Pompacılık ve ABD
Ülkemiz gençlerinin buhranlarına yıllardır ‘yurtdışına kapağı at da gerisini geç’ diyerekten kurtulma yolu öneriliyordu. Ve ilk kaçış noktası olarak ta Amerika gösteriliyordu. Orada ne yapacakları sorulduğunda ‘En azından pompacılık yaparsın’ gibisinden bir cevapla bütün sorunlar giderilmiş olunurdu.
Bu konuyu biraz düşününce Amerika ile pompacılık arasında ilginç bir bağlantı var.
Ortamın kralı olarak bilinen Amerika kurulduğu andan itibaren kendisini siyaset pompalamaya adamış bir ülkedir. 1.Dünya Savaşının sonunda yayınlanan Wilson İlkeleri olarak bilinen ilkelerle başladığını bildiğimiz pompacık işlemi bu günlerde şekil olarak değişse de hala devam etmekte. ( ki aslında bu pompalamanın ilki Wilson İlkeleri değildir; Amerika’nın kuruluşuyla yayınlanan insanlık bildirisiyle Fransız İhtilali’nin çıktığı söylenir.)
2. Dünya Savaşından sonra gelişmekte olan ülkelerin (ki bu tanımın bir geyik olduğunu iddia ediyorum) dış borçlarına baktığımızda, verilen kredilerin Amerika ve Amerikan şirketleri olan İMF, Dünya Bankası tarafından sağlandığı görülmektedir.
Mesela Türkiye’nin ilk resmi dışa açıldığı dönem olan 1950’li yıllarda (Menderes Dönemi) sanaii yatırımları için Amerika’dan yardım alınmış ve Marschall yardımları da denen kaynakların tarım sektörü için kullanılması istenilmiştir.
Türkiye’nin ve diğer gelişmekte olan ülkelerin 2000’li yıllar gelene kadar devamlı arkasında bulunup siyaset pompalayan Amerika, Türkiye’nin bütün siyasi dönemlerde iktidarların yanında (tahmin edemeyeceğiniz kadar yanında) olmuştur. Bu gün Tayip Erdoğan’ın yanında yer aldığı gibi.
Soğuk savaş döneminde pompalama operasyonun gerçekleşemediği Doğu Avrupa Ülkelerinde ve S.S.C.B.’de sistemini değiştirmiş ve ülkeleri bölünmelere götürerek Amerika emeline ulaşmıştır.
Son 3 yıldır pompalama sistemi iyice değişmiş ve direkt olarak silahla müdahaleye kadar varmıştır.
Vasıfsız işçiler pompacılık yapadursun, Amarika bu işin en büyük kompetanı olmaya devam edecek, bütün kanlı vasıfları ile birlikte..