Başka bir siyasetçi: Erdal İnönü
Bakmayın başlıkta siyasetçi dediğime, Erdal İnönü bir siyasetçi değildi, aslında asla da bir siyasetçi olmadı. Kendisi 1980 dönemi sonrasında “mecburiyetten” solu toparlamak adına yola çıkmış, ve her nedense koalisyon ortağı olan Demirel köşke çıkınca da “ohh be” diyip kenara çekilmiştir. Toplamda 10 yıl yaklaşık olarak. Zaten Erdal Bey’e, hiç sıcak bakmadığı siyasete yıllar sonra neden girdiğini soran gazeteciye de “Ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye!” şeklinde açıklama yapar. Siyasi kısmına dokunmak gibi bir niyetim yok, sadece güleryüzlü, sevimli bir siyasetçi olarak tanıdı kendisine Türk halkı, bilim adamı olarak değil ne yazık ki.
Neyse, şimdilerde tüm gazetelerin, tüm televizyonların yaptığı gibi methiyeler düzmek, hayatından detaylar vermek değil niyetim. Erdal İnönü’yü nasıl gördüğümü anlatmak istedim sadece. Ki anlatsam fena olmayacak;
Erdal İnönü Atatürk’ün yol haritasını çizdiği Modern Türk Projesi’nin en önemli bireylerinden birisidir bana göre. Eğitimini aldığı konuda uzman, bunun yanı sıra, edebiyat, felsefe ve sanatla haşır neşir, dünya sorunlarıyla alabildiğine ilgili, kendisini, çevresini ve yaşadığı ortamı tanıyan, sorgulayan ve yorumlayan modern bir Türk genci…
Bunu anlamak için de ABD’de eğitimini sürdürürken, cumhurbaşkanı olan babası İsmet Paşa ile olan yazışmalarını okumak yeterlidir. “Baba İnönü’nün Erdal’a Mektupları” 1988 yılında Bilgi Yayınları tarafından yayımlandı. Birkaç alıntı ile devam edelim;
1 Ocak 1948 / Perşembe
Sevgili Babacığım,
1948 yılının ilk mektubunu yazıyorum. Bu senenin de sizin için hayırlı, mesut bir sene olmasını temenni ederim. Yılbaşını öbür akşamlar gibi geçirdik, bir lokantada akşam yemeğini yedik Ömer’le; sonra bir sinemaya gittik. (…)
Notlarımızı öğrendik. Telgrafla iyi anlaşılmamıştık belki bir daha yazayım: Benim, Atomic Phsycs A, Thermodynamics A, Electricity C, History of Modern Physics A, Economics A.
Ömer’in her üç dersi de A…
Benim notlar umduğumdan daha iyi çıktılar. Demek sınıfın seviyesine yetişmişim, yahut ilk önce sandığım kadar zayıf değilmişim.
Ellerinizden sevgilerle öperim, canım babacığım.
12 Ocak 1948 / Pazartesi
Erdal oğlum.
Dün 1.1.1948 tarihli mektubunu aldık. Akşama kadar, şimdi hâlâ o güzel haberlerinin tesiri altındayız. Çok teşekkür ederiz. Ömerciğimin haberlerini vermene de ayrıca teşekkürler. Ömer’in bize yazı yazmak için pek eli değmiyor. Sağ olsun. Biriniz ötekinizden haber verdikçe, bir mektup bize teselli vermek için yetiyor. Postalar da var amma, siz de daha doğrusu Ömer de daha nazlı oldunuz.
(…) Şakalardan sonra ciddi konuya gelelim: İlk term’de (dönemde) en azı (yani Electricity’den C’yi) aldıktan sonra gelecek term’lerde kaybetmeyiz inşallah. Ömer’in üç A’sını tezini bitirip döndükten sonra öderim. Aybaşı hesabı yapmayı unuttunuz.
Gözlerinizden sevgilerle öperim. Sevgilerle.
30 Mayıs 1949 / Pazartesi
Erdalım, sevgili evladım,
Yıldönümün (6 Haziran, Erdal İnönü 23 yaşına basıyor) kutlu olsun. Elimizden başka bir şey gelmiyor. Mektubumuz hasretimiz ile beraber sevgilerimizi ulaştırsın. Annenin dediği gibi imtihan günlerine rastlıyor. Senin afiyetin ve
neşen, azmin ve iraden her şeyin başı. İmtihan neticesini sükunetle karşılarız. Sana yüreğimizin bütün sıcaklığı ile başarılar dileriz.
Gözlerinden öperek sevgilerimizi gönderir, seni tekrar tekrar öperiz evladım, canım evladım, sevgili evladım.
6 Haziran 1949 / Pazartesi
Sevgili babacığım,
Tebrik mektuplarınızın hepsini aldım, herkese ayrı ayrı teşekkürler ederim. Annem (mektupların) zamanında varıp varmadıklarını merak ediyordu; üç gün önce geldiler, ama daha iyi oldu, elime cuma günü, tam elektrik imtihanından çıktıktan sonra geçtiler, iki kat bayram yaptım o gün… Keyfi hâlâ devam ediyor.
Bugün öğrendim, B almışım elektrikten… Böylece bu dersi bitirmiş oluyorum. Gelecek seneye bir tane mekanik kalıyor. Bu son term’de aldığım öbür dersten imtihan yapmadılar.
İzin verirseniz tatilde burada kalmak kararındayım. Yarın sabah otomobille bir ufak gezintiye çıkacağız, Tanyellerle beraber… Pasadena’nın (Kaliforniya) 6-7 saat kuzeyinde, deniz kıyısında bir yerde kalıp on gün kadar istirahat etmek istiyoruz. Ondan sonra dönüp laboratuarda çalışmak niyetindeyim. Bu mektubumun cevabı buraya varmadan veya varırken dönmüş olacağım.
Ek 350 doları aldım, taksitle haziran aylığı da gelmişti daha önceden. Mayısta 227 dolar sarfettim. Bütün param haziran başında 1338 dolardı.
Yarın sabah yola çıkmak için erken kalkacağım. Onun için kısa oluyor bu mektup… İmtihanlarım için bana çok gayret verdiniz, maneviyatımı daima kuvvetlendirdiniz; bunlara yeteri kadar teşekkür edemedim. Eminim ki bu sefer B almamda büyük amil oldunuz.
Ellerinizden sevgilerle öperim canım babacığım.
16 Mayıs 1950 / Salı
Sevgili Babacığım,
Dün sabah erkenden Ömer’in çoğunluğu kaybettiğimizi bildiren telgrafını aldım. Akşam gazetelerinde biraz havadis vardı. Malatya’dan seçildiğinizi, fakat genel sonucun 150’ye karşı 300 civarında olduğunu yazıyordu. Geçmiş olsun. Ne kadar ihtiyatlı beklenmiş olursa olsun gene bir şok tesiri yapmıştır herhalde. Umarım şimdiye kadar hepsi geçmiş, neşeniz yerine gelmiştir.
Teferruattan haberim yok tabii. Bir haberde seçimlerin gayet muntazam geçtiğini, büyük bir çokluğun seçimlere katıldığını okudum, çok sevindim. Asıl başarı bu. Netice itibarıyle memleketimizde demokrasi olduğunu dünyaya ispat edecek kesin olay, düzgün, hadisesiz bir iktidar partisi değişmesi geçirmekti. Bunu yapabilmek, bu seçimlerin hakikatta en büyük zaferimizi ilan ettiği anlaşılacak. Gerisinin ne ehemmiyeti var, canınız sağ olsun.
Bir defa da muhalefet liderliğini tecrübe etmek mukaddermiş demek. Bunun da başka bir tadı olacak herhalde. Memlekete hayırlı olsun. İnşallah Demokrat Parti iktidarı bir duraklama devresi olmaz, yürümekte olduğumuz ilerleme yolunda sendelemeyiz.
Yeni Kamutay ne zaman
toplanıyor acaba; o zamana kadar sıkıntılarınız bitmeyecektir. Bir an evvel toplansa da dinlenecek hale gelseniz. Rahat rahat dinlendiğinizi, keyfinizin yerinde olduğunu duymaktan büyük sevinç duyacağım.
Sevgilerle, özleyişle ellerinizden öperim canım babacığım!
22 Mayıs 1950 / Pazartesi
Sevgili Erdalım,
Şimdi mektubunu aldık. İlk duyguların. Ne kadar iyi yürekli, filozofik ve ahlaklı yazıyorsun. Teşekkür ederim. Seninle bir daha iftihar ettim.
Evimize taşındık. İçinden hiç çıkmamış gibi bir rahatlık içindeyim. Bu mektubumu eski kütüphanemden yazıyorum. Annen bir haftadır taşınma için pek çok çalıştı. Yorgun olduğunu görüyorum. Amma sıhhati, neşesi yerinde çok şükür. Özden, Ömer, büyükannen herkes vaziyeti iyi ve tabii aldılar. Benim üzüntüye düşmemekliğim için bütün hünerlerini kullandılar. Hepsinin kıymeti gönlümde bir derece daha artmıştır, eğer buna imkan var ise…
Seçimi fena nispette kaybettik. (…) Niçin kaybettik? İnsaflı, insafsız bin bir sebebi var. Fakat en başta geleni değişiklik arzusudur. Bu da milletlerin hem masum, hem tabii bir arzularıdır. En sıkıntılı zaman, kaybolmuş bir seçimden sonra geçen bir haftadır. Şimdi bu bitti. İki gün sonra yeni cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecektir. Saat 18.30’da da ben yeni cumhurbaşkanını tebrik edeceğim. Bu bir hafta, çok şükür sarsıntısız geçmiştir.
5 seneden beri, politikacılar benim için nasıl bir düşmanlık havası yaratmaya çalıştılar, bilirsin. Seçimin neticesini alır almaz her yerden bize karşı sempati duyulmaya çalıştı. Hatta yanlış bir şey yapıldığı hissinin halkta göründüğünü söyleyenler bile var. Bunların ehemmiyeti yalnız bir noktadadır; o da İnönü ailesine karşı düşmanlık telkini muvaffak olmamıştır; itibarımız içeride, dışarıda artmıştır. Taşıdığınız adla haklı olarak iftihar edeceksiniz.
Bu seçim, memlekette yeni bir hayat tarzı kurmak için giriştiğimiz teşebbüste ne kadar ciddi ve samimi olduğumuzu ispat etmiştir. Memleket için, hepimiz için şeref olmuştur.
Hep iyiyiz. Gözlerinden öperiz. Sağ ol, var ol, canım Erdalım.
18 Ocak 1950 / Çarşamba
Erdalım, Sevgili Erdalım,
Elimde hep S. Maugham’ın kitapları var. Bir seri çıkarıyorum. Her yeni kitabından bir türlü zevk alıyorum. ‘The Moon and Sixpence’i bitirdim ve pek beğendim. Sen okumuşsundur, tahmin ederim.
Bu hafta Illustrated London News’da Einstein’ın büyük bir resmi ve bu münasebet ile yeni nazariye ve kanunları hakkında bir tafsilat vardı. ‘Gravity’yi açıklıyormuş; ‘relativity’nin ikmali olacakmış. Yeni kanunlar için 33 senedir çalışıyormuş. ‘Dört denklem’ imiş. Doğruluklarını ispat etmek (yani fizik hadiseler ile teyit etmek) için henüz ameli yolları tamamı ile tayin edememiş. Kendisi de açıkça bunu söylüyormuş. Onun için kamu önünde geniş yayın ve yorumlar devri henüz gelmemiş. Gelecek yarım asırda bu yeni nazariyenin tesiri, geçen asır üzerinde ‘relativity’nin yaptığı gibi büyük bir tesir yapıp yapmayacağı merak ediliyormuş. İşte bir ‘laity’den (meslekten olmayan birinden) fizik ve matematik havadisleri…
Gözlerinden öperiz canım evladım, sevgili Erdalım.
Selamlar ve sevgiler…
5 Şubat 1950 / Pazar
Sevgili Babacığım,
Bildiğiniz gibi hidrojen bombası imalatına bu hafta Truman karar verdi. Umumiyetle dendiğine göre bir sene içinde ilk hidrojen bombası yapılabilecekmiş; masraf 100-150 milyon dolar tahmin ediliyor.
(…) Bu hafta Columbia Üniversitesi’nde bir toplantıya gelmiş olan birçok meşhur atom fizikçisi bir demeç yayınladılar. “Hidrojen bombası bir harp silahı değil, bütün bir ‘popülasyon’u ortadan kaldıracak bir vasıtadır. Ne kadar haklı olursa olsun hiçbir sebep böyle bir kütle imhasını mazur gösteremez” diyorlar.
9 Şubat 1950 / Perşembe
Erdal, Sevgili Evladım,
Bugün 5 Şubat tarihli mektubunu aldım. Sürat rekoru. Çok teşekkürler. Hidrojen bombası hakkında çok kıymetli malumat veriyorsun. Tam anlamadım. Ömer ile okuyacağım. Posta iki gün sonra… Bugün sana acele teşekkür için bu satırları yazdım. Şimdi seçim için ‘İngiliz Conservative Partisinin manifestosu’nu bitirdim. Labour’unkini (İşçi Partisi) önce okumuştum. Bizde de seçim kanunu Meclis’te hararetle konuşuluyor. Ahvali umumi olarak iyi denilebilir. Endişeler dış politika üzerinde. Şimdilik adieu (hoşçakal).
10 Şubat 1950 / Cuma
Erdalım,
Ömer’e bugün biraz sordum, Dedi ki, ‘4 H atom birleşince bir helyum yapıyor. Fakat helyumun ağırlığı 4H’den daha az bulunuyor. Aradaki kitle kaybı enerjiye gidiyor, dedi. Bu da demek saf olunan enerjinin 8 misli. Doğru mu anlaşılmış oluyor?
Yarıda bırakılan Türk modernizasyonu böyle bir şeymiş işte…
“Bir haberde seçimlerin gayet muntazam geçtiğini, büyük bir çokluğun seçimlere katıldığını okudum, çok sevindim. Asıl başarı bu. Netice itibarıyle memleketimizde demokrasi olduğunu dünyaya ispat edecek kesin olay, düzgün, hadisesiz bir iktidar partisi değişmesi geçirmekti. Bunu yapabilmek, bu seçimlerin hakikatta en büyük zaferimizi ilan ettiği anlaşılacak. Gerisinin ne ehemmiyeti var, canınız sağ olsun.”
Demokrasiyi bulgurla, makarnayla tesis edemezsin. Once kafalara yerlesecek…
Sol cenahın sadece cenaze namazlarında biraraya gelebilmesi ne kadar düşündürücü ve de utanç vericidir arkadaş?