Agbonlahor
Yediğimiz, içtiğimiz bize kalsın eyvallah da kardeşim bu fiyatlarla bize kalırsa çatlarım, o yüzden hemen üçüncü paragrafa gelmek istiyorum. Biz Avrupa kapılarında yok efendim uyum paketidir, vay efendim kriterlerdir savruladururken gerçekten Romanya’nın hangi vasfından dolayı almışlar bilemiyorum. Neyse madem almışlar dedik, hazır Euro’ya da geçmemişlerken bir görelim istedik siz fasulyeden okuyucuları için. Anekdot anekdot gidelim ki sıkmayalım.
Bükreş’ten günübirlik Braşov seyahatimizin amacı Drakula Castle olarak da bilinen Bran Castle idi, buraya kadar güzel. Drakula’nın ziyaretçi defterine “10.hafta cimbom’un kanını içmeye geliyorum.” diye yazmak da bi yere kadar hoşgörülebilir. Ya peki, Braşov tren istasyonunda spreyle duvarlara FB ve Fasulyeden yazarken polise duyarlı bir vatandaşın şikayet etmesi ve bizi sorguya çekmeleri? Gerçi hemen müthiş tatlıdilliğimizle oradan sıvışmasını bildik işte bir ay sonra yine gelicez kosmer bey, affet bizi diyerekten. Valla güzel site fasulyeden.com yüzünden sisli ve puslu nezaretlere düşüyorduk. Dea, duy duy.
Bükreş’in en eski restorantı olan Caru Cu Bere’de menüde herşeyi gösterip şundan ver hancı, bundan getir aslan diyip ucube bir hesap ödemek gerçekten dünyalara değer. İki katlı kalabalık bir lokanta, garsonlar bi o yana bi bu yana gidip geliyorlar, dansçı kızlar ve erkekler pist gibi bir yerde dans ediyorlar. Tam bir şölen yemeği. Onun ziyaretçi defterine de bir ay sonra apaçileri toplayıp geliyorum yazdım, bakalım ciddiye alıcaklar mı; inşallah alırlar. Yahu ortaya salata söylüyorum, bana diyor 2.5 ytl, ulan kaşarlı mantar söylüyorum bana diyor 3 ytl. Çok sinirlendim. 1 buçuk saat yemek beklediğimi de dipnot düşeyim, hem burda hem La Mama denen yerde. Yemek gelene kadar acından ekmeğe bira banıyorsun. Sokaktaki büfelerde bira 1.2-2 lira, mekanlarda 3-3.5 lira. Paranın hakkını yemek ve içmekle vermek istiyorsun, gel arkadaş buraya. Atla gel, hopla gel.
Yolda gecenin bir körü yine kaybolduk büyük Bükreş bulvar ve kavşaklarında, karşımızdan da bi amca geliyor bize Fransızca otogarın yerini sordu işte, biz de heyecanla anlattık bildiğimiz için. Çok sevindi falan, çakıştık neyse ben en son giderken ellerimle Jay Jay Okocha diye bağırdım adama. Psg’de geçirdiği dönem dolayısıyla sanırım, ilk aklıma gelen Fransa hakkında o oldu. Sonra çok geceler düşündüm, niye dedim, ne anladı da güldü adam öyle sonsuzluğa doğru farklı yollara dağıldık.
En kral mekanlarından Bamboo Club Ekim’de açılıyormuş, Fratelli rezervasyonsuz almıyormuş, The Office’in kapısı kitli olup sorucak adam bile yoktu. Gece hayatı var belli, ama Pazartesi 1’de barlar sokağı boş olur mu ya. Biraz sıkıntı yaşadık eğlence hayatı konusunda, Twice can simidi olarak karşımıza çıktı. Dansçı kızlar gibi bir tripleri var, öyle bar üstünde dans ediyorlar falan erotikmiş güya. İşte eh meh. Pavyon tarzı yerler tam adam sikmelik, zaten o yüzden bomboşlar. Sonuç olarak ucuz olduğundan kelli, her türlü akılır.
İlk defa bir ülkeye girerken bavulum falan arandı, nerden duydunuz Bükreş’i sorusu soruldu. Hiç moralim bozulmadı ama, illa giricez sonuçta. Tertemiz çocuğum maşallah, zaten 60-100 kuruştan açılıp km başına 60-100 kuruş atan taksilerin kokusunu ta 400 km öteden almıştım ben. Pes etmedim, girdim ülkelerine. Her yere taksiyle gittik, bahşiş bile verdiğim oldu sevdiklerime. Bir yerden çıktım gece, yakın diye almıyor. Al ulan dedim sana 10 ley=5 ytl, gözleri parladı ibnenin riçiriç gibi. Al ulan dea sana 24 ley=12 ytl Şakka.
Tekel namına çok az dükkan var, internet kafe koca şehirde sadece 2 tane gördük, rent a car ile alakalı yok. Batı sermayesinden Mc Donalds ve KFC buraları parsellemiş, tekstil olarak da çok tanıdık markalar yok. Her yer sex shop ve çiçekçi dolu. Bir insan sabah kalkıp iki bukle manolya ve bir titreşimli dildo isteğiyle uyanır mı, uyanıyormuş buralarda. Manyak lan hepsi. Evimizin dibinde şehrin tek 24 saat kuruyemişçisi vardı ne alakaysa. Kaju falan ucuzdu, saldırdım hahaha. Türk dönercisi ve Ligtv uğruna türk kebapçısı bulmamız çok zaman almadı, ama şehrin en pahalı yemekçisi bizim kebapçı Memoş’tu. İskender 15 milyon lan, yuh. İstanbul’un trafiği neyse bikaç katı orda var abartısız. Dakika başı kaza oluyor ya da ramak kalıyor, hep bir ambülans sesi evlerin içinde. Kaza olmadığı zamanlarda da trafik sıkışık zaten, garip bi şehir. Haftasonları millet köyüne gidiyormuş ne alakaysa, var mı çevrenizden Cumartesi Sakarya, İzmit veya Bolu’ya düzenli köye giden? Peki hediyelik İstanbul’daki sevdiklerimize neler getirebiliriz burdan, insan utanır valla Çavuşesku rozeti getirmeye. Yok lan bişi, bit pazarı gezdim iki tane ne yani ortası delik Mecidiye mi getirseydim? Yo dostum yo, bu bana bile fazla. Bulduklarımla idare ediceksiniz o kadar.
Oraya kadar gittik, maça gitmeyelim mi? Gitmeyelim. Kim diyor peki? Romanya Futbol Federasyonu. Ulan Steaua maçına gidiyoruz, taksiden indik bi baktık in cin top. İki eleman vardı, vay dedi Fener atkısı mı o evet falan, dedi maç seyircisiz. Haydaa. Ama dedi Becali’yi protesto var illegal, isterseniz gidin burdan polis tehlikelidir burda. Dedim profesyonel başkan protestocusu var karşınızda, hemen bi Faşo Becali stickerları patlattım, Dinamo’ya çaylar bizlere cezalar’ı verdim fondan. Gel dedi elini öpeyim gardaşım, gitme burda kal dedi. Olmaz dedim, iki faşo bu gönüle fazla.
Son paragraf tabi kızlara, çok güzeller allah bağışlasın ki bağışlar da tahmin ediyorum. Kendilerine kısaca Agbonlahor dedik anlamasınlar diye, ama bastırarak söyleyin. Ekim ayında tekrar gidebilirsem, neler değişmiş Bükreş’te bir güncelleme yaparım. Çok da fifi sanki ha, belediye tretuar yapmış brava : )
yahu canki alem çocuksun 🙂
tren garı boyamalarının resmi yok mu olm?
bu arada güzel aktiviteymiş bundan sonra ben de yanımda sprey taşicam 🙂
mesela arnavutlukta yol boyu psv91 yazıyordu duvarlarda, üşenmeyip 10 dakkada bi durup yazmışlar ama amacına ulaşmış fark etmemek elde değil. bir de hırvatistanda split boyalamarı çok yaygındı duvarlarda.
şehrin neresini gezdiğimi bile hatırlamıyorum da sokakları tatlı gelmişti bana sen pek beğenmemişin ama. olm zaten adamlar gireli 2 yıl mı ne olmuş avrupa birliğine sihirli değnek değil ki değişsin hemen 🙂
bir de ülkenin kuzeyleri-macaristan tarafları daha zengin ve gelişmiş avrupa tadında. kızları da datlı 🙂
braşov çok güzel dimi lan bizim karadeniz tadı var, çok pahalı değil sistemler atlanıp gidilir bence. dağ tepe gezmek isteyene..
bir de bize kimse bişe sormamıştı pasaport-vize tadında rahat girdik, seninkine şaşırdım. insanlar da çok yardımsever gibiydi ya bilemiyorum..
velhasılı kelam güzel olmuş maça gittiğinde rehberlik yaparsın artık 🙂
Yarın mail atıp, “ulan benim yazı ikinci sıraya düştü. Sechoe da tam zamanını buldu yazmak için, hem onun yazısı daha çok okunmuş, daha çok yorum almış” diye ağlamazsa ben de hiç bir şey bilmiyorum 🙂
estağfurullah, canki yazının sonu hariç hazırdı da gaz gelmişken yazıverdim valla yoksa olacağı yoktu.
dea; laf sokmalı baskılar, yazarlar arasına fitne sokmalar 🙂
resimler var tabi ama kuzende, gelsin paylaşıcam. harbi seço ak beni mi bekledin lan, gitti bizim hit yine : ) mhuahua hazır fitneyi almış.
Görselliğe önem verelim beyler, bknz: eda taşpınar
* * *
Ben bu Romanya seyahatini anlamadım tam olarak. Maç için zaten gideceksin anladığım kadarıyla, şimdi niye gittin ki? Hani, tamam, iyi kazanıyorsun, Türkiye ortalamasının üzerinde bir yaşam standardın da var, gezeyim, tozayım damarın çatlamış vaziyette de, neden Romanya?
Neden Dubrovnik değil mesela? Neden Prag değil? Neden, atıyorum misal, Ferençvaroş değil?
Haha Ferençvaroş’u, Ferençvaroş’ta yeneceğiz.Bizim hatunun memleketi olan Bulgaristan ve Romanya’nın nasıl birliğe alındığını anlamıyorum.Hadi bizi alma, çok da tın da bunları da alma be kardeşim.
Kuradan çok önce almıştık biletleri reşocum ucuz diye. Az paraya et yedik, bira içtik işte başka memlekette fena mı oldu. İkinci kez gitmek talihsizlik evet, ama bu sefer de giremediğimiz mekana gireriz belki. Hayatı akışına bırak : ) Evet başka yere giderdim kurayı bilseydim.
Kazakistan’ın Avrupa ülkesinden sayılıp UEFA’ya alınmasına ne demeli. Oha lan!
Biz de bunu protesto edip Asya’ya kaydıralım futbolu. Dünya Kupası’na gitmek garanti. Her sene Avrupa’da klüpler şampiyonası falan filan… Deplasmana Hollanda’ya gidelim, Ukrayna’ya gidelim diyen kitle; maçası yerse Irak’a, Afganistan’a gider hem 🙂
Ulvi’nin Ukrayna’dan, Hollanda’dan oluşacak dünyevi zevkler deplasmanı boşluğunu da Tayland, Japonya filan doldurabilir sanki…
Ben Aktobe’den milli maça gelenlere “Sık sık deplasmana gidiyor musunuz?” dediğimde boş boş bakmışlardı yüzüme. “Bana ne kardeşim memleketin yüz ölçümü Batı Avrupa kadarsa. Cefakar olun ibneler” diyecektim, vazgeçtim 🙂 Dünyevi zevkler hususunda bu coğrafyanın herhangi bir ülkesi yeterli olacaktır sanıyorum 🙂
ben söyledim bişey olmadı..
erkek tarafı, karşıdan gelen kız tarafını betimlemek için “ag-bon-la-hor” diyor. kız tarafı, kendi kendine evde otururken aybonlahor derse olmaz tabi. hadi evlere dağılalım şimdi.
ulvi ne şimdi bu bi açıklama mı? hecelere ayırabildiği anladık, şimdi anlamı ne onu da açıklarsan tam olacak 🙂
ben çünkü ananız kim i hızlı söyleyince ortaya çıkan gibi bi anlam bekledim haliyle..
hahaha futbolcu ismi be, sadece hecelere ayırınca ağzı dolduran bir efekte dönüşüyor.
Agbonlahor ilk izledigimden beri kafamdaki ideal Fenerbahce forveti. Hatta gerekirse 4-2-3-1’in saginda da oynar, ilk sezonunda kanatta oynuyordu zaten. Boga gibi mubarek. Alamayiz ama, Aston Villa gibi takimda 3 macta 1 gol istatistigi var, O’Neill da memnun kendisinden. Zaten bizim yonetim bilmiyordur bile, duysalar da guzel kiz gorduklerini belirten sifreleri yaparlardi. Biz Guizayla takilmaya devam.
Olm en bomba seyi anlatmamissin?
” kardasim dun gece neler oldu ya? “
Sinirlendiğiniz anda “Agbonlahor” diyerek küfür ediyormuşcasına tepki vermek, stres atmak güzel olur. Bir benzeri için bkz. Abbondanzieri