Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: reklam

Ucuzladı Artık Bu Numaralar

Fasulyeden.com yazılarına çok önemli bir duyuru için kısa bir ara veriyoruz sayın seyirciler. Bakanlar Kurulu'nun aldığı son karara göre, yayını kesip son dakika duyurusu veriyormuş hissi uyandıran reklamlar artık yasakmış. Flaş! Flaş! Flaş! Şok! Şok! Şok!

Youtube yenilendi…

Dünyanın en büyük internet markalarından birisi olan Youtube, Türkiye yayınına yeni tasarımı ile devam ediyor. Önceki tasarımın aksine göze hoş gelen mavi tonlar kullanılarak kurumsal bir kimliğe büründüğü gözlemlenen yeni…

Mecmuanın Sokak Çocukları

Pazarlama çağındayız diyerekten her bir zıkkıma bir slogan, bir vecize, bir motto yakıştırması yapmak lazım. Bu işin amentüsü bu. Sacece “tü kaka kapital düzen” diyerek de dalmayacağım konuya. Elbette bu akımın büyük oyuncusu milyon liralık reklam stratejileri ile kapitalist ajanslar birliğidir. Ama araba markası için, çikolota için üretilen sloganlarla da darlandırmamak lazım hadiseyi. Çünkü daha geniş bir açıdan bakıldığında en bir alt kültür ürünlerinin bile hayatlarını bir motto ve bir imaj ile sürdürdüğünü, ya da en azından bu şekilde güçlendiklerini kabul etmek gerekiyor. Haliyle reklam kötüdür, motto kötüdür, imaj kötüdür demek ortaokullu ergen söylemi olabilir ancak.

Televizyon başında kısa notlar

Haftasonu mecburiyete dayalı bir evden dışarı çıkamama durumum olduğundan dolayı, ister istemez televizyon izlemek zorunda kaldım. Yoksa normalde, asla televizyon izlemeyen bir insanımdır. Açarım şarabımı, fonda illaki Barok dönemden bir senfoni, mumlarımı yakarım ve asırlık ahşap masamda kitap okurum. İşim olmaz televizyon gibi banal, avam hadiseleriyle normalde. Elitiz ya biz... Neyse sevgili ve değerli okuyucularım, dediğim gibi çok da uzun sayılmayacak bir televizyon terapisinden iki yazı çıkacak kadar malzeme toplamış bulunuyorum. Birincisini şu anda okuyorsunuz, ikincisini yarınki köşemde bulacaksınız. Bayinizden ısrarla isteyiniz.

Ümüğünüzü sıkmaya geldik

Globalleşme, kapitalleşme, elleşme, finansal sevişme derken zaten aşina olduk ecnebi bir şirketin gelip Türkiye’de iş yapmasına. Türlü türlü kamu kurumlarının bir hiç pahasına satılması, garip bir şekilde toplumun her kesiminin “helal be” rolü biçtiği evrensel zenginlerimizin balya balya paraya sattığı şirketleri, markaları filan var can sıkacak. Ama bunlar Türkiye’de yaşamanın bedellerinden. Sıktığın can folloş olmuşsa eğer, normalmiş zannetmeye değer.

Götü tutuşasıcalar!

Geçen gün, sabah 7.30 civarı Mecidiyeköy'de servise yetişmek için uyku sersemi seri adımlarla yürürken, yolun karşısına geçmek için bir kırmızı ışıkta durdum. Bir an önce ışık yeşile dönsün de artık karşıya geçeyim diye beklerken, yolun tam karşısındaki reklam panolarına gözüm takıldı. Uzaktan bir şeyler seçiyorum, ama herhalde uykunun mahmurluğundan olsa gerek yanlış görüyorumdur diye düşündüm. Artık yeşil ışığı daha bir sabırsızca bekleyip, bir an önce karşıya geçeyim de ne olduğunu tam olarak göreyim diyordum içimden.

Barça kalbini mi kaybediyor?

Daha küçücük çocukken forma reklamı almayışını ve bunun nedenini öğrendiğimde sempati besledim Barcelona'ya.. Teneffüs aralarında oluşturulan futbol eksenli kürsülerde de hep bu özelliği ile gurur duyduğum Barça'yı tartıştım okul arkadaşlarımla.. Başarıdan başarıya koşan kanlı Madrid'e karşı hemde.. Kalbini Katalan halkı için boş bırakan, reklam almayan Barcelona kulübü şimdilerde endüstriyel futbolla olan savaşını kaybetmek üzere..