Belki daha güzel olurdu yazdıklarımız, eğer bize yaşanacak güzel bir dünya bıraksalardı.
Belki de seçtiğimiz kelimeler, daha güzel gelirdi kulağa, hatırladığımız güzel anılarımız olsaydı.
Olmadı, insan yaşamının en büyük, en kutsal, en ölümcül kişisel hakkı olan güzel şey biriktirme yetisini aldılar bizden. Zorla…
Verdik biz de… Gönülsüzce…
Belki şimdi oturduğum sandalyede, önümdeki birayı yudumlamak büyük bir keyif, müthiş bir haz olarak kodlanırdı beynimdeki proteinlere… Olmadı.
Amına koduğumun proteinleri, nasıl da en acı verecek şekilde diziyorlar kendilerini… Şerefsizlik bu yaptıkları…
İnsanın temel gayesinin iyi bir insan olduğunu sanırdım eskiden. En doğal, en içten, en kendiliğinden hasıl olan motivasyon budur, ya da en kötü ihtimalle bu olmalıdır sanırdım.
Değilmiş.
Neymiş peki? Neymiş bu beni seksist küfürler etmek zorunda bırakan amına koduğumun yaşamının temel düsturu?
Üst üste gelen özelleştirmeler, buradan gelen milyarlarca dolarla ödenen dış borçlar ve ekonomideki sanal gelişmeler, cari açığın hızla büyümesi, sıcak para tehlikesi derken çoğumuzun aklına gelen "Peki Tüpraş'ı, Petkim'i satıyoruz da, ya sonra?" sorusu. Geçenlerde gözlerden kaçmadıysa hepimizin okuduğu akarsuların özelleştirilmesi ve "Ne yani boşa mı aksın bu sular?" açıklamaları.