Bilderberg tesadüfleri
“Tesadüf, şans, kısmet, yapacak bir şey yok” Bu kelimeler hayatın her alanında kulandığımız -özellikle son dönemlerde çok sık-, anlamını derinleştirmeden, sorgulamadan bazı olayları açıklamaya çalıştığımız zamanlara aittir. Acaba gerçekten insanoğlu çaresiz midir yoksa çaresiz mi bırakılmıştır?
Uyutulan, kandırılan, tepkisizliğe alıştırılan toplumlara, çare diye sunulanlar nedense hep mistik öğeler olmuştur. İlahi kader, takdir-i ilahi, bu dünyanın bir de öte tarafı var gibi. Mehmet Akif Ersoy da en çok “sabır ve katlanmak” arasındaki farka dikkat çekmiştir. Acaba gerçekte varolan öğreti, dünya üzerinde süregelen haksızlıklara, zulümlere başkaldırmak yerine “bunları sineye çekip yapacak bir şey yok demekten mi ibarettir; yoksa hayır sen bunlarla mücadele edeceksin, mücadele etmezsen gerçek bir iman eden olamazsından mı ileri gelir?
Bir nevi bu dünya ile uğraşmaktansa gelecek dünyaya, yani ahirete, hazırlanmak bunu yaparken de bazı dünyevi olayları dışlamak,tepki vermemek…
Yaşadığımız dünya üzerine herkesin kendince bir fikri vardır. Çoğu zaman komplo teorileri kafamızın bir yerini meşgul eder durur. Gerçek olmasalar dahi onlara gerçekmiş gibi bir anlam yükleriz öylecene inanırız. Ama sadece inanmakla kalırız. Belki de gerçek sandığımız sadece bizim kafamızda kurduğumuz senaryolardan ibarettir. Lakin bunu kanıtlamak için hiç bir şey üretmeyiz ya da uğraşmayız.
Günümüzde Türkiye’nin toplumsal yapısında olmazsa olmaz kadrosundan bir hukuk devleti söylemi vardır ancak bu hak ve hukukun her zaman güçlünün yanında yer aldığına dair de güçlü bir öğreti olduğu gerçek olandır. Eğer güç olgusu senin yanında değilse bu toplumda yer bulamayacağın sana içten içe öğretilir. “Peki güçlü olmak nasıl sağlanır?” sorusuna verilen toplumsal cevap ise İllegalitedir. Yani kanunsuzluk. Bu kanunsuzluğa karşı savaşan süper kahramanlar vardır. Fakat ne acıdır ki bu kahraman denilen modelin elinde de zaten kanunsuz olan “silah” olacaktır. Sözde adaleti yine illegal bir güçle kurduğu örgütle sağlamaya çalışır. Bu süper kahramanların sonu hep aynıdır: ÖLÜM. Denilen odur ki, düzene karşı direnemezsin, eninde sonunda pes edersin ya da ettirilirsin. Görünenin arkasındaki görünmeyen mesaj da şudur: “Bu düzende hukuk yoktur, hak yoktur, adalet yoktur.”
Düzenin vazgeçilmezi karanlık masalardaki karanlık insanlardır. Bu kişiler bütün topluma ayar verirler, ülke geleceğine dair kararlar alırlar ve onlar hükümetlerden, Meclis’ten ve tabiki de askerden, polisten üstündürler.Astıkları astık,kestikleri kestik bir tavır sergilerler. Yarattıkları korku üzerine dayalı, hak arama olgusunu engelleyici öğreti, içinde birtakım dini ve sosyal mesajlarla süslenerek halka sunulur.
Biz de sana göre tesadüf, bize göre değil anlayışından hareketle ve bir de bu kadar edebiyatın üzerine derinfasulyedenkomcular olarak bir adet somut olayı kendimizce irdeleme amacındayız. Ana konumuz günümüzde Bılderberg toplantıları olarak bilinen dünya gündemine her alanda etki eden buluşmalar zinciridir. Kısaca özetlemek gerekirse;
Bilderberg toplantıları 1954 yılından itibaren hemen her yıl mayıs ayında yapılmakta. Bu toplantı ilk kez 1954 yılında Hollanda da yapılmış. Adını toplantının yapıldığı Bilderberg otelinden almış.Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Rotinger Bilderberg’in babası olarak biliniyor. İlginç tesadüflerden ilki otelin sahibi Hollanda Kralı, ikincisi bu oluşumun kurucularından birisi olan Hollanda prensi Bernhard’ın eski bir Nazi SS üyesi olduğudur. Mesela şimdi Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Doç. Dr. Emin Gürses’e göre bu grubun amacı, “Atlantik ülkeleri arasında, bu ülkelerin seçkinlerinin öncülüğünde ilişkileri geliştirmek için bir dayanışma oluşturmak ve Atlantik egemen sınıfının ve destekçilerinin uluslararası sistem planlama merkezi gibi çalışmaktır.”. Talat Turhan ise Bilderberg toplantılarının ana amacını şöyle ifade ediyor: “Dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmek. Konuşulacak ve tartışılacak konular önceden tespit edilir. Ama bu tespiti, örgüt hiyerarşisinin üst kademesinde yer alanlar yapar. Davet üzerine katılanlarsa sadece görüş beyan eder. Grubun kendi iç hiyerarşisi açısından daimi üyelik, üyelik ve herhangi bir toplantıya katılma arasında önemli farklar vardır. Bununla birlikte toplantılara katılmak da grupla bir bağ kurmayı ve siyasi sahnede grubun kararlarına ters düşecek tutumdan kaçınmayı birlikte getirir.”
Bilderberg toplantılarını ilginç kılan en önemli husus ise toplantının katılımcılarıdır. 54 yıldan bu yana katılanlar arasında çok değişik isimler göze çarpmaktadır. Mesela Margaret Thatcher sıradan bir milletvekili iken katıldığı Bilderberg toplantılarından sonra siyasetin basamaklarını birbir tırmanır. Reegan politikalarının İngiltere şubesi olarak kısa zamanda yıldızını parlatır. Demir Leydi ünvanına ulaşır. Hadi buna tesadüf derseniz şu isimler de nedense aynı aşamadan geçmişlerdir.
-Jimmy Carter
-Bill Clinton
-Tony Blair
Hatta Blair’dan sonra başbakan olan Gordon Brown da bu toplantıların katılımcısıdır. İngiliz İşçi partisi gibi bir parti nedense Amerika’nın Irak işgalinde başrolü oynamıştır.Hadi bunlar da birer tesadüf sonucu gelişen olaylardır derseniz daha başka tamamen tesadüf olan birkaç çarpıcı Türkiye gelişmesini gözler önüne serelim:
Efendim bu Bilderberg toplantıları bugüne kadar 3 kez Türkiye’de yapılmış. Tarihlerine bakacak olursak;
1) 18-20 Eylül 1959 Yeşilköy/ İstanbul
2) 25-27 Nisan 1975 Altınyunus/ Çeşme
3) 31 Mayıs-2 Haziran 2007 Ritz Carlton/ İstanbul
Kafanızda bir şeyler canlanmadıysa gerçekleştirilen toplantılardan sonraki seneleri bir hatırlayın. İstanbul’daki ilk toplantıdan birkaç ay sonra Türkiye’de darbe olmuştur.(27 Mayıs 1960) İkinci toplantıdan sonraki tarihlerde Türkiye tam bir toplumsal kaos içine girmiş, sağ-sol çatışması, öğrenci olayları, faili meçhul cinayetler içinden çıkılmaz bir hale girmiştir. Ve de tesadüf odur ki 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşmiştir. Hepimizin malumu bu darbe ile İslami soslu neo-liberalizm Türkiye damarlarında dolaşmaya başlamıştır.
Hadi bunların da tesadüf olduğuna inanalım, nedense Türkiye gündemi geçen Haziran ayından bu yana tam bir açmaz içinde, siyasi kavgalara sahne olmaktadır. Önce 22 Temmuz seçimleri, sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Abdullah Gül’ ün Cumhurbaşkanı seçilmesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “velev ki türban siyasi simge olsun” çıkışı, AKP’nin kapatılma davası, yine en son olarak daha ne olduğu tam anlaşılamamış Ergenekon soruşturması. Ve bunların dışında bu süre içinde gündemi meşgul eden onlarca tartışma. Sadece 1 sene içerisinde. Yorum siz fasulyedenkom okuyucularının…
Yazıyı Bilderberg toplantılarını ortaya çıkarmak için mücadele eden gazeteci Tony Gosling’in 2007 yılında gerçekleşen toplantının neden İstanbul da olduğuna dair görüşleri ile bitirelim:
“Türkiye-İran sınırında gerilim büyük. Diğer yandan Irak da kapı komşunuz. Bu bölge, Bilderberg için özel bir ilgi alanı. Bilderberg katılımcıları Türkiye’deki İslami duyarlılığı olan kesimin İran’a yönelik bir saldırıya karşı olmasından rahatsız oluyor. İstanbul’a, Türk elitlerini bu konuda ikna etmeye ve Ortadoğu için hazırlanan neo-muhafazakâr plana dâhil etmeye geliyorlar.” 32 yıl aradan sonra İstanbul’un tercih edilmesinin tek nedeni, küresel kapitalist sistemin Ortadoğu stratejisi olduğu anlaşılıyor.”
Tesadüf işte…