Batı’nın Ahlaksızlığını Aldık…
Yazmayalı epey bir zaman olmuş. Zaten çok fazla bir yazımız da yok orası ayrı bir mevzu, tartışılır. Fakat içinde bulunduğumuz dönem, yapılan tartışmalar ve ülkenin içine girdiği yörünge beni bazı şeyleri yazma ihtiyacı duymaya sevketti. Ukalalık yapmak değil niyetim. Sadece belirli düşüncelere parmak basmak, onları yeniden gün ışığına çıkartmak.
Bir toplumun yol göstericileri her zaman o toplumun aydınları olarak adlandırılır. Aydınlar yarattıkları fikirler, içine girdikleri tartışmalar ile toplumu aydınlatırlar. Düşünsel bazda özgürlüğün gelişmesine katkı verirler. Düşünen bir toplum üreten bir toplumdur. Bunların temel dinamiği de aydınlardır. Ne yazık ki ülkemiz içinde bulunduğu dönemde tam bir kavram karmaşası yaşadığı gibi tam bir aydın açmazı içine düşmüş durumda. Kendilerine aydın adını verenler aydınlık getireceği yerde karanlık vadederlerken, toplumu işin içinden çıkılamaz bir kaosa sürüklemektedirler. Bu duruma tepki gösteren insanların sesi ise kalabalığın arasında yitip gitmekte, duyulamamaktadır. Bazen de inatla bastırılmaktadır.
Ben sadece bu yazılarda bu ülkenin gerçekten aydını olduğuna inandığım insanların yazdıklarını sizlere aktarmaya çalışacağım ve bunları olabildiğince haftalık yazılar halinde yazmaya gayret edeceğim. İlk olarak Tarık Zafer Tunaya‘dan alıntı ile başlamak istedim.
Konu Laiklik üzerine. Son dönemlerde üzülerek izlemekteyim ki -buna kendi bulunduğum arkadaş grupları da dahil- laiklik kavramının tamamen içi boşaltılmaya çalışılmakta ve sadece “Türkiye laiktir, Laik kalacak” sloganı ve türban tartışmaları etrafında bir dikenli tel ile çevrili askeri alan düzenlemesi olarak algılanmaktadır. Kendini Kemalist ya da Atatürkçü olarak adlandıran bir kesimin diğer kesimler üzerinde tahakküm kurmaya çabası içerisinde en değerli silah olarak siperde durmaktadır. Siyasal islamcılarında sık sık demagoji yoluyla bu silahın etkilerini azaltmaya çalıştıklarını yalan ve riya ile içini boşalttıklarını da gözlemlemekteyiz. Daha bu haftasonu Balyoz soruşturması kapsamında tutuklanan asker yakınları mahkeme önünde “Türkiye Laiktir, Laik kalacak” sloganı attılar. Bu sloganın, içinde bulunulan durumla alakasını çözen varsa lütfen bana anlatsın. He diyeceksiniz ki “laikliğin tek savunucusu olan ordumuz elden gidiyor bunu islamcılar yapıyor biz de onlara bir mesaj vermek istiyoruz” Efendim bu ezberleri geçiniz, daha yeni, daha derinliği olan, daha yapıcı dinamikler içeren sloganlar hazırlayınız. Her açmazda Allah’ın adı altına sığınan yobazlar gibi siz de Mustafa Kemal’in arkasına sığınmaktan vazgeçin; çıkın ortaya ona sarılmadan dövüşün. Emin olun ki onun düşüncelerinde hepinize yetecek kadar argüman var. Bunlar o dinci yobazları da, paranın uşağı olmuş çok bilmiş cahillerini de bertaraf etmenize yeter. Ama ne yazık ki dogmatiksiniz ve derinliğiniz “iyi bir hayat hikayesi üzerine kurgulanmış belli başlı olayları ezberlemek üzerine” kurulmaktan ibaret. Birisi farklı bir şey söylediğinde hemen ezberiniz bozuluyor; diğer kesim de bunu ezberbozan bir anlayış olarak adlandırıyor. Oysaki bozulan sizin ezberiniz, gerçeklikle bağdaşmıyor sizin yobazlığınızla örtüşüyor. Birilerinin üzerinden bir şeylere sahip olmaya o kadar çok alıştınız ki alışkanlıklarınızdan vazgeçemiyorsunuz. Kendilerini ezberbozan olarak adlandıranlar da sizin cahilliğiniz karşısında sevinç nidaları atmakta boş yere.
Neyse lafı fazla uzatmayalım yazdıkça olayın özünden uzaklaşmaktayım. Hemen yazının başlığına döneyim. Bundan vakti zaman önce RTE böyle bir söz söylemişti. Neden böyle bir söz söylediğini de Tarık Zafer Tunaya cevap versin;
Laiklik, özellikle 1920’den itibaren, yavaş yavaş geliştirilerek, tamamen yerli ve milli nedenlerle bir anayasa kuralı yapılmıştır. Çünkü emperyalizmle savaşta, karşı devrim eylemleri “din adına” yürütülmüştür. VE KENDİLERİNİ DİNCİ SAYAN ÇEVRELER BATI UYGARLIĞINI HRİSTİYAN MEDENİYETİ SAYMAKLA, doğrudan doğruya işgalci kuvvetlerin dayandıkları ideolojiyle birleşmişlerdir. Bu durumda laiklik TAKLİT olarak alınmış değildir. İstiklal amacıyla savaşanların, karşılarında tutucu çevreyi devreden çıkarmak için, devrimin yolunu emperyalizmin işbirlikçilerinden temizlemek için başvurulan doğal bir tedbir olmuştur. Devrim tümünün yapısal bir unsuru olmuştur[…] Ve bu bakımdan Laiklik bir savaş ilkesidir. Yine bu bakımdan Laiklik başka ülkelerde var diye onlara benzeme çabası değildir. Alt yapıyla ilişkisine gelince,yabancı boyunduruğundan kurtulmak isteyen bir toplumun,üretim düzenine ters düştüğünü söylemeye de olanak yoktur.
Bu ülke zaten ne çekiyorsa, bağnazlardan çekiyor. En sağcısından en solcusuna, en liberalinden en ulusalcısına kadar; düşünmekten, tartışmaktan, kendi fikirleri dışındaki fikirlerin varlığından bu kadar nefret eden adamların etrafında dönüyor bu ülkenin siyasi dünyası…
Bağnazlıkta şuradan kaynaklanıyor. Vamık Volkan’ın “Ölümsüz Atatürk” kitabında şöyle bir tespit var;
“Geleneksel Tük kültürü “ötekine yönelmiş” bir niteliğe sahiptir ve bir meselede ortada bir yerde ulaşmaktan ziyade kutuplaşmalara eğilimlidir.”
Bir kimsenin gündelik yaşantısını etkileyen dışarıdan insanlar “ya tamamen iyi” ya da “tamamen kötü” olarak görülürler.
Yani toplum olarak hiç gri renge sahip değiliz,empati yeteneğinden yoksunuz,olaylar objektif gözle bakmaktansa subjektif bakmayı içselleştirmişiz.
Avrupa’ya gidecek gençlere…
Avrupa’dan ahlaksızlık almayın,
Gözünden vurulan turnayı alın.
İlimde irfanda geri kalmayın,
Üflemeden çalan zurnayı alın.
Dünyada bizlerden iyisi yoktur,
Laik söylemlere karnımız toktur.
Demokrasi önce bizlere haktır,
Muhalif öğüten tornayı alın.
Beraber gidelim biz bu yollarda,
Tarikat, cemaat durup ardarda.
Yavru besleyelim tatlı sularda,
Hep bize akıtan kurnayı alın.
Beni iyi dinle bak iki gözüm,
‘Rabbena hep bana’ duamız bizim.
İpimizi çeker bir yanlış çizim,
Planı bozmayın karneyi alın.
Boşverin Nevzat’a, muzırlık işi,
Hem onun gibisi şurda kaç kişi.
Bizim elimizde herşeyin fişi,
Gemi, taze mısır, hurmayı alın.
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat