Demir Yüzük
Vakt-i zamanında bir ay Kanada sürgünü yemiştim. Hemen çemkirme, “bir ay yurtdışında kalmışsın işte nesini beğenmiyorsun” diye, şartları anlatsam aklın çıkar. Ama sırf aklında canlansın diye ufak bir örnek vereceğim, kışın ortasında gittiğimden kelli, termometrede -30° C görmüşlüğüm var, ki ben normalde soğuğu seven bir insanım. Var sen düşün gerisini…
Neyse, gündüz birlikte mesai yaptığımız arkadaşlarla iş çıkışı bir bara gitmişiz. Sohbet, muhabbet, goy goy derken gözüm masadaki Kanadalı gençlerin ellerine takılıyor. Tek tek görünce çok dikkatimi çekmemiş herhalde, ancak masada toplu halde görünce bir ürperme alıyor beni. Hemen hepsinin (yaklaşık bir sayı vermek gerekirse altısının birden falan) serçe parmağında ince bir yüzük var. Altın olmadığı belli, belki beyaz altın falan gibi, ama sarı altın değil. Üstelik taşsız, işlemesiz, dümdüz bildiğin yüzük. Şunun gibi bir şey işte:
Beni bir ürperme alıyor. Kafada komploların bini bir para… Bilderberglerden başlayıp, Tapınak şövalyelerine kadar bildiğim bütün (yaklaşık bir sayı vermek gerekirse gene altı falan herhalde) masonik yapılı örgütlenmeleri kafamda canlandırıp, hangisinde böyle bir yüzük geleneği olduğunu düşünüyorum, ancak hiçbirinde bu şekilde bir işaret bilmiyordum. Hatta doğrusunu söylemek gerekirse, zaten hangisi ne işaret kullanıyor onu da bilmiyordum. Bir bildiğim hürmasonlarda pergelli falan bir işaret vardı, ki o da pergel miydi neydi tam da emin değildim zaten.
Merak ağır bastı, çektim bir tanesini kenara, olm Phil dedim ne iş bu sizdeki yüzükler? Haa, onu mu diyorsun abi, dedi, onun hikayesi uzun. Başladı anlatmaya…
Kanada’dan Mühendislik Fakültesi’nden mezun herkese bunlardan bir tane dağıtıyorlarmış. Doktorlar için stetoskop neyse, oto tamirci için 13-14 neyse, orada mühendisler için de bu demir yüzük oymuş. Mühendisler de mezuniyetten sonra, bunu baskın olan elinin (yani sağlaksa sağ elinin, solaksa sol elinin) serçe parmağına takarmış.
Hikayesi de varmış, 1907’de Quebec’te bir köprü inşaatının çökmesi sonucu 75 işçi ölmüş. Çökmenin sebebi de, genel anlamıyla mühendislik hatasıymış. Bu felaketi hatırlatarak, mühendislere yaptıkları işlerde insan hayatına azami dikkat edecek bilinçte çalışmaları için de 1925 yılından itibaren böyle bir uygulamaya geçmişler.
Güzel düşünce, güzel uygulama. Bizde olsa, muhtemelen gene fıtratla, kaderle geçiştirilirdi bu olay, ki bunun misliyle büyük felaketleri her seferinde bu şekilde geçiştirmiş ülkeyiz. Adamlar ders almayı biliyor, sorguluyor, bir daha olmaması için neler yapılır düşünüyor. Elbette sadece o yüzüğü parmağına takmak bir daha benzeri bir felaketin yaşanmayacağının başlı başına garantisi değil, bunun onlar da farkındadır da; adamlar aldığı sistematik ve rasyonel tedbirlerin yanı sıra, işin sembolik tarafına da bir şekilde eğiliyor işte…