Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

LeMaN Ekolü’nün Türk Sinemasındaki Etkileri

Aslında bu yazının başlığı “Ahmet Yılmaz ve Korku Gerilim Klasiklerinin Yerli Parodileri” olacaktı. Tabii haliyle konusu da…

Konunun ilk ışığı kafamda (daha önceden duymuştum ama unuttuysam artık demek ki) geçenlerde sadece Türk filmleri gösteren bir kanalda Kutsal Damacana’ya denk gelmemle başladı. Film bilgilerini karıştırırken, “Senaryo: Ahmet Yılmaz”ı gördüm. Yalnız bu noktada ufak bir istirhamım olacak, evet sırf kumandada o özellik var diye, daha önceden 28 kez izlediğim filmlerin bile bilgilerine bakıyorum. Bu da böyle bir hastalık, dalga geçilmezse memnun olurum.

Neyse, bir iki gün sonra, bu sefer de Destere’ye denk geldim kanalları gezerken, gene bilgilerine bakarken “Senaryo: Gürcan Yurt & Ahmet Yılmaz” diye görünce işte az önce bahsettiğim konu başlığı canlandı kafamda. Arkadaş bu adam da yememiş içmemiş, varsa yoksa yabancı korku filmlerinin Türkiye parodilerini çekmiş diye düşünüp, ben bundan bir yazı çıkarırım hafız dedim kendi kendime. Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ise, dur ben bu konuya bir iki nette bakınayım derkene, ki Allahtan demişim, bir de ne göreyim. Meğersem, orada Gürcan Yurt’un yanındaki isim Ahmet Uygun’muş. Haliyle benim ilk paragraftaki başlık ve anafikir yattı. Ama yaklaşık yarım saniye kadar daha düşününce yazı başka şekilde bir daha şekillendi kafamda. Karikatürcü tayfanın yazdığı senaryolar, ya da belki daha geniş açıyla LeMaN ekolü’nün Türk sinemasındaki izleri (ya da endişelenmeyi bırakıp bombayı sevmeyi nasıl öğrendim)

Ben de isterdim, yaklaşık bi’ 20 yıllık düzenli okuyucuları olarak şuraya paragraf paragraf methiyeler yazmayı, ancak maalesef bu yazı öyle bir yazı olmayacak. Eldeki malzemelere bakalım, Gürcan Yurt’un Destere’si ve Ahmet Yılmaz’ın Kutsal Damacana’sı var. Maalesef Kutsal Damacana 3’ü izlemediğimden onu Ahmet Yılmaz kategorisinde incelemeyemiyorum. Ama diğer ikisi de beynimizin aynı noktasını tokatlayarak bizi güldürmeyi hedefleyen filmler. Şu yabancı filmde kahraman(lar)ımız Türk olsa ne olurdu? Ahmet Yılmaz, ki emin olmamakla birlikte Kıllanan Adam serisinde “yurdum insanı” lafının mucididir diye aklımda kalmış, bu yurdum insanı motifini işte olduğunca Kutsal Damacana’ya monte etmiş. Gürcan Yurt da hakeza, aynısını Destere filminde yapıyor, hatta olaya bir de şive komikliği katarak Trakyalılar üzerinden yapıyor bunu. Yalnız seçtiği başrol oyuncularıyla o film olmuyor işte. Ha gerçi bir yandan, senaryo da aslında çok ele gelir bir şey değil, Zeki’yle Metin’i (yani o kalibrede komedyenleri) oynatsan da bundan pek de fazlası çıkmazmış o filmden. Lafı toparlayacak olursak, olmuyor, uzun metrajlı film çıkmıyor işte oradan. Belki bir iki sahnede komik duruyor, hani belki skecini falan yapsan komik olabilir, ya da arkadaş ortamında harlı geyikte “La o anda bir Türk olsa, annnskii diye kapıyı çarpar kaçar” dediğinde ağız dolusu gülünecek bir done belki ama işte dediğim gibi 100 dakikalık filme yayınca, sonu da bağlanmıyor, komedi derken işin içine Şafak Sezer’in evsahibesine aşkı falan giriyor, olmuyor…

Ya ben kendi kendime bu kadar gazı almışken devam edeceğim. Hatta belki kiminiz okurken ağız dolusu bir siktir çekecek ama dayanamıyorum. Arkadaş bunların önünü hep o Cem Yılmaz açtı. Kendi yazdığı komedi filmlerinden bahsediyorum tabii ki bu arada. Gora, Arog, Yahşi Batı. Nedir abi bunlar? Türkler Uzayda, Türkler Taş Devrinde, Türkler Vahşi Batı’da. E bu mudur yani abi? Koskoca Cem Yılmaz’ın komedi üretkenliği bu mudur? Hayır, gösterilerini izlemesek, eldeki malzeme bu diyeceğiz de, öyle değil ki bu adam. Ee, nedir abi o zaman bu Türkler … kolaycılığı? İdolüm dediği Sadri Alışık’ın Turist Ömer’lerinden çok etkilendiyse demek ki…

Ohh, kustum rahatladım lan. Neyse, gerçi bunların hiçbiri Ömerçip hayalkırıklığının yanına bile yaklaşamaz benim için. Kişisel mizah tarihimin açık ara en komik adamı KemKen’in filmi geliyor dediklerinde ne beklentiler olmuştu bende be ya. Ama olmadı işte, hayır film gerçekten çok çok çok çok mu kötü, yoksa ben büyük beklentilerle izlediğimden mi bana öyle geldi bilemiyorum ama, tebessüm bile olmaz mı kardeşim bir filmde. Ki, bu film, tür olarak yukarıdaki gibi “… Türkiye’de olsaydı n’olurdu” parodisinden ziyade “eski Türk filmlerinin parodisi” türünün bir örneği olduğu için aslında güzel bir noktaydı.

“Eski Türk filmlerinin parodisi” deyince, mizahını uzun süredir sevmediğim Gani Müjde’nin bu konudaki eserlerini anarak yazıyı bitirelim. Her ne kadar gene muhtemelen beklentilerimizi çok yüksek tuttuğumuz için beklediğimiz etkiyi yapmamış da olsa, bu türün güzel bir örneği ve hatta bence yine de başarılı bir örneği olarak Kahpe Bizans’ı not edelim. Ve tabii, gene Gani Müjde’den bu türün tabii ki en iyisi ve Türk Komedi Filmlerinin en iyilerinden biri olan Arabesk başyapıtına da bir saygı duruşu yapalım. Olm nasıl yazmış bu herif bu filmleri hâlâ aklım almıyor, haydi diyelim Kahpe Bizans’ta Tükenmez Kalem’in parmağı var da, Arabesk zamanı o grup yoktu ki arkadaş…

2 Comments

  • canoglan
    Posted 11/09/2014 at 10:34

    ben de geçen “gdo’lu karakedi” diye bi filme denk geldim yine aynı minvalden giden, çok manasız amk bildiğin zaman kaybı. leman’ın has adamlarından kaan ertem’le suat özkan da kolpaçino’yu yazdılar. orda baya komik sahneler vardı. neden böyle bir yola girildi türk sinemasında bilmiyorum ama bu sulu film furyasına hadi naked gun olmaz zaten de onun iki gömlek altı rating bile veremiyorum.

  • Post Author
    dellez
    Posted 11/09/2014 at 13:19

    Kolpaçino’yu yazacaktım unuttum. Yazıda yerdiğim filmlerden gene bir tık önde duruyor o ama son tahlilde gene dediğin gibi ortalamanın altında kalıyor.
    ZAZ ekibi gibi, absürd sinemaya yürünse, misal bi’ Kaygısızlar bi’ L&M tadında bir şeyler yapılsa keşke ama yapılmıyor niyeyse. Gerçi onu da gene en iyi KemKen yapardı yapsa, o da dediğim gibi Ömerçip’te sıvadı…

Leave a Comment