Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Gri

“Ne garip bir yaratıktır insanoğlu,
Çoğu zaman kendi amacını bile bilemez…”

Zorluyorum hayatı en olmadık şekilde, benim olduğu kadar; ve yaşamıyorum olması gerektiği gibi. İstemiyorum, çünkü bu “ben”im, kimse değil. Olması gereken de olamaz o yüzden. Olması gereken zaten çoğunluk baz alınarak oluşan bir şey değil midir ki çoğu zaman? Olması gereken… İşte o zaman ben olamam ki olması gereken olursa. Olsun, gerektiği gibi değil, olsun sadece. Sorun da bu ya zaten…

– Affedersiniz, diye seslendi birisi.
– Ne var lan?! Diyerek döndüm, en pislik halimle, birkaç saniye içinde yedi ceddine küfür sayarak.
– Sinirlisiniz, lakin bir süredir sizi dinliyorum. Ve fakat bir şey anladığımı, yani ne demek istediğinizi anladığımı, söyleyemem. Nedir bu?
– Gri.
– Gri mi?
– Evet, gri.
– İyi de gri sadece bir renk anlamına gelmiyor mu?
– Hayır sadece renk değil. Gri bir yaşam biçimi. Kırmızı gibi, mavi gibi. Hayatın bir şekli. Gri işte. Bildiğin gri. Sadece renk değil. Hem sana ne?
– Sadece merak ediyordum.
– Yürü git lan!

***

“…Sırf kelime bildiği için,
Konuşur bazıları…”

Ne diyordum? Olması gereken… Olması gerektiği gibi yaşamıyorum. Karpuz kabuğunun üstündeyim ve sürükleniyorum yalnızca. İlkokulda dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlayan gemi direklerini bile göremiyorum. Uçsuz bucaksız bir ummanda ve karpuz kabuğu üstünde…

– Neden karpuz kabuğu? Küreksiz bir kayık olamaz mı?
– Karpuz kabuğu işte. Bu dünyaya gelmeden önce hepimiz yasak meyveyi yedik ve bu ahlaksızlığımıza rağmen hala ısrarla onun üstünde yaşlanıyoruz.
– Yasak meyve elma değil miydi?
– Karpuz ulan! Ben karpuzu yasaklıyorum, var mı ötesi?
– Seninle konuşmak zor zanaat.
– Sus o zaman!

***

“…Ve bazıları ise sırf sevgilim dediği için,
Sever birilerini…”

Kastım, düşündüğün değil, daha da ötesi; belki de ben beceremiyorum anlatmayı. Hoş, zaten hayatı bir oyuna benzetmiyorlar mı? Her kartı açık vermenin de bir manası yok.

En iyisi “gri”den bahsetmek. Evet, siyah ve beyazın karışımıdır gri, oksimorondur. Hayatı kendi çelişkisiyle anlatır; doğru bir yalandır ya da yalan bir doğrudur. Gridir işte hayat, eğer gerçek olduğunu söylemek istiyorsanız ona beyaz, sahte olduğunu söylemek istiyorsanız siyah dersiniz; gri olduğunu bile bile. O yüzdendir ki hayatın kendisidir, hatta daniskasıdır.

Sonra bir de amaçtan çok araca riayet ederiz. Ona hiç girmeyeceğim, çünkü çoktan bahsetmiştim, sen fark etmesen bile. Belki fark ettin de ben farkında değilim senin fark ettiğini. Belki de, bilemem…

– Sigara almaya gitmiştim de, hala bıraktığım gibi saçmalıyorsun.
– Gene mi sen? Benden ne istiyorsun?
– Fazla bir şey değil, anlamak.
– Neyi?
– Mesela neyin farkındalığıdır bu?
– Sadece düşün, kendi başına. Olması gereken gibi yorumlama.
– Sonra?
– Sonra bir de bana bir sigara ver. Ve sadece düşün.

***

“…Ve ben belki de sırf,
Cümle kurabildiğim için yazıyorum…”

Aslında düşünmek de yetmiyor bazen. Daha da fazlası gerekebiliyor. İnsana dair şeylerin kombinasyonu gibi sanırım. Bunun ne olduğunu ben de bilmiyorum, aslında biliyorum da bunu da anlatamayabilirim. Denesem de gene, saçma sapan kelimeler curcunası gibi gözükebilir.

– Evet bence de.
– Sana ne lan? Seni ne ilgilendiriyor? Ayrıca sen düşündün mü?
– Hayır, gerek de yok.
– Neden?
– Ben de herkes gibi işime geldiği şekilde davranabilirim.
– Hani anlamak istiyordun?
– Gerek yok, ne olduğunu biliyorum zaten.
– Nasıl?
– Benim kim olduğumu sanıyorsun?
– Yoksa?!

Başka bir şey söylemeden, birden kayboldu.

– Ulan gene “ben”mişim!

***

“…Bilemiyorum,
Sadece sanırım.”

Gerçeğin ne olduğunu bilsem, inan söylerdim sana ama ben de bilmiyorum ne olduğunu. Sadece şunu söyleyebilirim, anlayabildiğin kadar;

Hayatın yosun tutan yönü her zaman doğruyu göstermez…

Leave a Comment