Tamam piramitler filan biraz simariklik ama, koca firavun sirf cani sikildigi icin Kizildeniz’i Akdeniz’le birlestirmek istemis olabilir mi?
Ayni yillarda yazilan, Senegal ve Kamerun’a deniz yoluyla nasil ulasilabilecegini anlatan Kartaca yazitlari var insanlik miraslari arasinda. Kartacalilar neden Kamerun’a gitmeyi dert ettiler? Fizigi ile ligi domine edecek ucuz forvet mi ariyorlardi?
Iskender Cin’e varmak icin ciktigi ve Hindistan’a kadar gidebildigi seferini sirf yeni yerler goreyim, yeni kulturler taniyayim diye yapmamisti elbette. (Gerci yapmis da olabilir, delilik cunku adamin gidecem diye yirtindigi yerler)
Cinliler de Pekin ile Hangzou’yu birlestiren 1770 kilometrelik kanali, icinde yuzelim, kanal kenarinda nargile kafe acalim diye insa etmemisti.
Gorkemli Roma’nin Imparatoru, Ceasar’in varisi Augustus, henuz Cumhuriyet doneminde gule oynaya Misir’i teslim ettigi Mark Antony ile sirf Kleopatrayla ask yasiyor diye savasmamisti.
Milattan once 1000 yilinda taa Cin’den Misir’a ipek sans eseri gelmemisti.
Ipek Yolu
Konuya gelmek uzereyim. Sabir. Cin -Hindistan’la birlikte- dunya ekonomik sistemini, dolayisiyla dunya tarihini kokten degistiren bir cografya. Ipek yolu da bu kokten degisimin ana damari.
Pek tabiiki Cin’den baslayarak, kara yoluyla Mogol/Turk hanliklarini, Pers diyarini, Mezopotamyayi gecip Halep’e; deniz yoluyla ise Bengal’e, Ceylon’a, Gujarat’a oradan Hurmuz’a, Aden’e, Kizil Deniz’e ve Iskenderiye’ye varan; orda da kalmayip hem Halep’ten hem de Iskenderiye’den Akdeniz yoluyla Istanbul’a, Ragusa’ya, Venedik’e, Roma’ya, Genoa’ya akan bir ticaret yolu.
Adi Ipek, en onemli metasi Cin’den gelen ipek ama sadece onunla sinirli degil. Hindistan’i da icine alacak sekilde, baharat, kiymetli madenler, cay, tuz, seker, porselen ve boya gibi o donemin luks sayilan metalari bu ticaret merkezleri ve yollar uzerinden Avrupa’ya akiyordu.
Takdir edersiniz ki hikaye, ornegin Geneo’dan cikan bir tuccarin, kah gemilerle kah develerle tum yolu yuruyup Pekin’e gelmesi, ipek satin alip donmesi uzerine kurulu degil. Karadan yuzlerce sehir arasinda, denizden onlarca liman arasinda kurulan koca bir network. (Gerci nadiren de olsa tum rotayi kateden gezginler de cikmadi degil. Her ne kadar soyledigi cogu seyin yalan olduguna dair bazi supheler olsa da, misal Marco Polo, babasi ve amcasiyla, Venedik’ten cikip 3 yil suren bir yolculukla Cin’e gittigini, babasi ve amcasinin ipek yolu uzerinde imtiyaz kopardigini, kendisinin ise Mogol hukumdari Kublai Han’in -Yukarda bahsettigimiz Cin hukumdari Yuan- meclisine girip, senelerce orada yasadigini anlatiyor. Bugun, buyuk ihtimalle tum Cin’e degil de sadece kucuk bir kismina gittigi ancak cogu konuda yalan soyledigi ya da abarttigi dusunuluyor. Biraz bizim Eyliya Celebi gibi yani.)
Ve tabi sadece mal ticareti degil, aslinda medeniyetler arasinda kurulan muhtesem bir etkilesim. Cinlileri soganla tanistirdigi gibi, ornegin Avrupa’da 75 milyon insanin olumune yolacan veba salgininin da sorumlusu. Ayni zamanda batinin muhendislikle, barutla, kagitla tanismasinin vesilesi. Ticaret yollarini ele gecirmek uzerine yapilan savaslar ve bu savaslarin yol actigi olumler, yikimlar, felaketler de cabasi.
Yukarida uzun uzun anlattigimiz insanlik tarihinin gordugu en erken ve en buyuk uygarliklari birbirine baglayan ticaret yollari milattan once 2000lerde, kucuk parcalar halinde sekillenirken, yani Cin Orta Asyayla, Misir Mezopotamya ile, Mezopotamya Indus River ile ticaret yaparken Ipek yolu bir sekilde kendiliginden ortaya cikmaya basliyor aslinda.
Cin’den Misira ticaret yapildigina dair ilk izler milattan once 1000 yillarinda. Sonra yine milattan once 500lerde Pers Krali Darius (the Great) Mezopotamya’daki Susa sehrinden Izmir limanina kadar giden Kral yolunu (Susa-Babil-Diyarbakir-Kapadokya-Izmir) hizmete aciyor. (Hizmete aciyor deyince de RTE acilisi canlandi gozumde)
Darius’tan sonra Makedon krali Buyuk Iskender, 22 yasinda ciktigi o meshur Hindistan seferini askeri isyanlar ve sanirim Cin’e saglikli bir gecis bulamadigi icin bitirip (ya da ara verip) geri cekildigi Bagdat’ta 32 yasinda oldugunde arkasinda biraktigi 5’i bugunku Afganistan’da, 3’u Pakistan’da, 1’i Turkmenistan, 1’i Tacikistanda, 2’si Irak’ta, 1’i Iran’da, 4’u de Turkiye’de olmak uzere en az 17 tane adina kurulmus Iskenderiye sehri ile son rutuslar verilmis oluyor.
Romanin Misir’i ve Mezopotamya’yi topraklarina katmasi ile ticaret yolunun onemi artiyor. Hatta bu kitalararasi yola Ipek Yolu adi da muhtemelen Romalilarin ipege olan duskunlugu nedeniyle veriliyor. Romalilar, cil cil altinlarini hakkinda hicbir sey bilmedikleri bu egzotik cografyadan gelen ve cok sevdikleri ipege gomerken, ipegin agacta yetisen bir sey olduklarini saniyorlarmis. Cinliler de akilli tabi, kimse nasil yapildigini ogrenemesin diye cesit cesit onlemlerle bu konuda tekel olmayi surduruyor.
Peki Ipegin agacta yestistigini sanan Romalilardan sonra noluyor? Dogu Roma imparatorlugu, yani Bizans krali Justinian “yeter ulan, Persiyle ayri, Arabiyla ayri mi ugrasicam” diye atarlanip bu abilerin kontrol ettigi ticaret yollarini by-pass etmek icin alternatifler ariyor. Kuzeyde, Kirim ve Astrakhan uzerinden Tacikistan’a; guneyden Etiyopya uzerinden Hindistan’a ulasmaya calisiyor ama basarili olamiyor.
Sonra daha kokten bir cozum dusunuyor ve misyonerlik faaliyetleri yuruten iki papazin istihbari cabalariyla Cinlilerin saklamak icin elinden geleni yaptigi ipek yapim surecine dair bilgileri elde ediyor ve hatta direkt Cin’den ipekbocegi yumurtalari kacirmayi basariyor. Sene 600 filan.
Hemen Istanbul, Beyrut, Antakya gibi ulkenin en onemli (haliyle ticaret yollari uzerindeki) sehirlerine ipek atolyeleri kuruluyor. Her ne kadar Cin ipegi kadar kaliteli olmasa da Bizans ipegi donemi basliyor. Boylece ticarette Cin ve Perslilerin etkinligi azalirken Bizans 1200lerdeki cokusune kadar, 650 yil boyunca Avrupa’nin ipek tekeli olarak paraya para demiyor. Helal lan Bizans!
Ipek Yolu’nda ticaret yapmak baya baya zor ve kulfetli tabi, dolayisiyla da oradan gelen metalar pahali. Tamam yol uzerinde cok gelismis sehirler, kervansaraylar vesaire var ama, tum yolu Cin – Hint/Mogol – Mezopotamya – Avrupa diye 4’e ayirirsak mesela, birinci bolge, yukarida degindik, siyasi calkantidan calkantiya kosuyor. İkinci bolge gocebe kabileler, siyasi otorite zayif, Turkler filan. Ucuncu bolge zaten malum, adi yeter. 4’te de Romasi ayri entrika, Bizansi ayri…
Misal ticaret yolunun orta kismini kontrol eden Persliler, Romalilarla sik sik yaptiklari savaslar sirasinda ticareti de durdurmalari nedeniyle Roma her zaman o cok sevdigi ipegine kavusamiyor. Ya da Orta Asyada ortaya cikan Turk hakimiyeti ve ozellikle Gokturk-Cin savaslarinin ticarete olan olumsuz etkisi meta akisini olumsuz etkiliyor. Yagmacilari, soygunculari, fitnecileri binbir turlu belasi var. Ee bu isin kesin mafyasi da vardir, sana bana yedirmezler. Haracini vereceksin filan derken Cindeki 3 kurusluk ipegin metresi oldu mu sana 30 kurus? O zamanlarda da halcisi, komisyoncusu, kabzimali kazaniyor, tuketici kaziklaniyor, ciftci perisan! Cem Seymen de yok ki, toplumu aydinlatsin?! Ipek dedektifi!
Yeni yollar bulmak gerek!
Surekli donemin konjonkturel durumuna, jeopolitik gelismelerine, ittifaklarina, savaslarina bagli olarak Ipek yolu da donusuyor elbette ve tek bir hat degil, birbirine alternatifli cesitli hatlar seklinde gelisiyor. Iste, zaman zaman Bizans icin Istanbul-Kirim-Tacikistan daha kolay ve guzel bir rota olarak one cikiyor, Zaman zaman Misir’dan Hindistan’a Hurmuz’ uzerinden degil de Etiyopya’dan geciliyor. Emevi doneminde Sam Mezopotamya’nin en onemli ticaret merkezi iken, Abbasi doneminde Bagdat oluveriyor. Sonra Mogollar ortaya cikiyor, Cin hanedanligini Islami halifelikleri yerle bir edip, 2. 3. ve 4. Bolgeleri tek basina kontrol altina aliyor.
Deniz tarafinda; Hint yarimadasi ile Iskenderiye arasindaki rotada Aden Korfezini, Kizildeniz’i Arap tacirler ya da Etiyopyalilar, Basra’yi ve Hormuz’u tarih boyunca farkli uygarliklar, Persi, Arabi, Mogolu, Timur’u, Ak koyunlusu, Ilhanlisi, Osmanlisi, Safevisi milyon cesit farkli devlet kontrol ediyor malum.
Akdeniz’de ise 800lu yillardan itibaren Ceneviz ve Venedik hakimiyeti var. Kirim’da, Ege’de, Adriyatikte direkt sehir kontrolu ile, Istanbul’da, Iskenderiye’de ticaret imtiyazlari ile tum Akdeniz’de diledikleri gibi gemi dolastirip onemi azalsa da halen ipekle, onemi kolay kolay azalmayan baharatla zenginliklerine zenginlik katiyorlar. Ne zamana kadar? 14. Yuzyilda yine Osmanli hem Kirimda, hem Egede, hem de Dogu Akdeniz’de islerine comak sokana kadar.
Zaten once Bizans’in zayiflamasi, Mogollarin cokusu sonrasi ikinci ve ucuncu bolgede siyasi hegemonya kurabilen guclu bir devlet kalmamasi ile; sonra da Osmanli Devletinin yine ikinci ve ucuncu bolgede ipek yolunun en onemli ticaret merkezi ve limanlarini kontrol etmesi ve bu kontrolu saglamak icin surekli savas halinde olmasi, Avrupalilari muhtac olduklari Hint ve Cin zenginliklerine ulasmak icin yeni alternatifler aramaya itiyor. (Osmanli’nin kontrol altina aldigi onemli ticaret merkezlerini soyle bir sayarsak; Istanbul, Izmir, Antakya, Halep, Sam, Ragusa, Kibris, Iskenderiye, Kirim, Aden, Bagdat, Basra vs. vs.)
Hadi 600 yil boyunca Venedikliler ve Cenevizlilerin keyfi yerindeydi, halifelik yillarinda ve Memluk doneminde Iskenderiye ile olan anlasmalari, ya da Kirimdaki, Egedeki ticaret merkezleri ve Istanbul’daki ticaret imtiyazlariyla Hindistan ve Cin’den gelen mallarin Akdeniz’e dagiliminda soz sahibi durumdalar. Ee Arap, Osmanli, Memluk zaten guzel yere dukkan acmis, para basiyor. Peki ya Ispanyollar napsin?
700 yil ugrastiktan sonra 1400lerin basinda reconquista ile Muslumanlari Iber yarimadasindan attin guzel, Aragonla Castile tacini birlestirdin nefis, batida Portekizle kavga yok dovus yok, huzur icinde yasamacilik da var, oh sefaya gel. Ee ama hani ipek? Yok. Hani baharat? Yok. Hani cay, kahve, seker, yag, bal? Yok… Kuru ekmek mi yesin, tas mi kemirsin bu adamlar?
Portekiz desen o daha feci. Dogunda Ispanyol kralligi var. Ses edemezsin. Batinda bir deniz var ucsuzzz bucaksiz… Nereye gittigini bilmiyorsun, onu bilsen nasil gidilecegini bilmiyorsun, 500 yil maviligine bakmissin, merak edip durmussun.
Merak edip durmussun derken, hakikaten durmus musun peki? Dogudaki adam zenginliginin keyfini cikartirken, batidaki adam yuzlerce yil aman katliam var, dur hele savas var, kilise baskisi, aclik, veba dememis, tum o karanlik orta cag boyunca bu zenginligin nasil el degistirecegine kafa yormus. Ve haliyle, bizi muhtemelen Neolitik devrimden sonraki en buyuk devrimimiz olan Kesifler ve Aydinlanma Cagi’na tasimis.
Hah sonunda asil konumuza giriyor muyuz yoksa?!
Saka bir yana, bu yazi bu tempoyla devam ederse kitap boyutuna gelecek. Bu kadar uzun bir yaziyi kimse okumaz ve ben daha asil konuya yeni varabildim. O yuzden musadenizle burada durup, yukaridaki kisma Eski Dunya Ticareti adini verip nokta koyuyorum.
Ikinci kisimda once eski Akdeniz, sonra da Yeni Dunya Ticareti konusmak bulusmak dilegiyle, esen kalin!