Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

İnternetsizliğim Türk internetsizliğine armağan olsun!

Nerden başlamalı, nasıl anlatmalı bu çileyi bilemiyorum. Altar’ın tabiriyle hard diskin içinde hayat süren ben, nereden baksan 1,5 aydır filan internete girebilmek için işyerinden öteye gidemiyorum. Ee haliyle girmek istediğin siteler de zaman zaman Adult Content, Games, Political Organization, Violence bilmem ne gibi yer yer haddini aşan, insanı geren, gereksiz filtrelemelere maruz kalıyor. Gmailmiş, msnmiş, ftp, photoshop filan, hiç girmiyorum bile.

Nasıl başladı süreç, ben nerede hata yaptım, neden elalem iki tıkla yığınla siteye, derya deniz bilgiye ulaşırken ben kör kuyularda merdivensiz kaldım, anlatayım. Kastırmadan, imlaymış, noktalama işaretleriymiş, alıntıları tırnak içine almak gerekirmiş filan umrumda değil, hiç kusura bakmayasınız.

Takipçilerimiz iyi bilirler ki, peh peh, canımdan kanımdan çok sevdiğim, hayatta elde edebildiğim en pahalı alet olan laptopa kola enjekte etme suretiyle kendisini kullanılamaz hale soktum. Soktum ve dönüp arkama bile bakmadım. Daha sonra 512 ram ve bozuk anakartıyla haspelkader, rabiaülevvel, babadan kalma külüstürzade masaüstü bilgisayarla takıldım biraz. Bu mütevazi ama kendi içinde tutarlı, sevimli süreç de ne yazık ki çok kısa sürdü.

Bir gün eve geldiğimde internet bağlantısının ve telefon hattının olmadığı gördüm. Fatura işlerini ev arkadaşım huss devraldığından beri ödememek gibi bir durum hasıl olmadığı için, defalarca olduğu gibi borçtan kapatılmadığını çok iyi biliyordum.

Ve yine defalarca sorun yaşadığım apartman girişindeki telekom kutusuna yöneldim. Ve evet, telekom kutusu yine kurcalanmış, muhtemelen bizim kablo 435353. kez yerinden çıkarılmıştı. Naptık, dayadık merdiveni taktık kabloyu yerine. Bu sırada apartmana bir hanım abla girdi, merdivenleri çıkarken, döndü bana bakıyor. Napıyorsun dedi, birisi telefon kablolarıyla oynamış, onu düzeltmeye çalışıyorum dedim. Ya düzeltecem diye bizimkisini bozarsan? deyince de o zaman siz de bir zahmet kapın merdiveninizi, kendinizinkini düzeltin deyiverdim. O an on numara cevapmış gibi geldi gelmesine ama, ayıp etmişim, utandım. Neyse efendim, kablo takılınca herşey düzeldi sevinci ile eve çıktık ama ne görelim, lan gene bağlantı yok. Ama bu sefer telefon var, internet yok.

ADSL destek hattını aradık, yaklaşık 15 dakika süren beklemenin ardından kendilerine bağlanabildik. Bundan sonraki süreçte de onlarca kere tekrar ettiğimiz gibi Kablo takılı mı, modemin ışığı yanıyor mu gibi gerzekçe yönlendirmelerin ardından karşıdaki kişi Sinyal alamıyorum, sorun var dedi. Ha şunu bileydin dedim, arıza kaydı açıcam dedi, elini korkak alıştırma dedim, tamam dedi, tamam dedim. Arıza kaydı açıldı, bir netice alındığında bana ulaşabilmeleri için numaralarımı istediler ve hatta hangi saat aralığında hangi numaradan ulaşabileceklerini sordular ki, gurur duydum Ttnet’le, lan dedim, adamlar ne kadar titiz çalışıyor.

Neyse, bekledim, bekledim, bekledim, beklemekten sıkıldığım 3. günün sonunda da dayanamadım geri aradım, takriben 12 dakika beklemenin ardından kendilerine noldu hacı bizim iş minvalinde bir soru sordum. Bu süre zarfında çalışan telefon hattı da çalışmamaktaydı. Meğer pek kudretli telekomünikasyon şirketimiz sorunu irdelemiş, kendi içinde bir çözümleme yapmış ve sorunun kendilerinden değil, bizim tesisattan kaynaklandığını tespit etmiş. Lakin ısrar ve inatla bana ulaşabilecekleri numaraları almalarına rağmen, arama gereği duymamışlar. Kolanın laptopa döküldüğü andan sonraki ikinci küfürüm de bu konuşmaya tekabül etti, tarihe not düşmesi açısından belirtmek istedim.

Neyse, aldık ya cevabımızı, daha önce de birçok kez apartmandaki telekom kutusunda sorun çıkmıştı, tecrübeliydim. Hemen gittim tesisatçıya, adam beni tanıdı. Gene noldu dedi, utandım cevap veremedim. Tamam sen git ben geliyorum dedi, ulan adam ne beni, ne de evi unutmamış, bu ne sadakat diye düşünürken Fener-Honved maçı mıydı neydi, adam geldi. Oraları, buraları kurcaladı durdu. Yok, sizden değil sorun hat hiç gelmiyor dedi. Ama Telekomdaki abiler öykle demedi dedim, o da Telekom’dan bir tanıdık var, sabah onu alıp geleyim ben, onla bir bakalım dedi. Her yerde bir adamın olcak valla, bravo dedik, maça döndük.

Ertesi gün telekomcu abiyle beraber geldiler, oraya baktılar, buraya baktılar, sorunun mahallenin telekom kutusunda olduğunu, ordaki kablonun çıkmış olduğunu söylediler. Taktılar orayı, 40 TL bahşişi kaptılar gittiler.

Özetlemek gerekirse, sorun önce apartmandaki kutuda çıktı, onu taktık, sonra mahalledeki kutuda çıktı, onu da taktık. Ehh bu sabotajı da bertaraf ettik, artık nete bağlanabiliriz değil mi? Değil işte, telefon bağlantısı geldi ama intrnet yine yok. Ama bu kez daha başka bir sorun var, modem bağlanıyor ama bilgisayar modemi görmüyor.

Yine arandı ADSL destek hattı, takriben 19 dakikalık bir beklemenin ardından, internet bağlantınızda bir sorun yok, on numara sinyal alıyoruz, çok kıyak bağlantı var ama modemden IP alamıyoruz dediler. Yahu, yıllardır gül gibi çalışan modem, benim telefon kablomun hem apartmandan, hem mahalleden kopartılmasını mı bekledi IP vermemek için?

Bu aşamada telefondaki kız sorunu çözme konusunda daha sahipleniciydi, kendisiyle modem ayarlarını, TCP/IP ayarlarını filan gözden geçirdik. Ancak 5 senedir kullandığımız şifrenin aslında yanlış olduğunu, asıl şifremizin 123456 olduğunu da bu aşamada öğrendik. Şaşırdık, ve bu şaşkınlığı gizleyecek ne takatimiz, ne de arzumuz vardı.

Bu çok çabalayan ama hiçbir çözüm getiremeyen arkadaşımız arıza kaydı açalım dedi, aman nolursunuz açın, çok ihtiyacımız var diye ev arkadaşım ile birbirimize sarıldık, ağlaştık. Daha önceki tecrübemizi, yüksek harflerle kendisine izah ettikten sonra, eğer bu arıza kaydı sonunda bana ulaşılmayacaksa hiç zahmet etmeyin, iptal edin ADSL bağlantımı da, telefon hattımı da, kullanamadığım ADSL için para ödüyorum lan diye kontrolden çıktığımı da tarihe not düşeyim. Kız bu blöfü gördü, dönülcek ama dönülmezse şu numarayı arayın dedi. Ee dönülmedi tabi… O numarayı da aradık, kimse telefonlarımıza çıkmadı.

Tüm bu aşamalardan sonra, ulan bu da bir ilerlemedir yahu diye kendimizi motive edip, sorunu kendimiz çözmeye çalıştık. Modemi kurcalayıp, USB bağlantısı yapmayı, işte TCP/IP dehlizinde kulaçlar atmayı denedik lakin başarılı olamadık.

Sonra ev arkadaşım Telekom’a gitti, orada ufak çaplı bir mevzu çıkardıktan sonra bizim bölgemizde hızlı internet altyapısı çalışmaları yapıldığını, zaman zaman bu gibi sorunlar yaşadıklarını, sorunların da bazı modemlerin bu altyapıya uyumlu olmamasından kaynaklandığını, modemi değiştirmemiz gerektiği bilgisini aldı. İnandık mı? Hayır.

Ama bir umut lan işte diyerek, yontma taş devrinden kalan USB modemi tozlu kutuların arasından çıkartarak denedik, ve evet hakikaten de bağlandı. (Bu modemin fotoğrafını paylaşmak, sizi gözyaşlarımıza ortak etmek isterdim ama fotoğraf çekecek aparat, o fotoğrafı bilgisayara aktaracak aparat olmasına rağmen, o aparatları kullanacak bir internet bağlantım yok işte, talihsizlik) Artık tüm çilelerimiz son bulmuş, kendimizi sevinçten sokaklara atmamıza ramak kalmıştı. Hele bir de bu süreçte şifremizin, bize söylendiği gibi 123456 değil de, bizim 5 senedir kullandığımız şifre olduğunu öğrenince dansöz oynatıp, koç kesiyorduk ki, müsriflik olur diye bundan vazgeçmek zorunda kaldık.

Yazının sonuna geldiğimizi mi düşünüyorsunuz? Yoo dostum, yoo… Bu kadar basit değil. Tüm bu sürecin orta yerinde yıllık iznimin son kısmını kullanmak için Antalya’ya gitmiştim ki, İstanbul’dan gelen acı bir telefon böğürtüsüne cevap verince, internetin yine çalışmadığını öğrendim.

2-3 gün boyunca, USB modemle sorunsuz olarak girilen internete artık girilemiyordu. USB modem kullananlar bilirler, her bilgisayar açıldığında çevirmeli bağlantıymışcasına bir numara çevirir, öyle bağlanırsınız. İşte biz de öyle bağlanıyoruz, bağlanıyoruz bağlanmasına ama girmek istediğimiz site yerine TTNET’in şifrenizi yanlış girdiğiniz sayfasına evriliyoruz. Şifremizi soruyoruz, şifremizi öğreniyoruz, şifremizi yazıyoruz ama Ttnet denen teknoloji harikası fenomen şirket şifremizin yanlış olduğunu söylüyor; sonra tekrar şifremizi soruyoruz, şifremizi öğreniyoruz, şifremizi yazıyoruz ama ı ıh, yeterince iyi bilmediğimize kanaat getiren Ttnet bağlanmamıza izin vermiyor. Bir de her seferinde müşteri hizmetlerindeki yetkili arkadaşlarımız, bakın Türkçe karakter kullanmayacaksınız, caps lock’unuz açık mı diyerek bize embesil muamelesi çekiyor. Türkçe karakter kullanmadığımızdan, caps lock’umuzun da açık olmadığından emin oldukları anda da çağrıyı arıza kaydı açarak sonlandırıyor. Arıza kaydı dediğin şey de hiçbir sikime merhem olmadığı için internetsiz geçen 1,5 ayın faturası kol gibi, kum gibi, ezip geçiyor. Aha ben bunu beste yapayım.

Acımasız olma şimdi bu kadar
Dün gibi dün gibi çekip gitme
Bırakta bakayım e-postalarıma
Kum gibi kum gibi ezip geçme.

Ya işte dostlarım, apartmandaki kutudan kablonun çıkmasıyla başlayan süreç, kriz yönetimi zaafiyeti midir nedir, ne hallere geldi. Chuck gibi mezhebi genişler internet yazarları tarafından taciz ediledursun, sanki Türkiye’de interneti yöneten derin bir güç, benim internete girmemem için elinden geleni yapıyor. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum şuanda…

5 Comments

  • dellez
    Posted 26/08/2009 at 15:37

    Butun bu cile ne icin peki? Dunyanin acik ara en kotu performansli internetiyle youtube.com’a, livescore.com’a ve benzer bir cok siteye girememek icin…
    Her kurus haram zehir zikkim olsun…

  • Post Author
    dea
    Posted 26/08/2009 at 16:37

    La olm, geçtim youtube’u filan, maillere bakamıyorum, sevdiceğimin msn’ini titretemiyorum lan… Delirecem…

  • psyche
    Posted 26/08/2009 at 16:58

    internetiniz yoksa 3G kullanın..bknz. maria antoinette

  • werdure
    Posted 26/08/2009 at 17:04

    dea senin laptop un için ben daha ne yapayım bilemedim ki. Getirecektin, arayacaktın noldu o iş 🙂

  • Post Author
    dea
    Posted 26/08/2009 at 17:11

    Laptop işinde pasif direnişe geçtim, koyverdim gidiyor işte. Araya antalya filan girince kaldı öyle, ama sanma ki çalmayacam kapını 🙂

Leave a Comment