Month: Ocak 2009

Kaptan(!) Emre

Fenerbahçe’nin karar alma mekanizmaları, “Değerler” denen bütüne can simidi gibi sarılmış insanların manen canını acıtan işleri o kadar çok yapıyorlar ki her yazdığımız mükerrer oluyor artık. 6 ay önce, bu transfer gerçekleştiğinde, “Emre Belözoğlu Fenerbahçe’de. Bu rezilliği de gördük sonunda” yazmıştık. Zirve yaptığımızı sanmıştık. Meğerse tırmanmaya daha yeni başlıyormuşuz o gün. Bir Fenerbahçe Kaptanı. Tarih bunu da yazsın ama onu yazan tarih, bir daha karşımıza…

Ergenek10 ve TRT2

Ergenek10 ve TRT2

Ergenekon’un şu meşhur 10. dalgasından, yeraltından çıkan silahlardan, Tuncay Güney isimli maskara ajanın kasetlerinden dolayı pek dillendirilmeyen bir soru var. Malum 10. dalganın sabahında TRT2 isimli haber-kültür kanalımız Yargıtay Onursal başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun gözaltına alındığını duyurdu. Haber üzerine Kanadoğlu’nun evine bir medya ordusu akın etti. Ama ortada bir gariplik vardı, zira herhangi bir gözaltı durumu söz konusu değildi. Ancak birkaç saat geçmeden polis gelerek Kanadoğlu’nun…

Obamakoma Buramako

Kendi kıçı açıklığımız, kendi kaşı yarıklığımız yetmezmiş gibi ve yetmeyecekmiş gibi dururken tüm dünyayı sarıp sarmalayan Obama rüzgarından etkilenmesek şaşardım zaten. Canlı yayınlarla Hollywood filmi tadında seyreyledik herifçioğlunun yeni saltanatını. Kutladık, kerameti kendinden menkul bir çoşkuyla da “helal olsun lan Obama, delikanlı adammışsın” dedik. İzledik, çükümtrak seyahatlerden seyahat beğendik. Ha yetti mi? Hiç yeter mi, yarın da Obama Inauguration Party‘ye gidiyoruz. Çılgın atacağız, göbek atacağız,…

Destiny Calls…

108 günün sonunda, uğruna yaşadıkları, öldükleri, dua ettikleri herşey gerçek oldu. 6’sı kurtuldu, kalanları ortadan kayboldu. 2009’da Oceanic altılısı geri dönmek için herşeylerini riske edecekler. Çünkü kader onları çağırıyor.

Salına Salına

Cuma yorgunluğu… Seni eve götürecek otobüse kalıbı bırakmışsın. Artık eve ulaşmaya dakikaları sayıyorsun, miktarı az değil bu dakikaların, ama elbette bitecekler ve sen eve ulaşacaksın. Belki bir duş alırsın, sonra geçersin ekranın karşısına, biraz zaman geçirirsin, geceyarısı olur, kalıbı yatırırsın yorganın içine, haftanın yorgunluğunu gırtlaklarsın saatlerce… Kafanın içinde düşünceler, küçük mutluluklar… Küçük mutluluklarla yetinmeyi bilenler için küçük umutlar…

Kendine İyi Bak…

Yan yana geçen geceler unutulup gider mi Acılar birden biter mi Bir bebek özleminde seni aramak var ya Bu hep böyle böyle gider mi. Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi Dikenleri göğü deler mi Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya Bu hep böyle böyle gider mi.

Baba naber?

“Baba naber?”, “Naptın Baba”, “Babuş akalım mı ortamlara” diyen insanlar var. Hitap terminolojisinin geldiği son nokta. Okulda, işyerinde, sokakta, otobüste, lokantada, maçta, her yerde bu adamlar… Baba, baba, baba… Baba özlemi midir? Anneyi bize ihale etme servisi midir? Nedir bu babacılık, çözemiyorum… Baban, maban değilim senin itoğlu it!

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…

1960’lı yılların başında, bir Ankara gazetesinin birinci sayfasında “üç sütun” bir başlık vardı: “Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…” Neden, ne yapmıştı da vatan hainliğine “hâlâ” devam ediyordu? O günlerde gazetelerde bir haber daha vardı: “Amerika, Türkiye’ye 120 milyon lira hibe etti.” Nâzım Hikmet’in bu habere, bu hibeye tepkisi şuydu: “Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz.” İşte Nâzım Hikmet’in “hâlâ” devam eden vatan hainliği buydu…