Buram buram Topkapı Sarayı
İstanbullu olmayan ama senelerdir İstanbul’da ikamet eden birisi olarak, çokca da boş vaktimin olmasına rağmen, çokca da tabiri caizse orada, burada fink atmama rağmen yıllardır Dolmabahçe Sarayı’nı, Topkapı Sarayı’nı görmemiş olmanın yüzüme vurulmasının ardından şimdi bugün her iki sarayı gezmiş, hatta cüzdanına bir de Müze Kart sıkıştırmış birisi olarak karşınızda bulunuyorum. Tarihi yedim, yuttum diyebilirim.
Aslına bakarsanız bir 10 sene daha gezeceğim yoktu. Gizem İstanbul’a gelince ve büyükbabasının telkinleriyle bu ziyaretine kültür turizmi huviyeti vermemiz gerekince yolumuz önce Dolmabahçe’ye, sonra Topkapı’ya düştü. Bu vesileyle de iki sarayı gezip, güzel vakit geçirdik.
Önce Müze Kart nedir ona cevap olayım: Müze Kart Kültür Bakanlığı’na bağlı müze ve ören yerlerini ücretsiz gezmenizi sağlayan, yani bu şekilde bir iddiası olan 1 yıllık bir giriş kartı. Topkapı Sarayı’nı gezmek üzere gişelerin önüne geçtiğinizde “lan giriş 20 YTL olur mu, daha dün Dolmabahçe’yi 1 YTL’ye gezdik, ohaa ohaa” derken Müze Kart denen zımbırtının öğrencilere 10 YTL’ye satıldığını farkedip ondan alıyorsunuz tabi. Adam öğrenci kimliğinizi alıyor, 2-3 dakika bilgisayarda birşeylerle uğraşıyor, sonra elinize fotoğraflı bir kart sıkıştırıveriyor. O an “vay anasını, bundan sonra her gördüğüm müzeye gireceğim, tarihimizi, kültürümüzü nefes nefes içime çekeceğim” diye gaza geliyorsunuz. Ama muhtemelen bir daha hiç kullanmıyorsunuz kartı.
Tabii bu şekilde bir hizmetin olması insanı mutlu ediyor. Tam da “10 YTL dediğin nedir ki lan, iyi ki almışım, kültür bu, tarih be tarih” diye kendini gazlarken Topkapı Sarayı’nın Harem bölümünü gezmek istediğinde burada Müze Kart geçerli değil, 15 YTL’ye bilet almanız lazım cevabını alıyorsunuz. “Sokayım lan o zaman ben bu karta” diyerekten bayılıyorsunuz bir 15 YTL.
Şimdi, sonradan duyduğumuza göre Topkapı Sarayı’nın en güzel yeri Hazine bölümüymüş aslında, değerli eşyalar, padişahın elbiseleri, hatta Genç Osman’ın kanlı elbisesi filan sergilenmekteymiş ama biz bu kadar para istediklerine göre harem dehşet bir yer düsturundan hareketle daldık hemen hareme ama, aklınızda bulunsun hiçbir şey yok içerde. Karmakarışık koridorlar, bolca oda, bolca musluk. Boş yere vermeyin bu parayı. Gidin yemek filan yiyin. Elbette 15 YTL verip haremde kucağımıza cariye koymalarını beklemiyorduk ama, boş duvarlara bakıp da “vay be hareme bak hele” denmiyor elbette.
Harem, divan, silahların olduğu bölüm, Hz. Muhammed’in sakalı filan derken, yorulup acıkınca ve daha çok beklentilerimizin karşılanmamasından dolayı çıktık saraydan. Hazine bölümü ve daha bir sürü bölümü gezmeden.
Bir paragrafta bu kutsal emanetler kısmına ayırmak lazım. Şimdi tabii inanan, ilgisini çeken, hayretler içerisinde gezen vardır da, pek bir yalan geldi bu hadise. Yani peygamberin ayak izi nedir ya? Napmış adam yaş çimentoya basmış, kalıbını mı almışlar? Ya da peygamberin sakalı dediğimiz şeyin içinde kıl görünmemesi, salak saçma bir saklama kabı içerisinde “bak burda peygamberin sakalı var, yaa yaa” denilmesi mantıklı mı? Hz. Ömer’in, Ali’nin filan kılıçları var gayet güzel, bir tane de adını hatırlayamadığım bir büyüğümüzün kafatası vardı. Ehh kutsal emanet dediğinize dahil değildir heralde kafatası. Neresi kutsal abi, çirkin bir kere…
Televizyonlarda sürekli gördüğümüz, ayılan bayılan ziyaretçiler yoktu çok şükür. Ama ramazan ayı olması sebebiyle oldukça kalabalıktı bu bölüm. Etkileyici şeylere de tanıklık ediyorsunuz tabi. Misal nedendir bilinmez benim ilgimi kılıçlar çekti. Onun dışında sakalmış, kılmış, tüymüş pek ilgilenmedim.
Biz gitmedik ama methini duyduğumuz Hazine bölümü ve silahların sergilendiği kısım haricinde pek bir yere uğramanızı tavsiye etmem. Hele hele harem için para vermeyin, yazıktır günahtır o paraya. Dört duvar izleyeyim, tarihi içime çekeyim, alemlerden alemlere astral seyahat edeyim derseniz, sizin bileceğiniz iş tabii.
Haremle ilgili en ilginç ayrıntı, harem duvarlarının üzerinde yükselen Adalet Kulesi. Rivayete göre bu kule harem içerisinde fısıltı bile olsa her sesin duyulabildiği bir yermiş. Padişah kuleye çıkarak, hakkındaki dedikoduları buradan dinlermiş.
Yukarıdakine ilginç dedim ama, en ilginci şu: Sarayda 7 gün, 24 saat hiç aralıksız Kuran okunuyor. Ve rivayete göre bu durum 409 senedir devam etmekte.
Topkapı Sarayı ile ilgili ansiklopedik bilgiler vermekte de fayda var. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten hemen sonra 1454 yılında İstanbul’daki ilk Osmanlı Sarayı’nın inşası emrini veriyor. Bu saray ahşap olarak sadece haremlık-selamlık bölümlerinden oluşuyor. Daha sonra 1466 yılında Yeni Saray’ın, yani bizim bildiğimiz Topkapı Sarayı’nın inşası başlıyor, 1478’de bitiriliyor. Saray bildiğimiz saray formundan birden fazla binayı içinde barındırması ile ayrılıyor. Zaten geniş bahçesine yüzyıllar sonra bile ilave edilen bölümler, köşkler, vesairesi ile 700000 metrekarelik bir alanı kapladığı biliniyor. Şuan için bu alan 80000 metrekare ile sınırlanmış durumda. Bu arada Vatikan’ın 440 metrekare, koskoca Monaco şehir/ülkesinin 1950000 metrekare olduğunu da hatırlatalım. Topkapı Sarayı’nda 10 cami, 3 namazgâh, 8 koğuş binası, 14 hamam, 2 hastane, 2 eczane, 5 okul, 12 kütüphane, 7 hazine dairesi, 6 kule, 22 çeşme, 11 kuyu, 2 sarnıç, 6 havuz, 2 su terazisi, 1 asma bahçe, 20 kubbeli mutfak, 348 oda ve salon ile Sarayburnu’nda yazlık köşkler bulunmaktaymış.
Osmanlı’nın son padişahları buradan ziyade denize sıfır, çok daha fazla lüks ve şatafat barındıran Dolmabahçe, Çırağan, Yıldız gibi sarayları tercih etmişler. Bu nedenle Topkapı Sarayı sembolik değeri dışında önemini kaybetmiş. Dolmabahçe’nin aksine çok eski bir saray olmasından ve eşyaların olduğu gibi korunmamasından dolayı sarayı gezerken Osmanlı atmosferini yaşayacağınızı sanmayınız. Daha çok bir müze havası var. Geri kalanı da dört duvar, güzel bir bahçe, o kadar.
Dolmabahçe izlenimleri ile devam edeceğim. Topkapı’dan şimdilik bu kadar.
cakal tavsiyesi… muze gezerken rehber bekleyin, rehberli turlara kaynayin, 3 kat verimli gezin.
Kuran rivayeti gerçek diye biliyorum. 7/24 okunuyor.
Bi de kaşıkçı elmasından bahsetmediğine göre orayı gezmedin. o da güzel bir parça , hatta belki de sarayın en önemli parçası.
Şu haremlere ayrı para istenmesinden mütevellit kıl oluyorum ve hayatımda hiç girmedim, topkapı’da da dolmabahçe’de de. İçinde kucağa cariye oturtmadıklarını da öğrendik, daha da gitmeye gerek kalmadı, sağol dea 🙂
Bi de sen bizim dolmabahçe gezisine de gelmemiş miydin yahu? “padişahım yap bi kıyak, hareminden bir rus alak, işte hamam işte yatak, gerisini bize bırak”
Bugün Topkapı Sarayına bir daha gittik. Sırf Kaşıkçı Elması’nı ve Hazine bölümünü görmeye. Gerçekten de sarayın tek görülesi bölümü orasıymış. Onun dışında pek birşey yok.
Kaşıkçı Elması ve 48 kilo som altından 2 tane şamdan mı, ne bir zımbırtı vardı. İnsanın aklı hayali almıyor yahu.
* * *
Dolmabahçe ziyaretinde yoktum abi, Antalyadaydım. Ama beste kulağımıza gelmişti tabi 🙂
Ecnebiler için kulaklık satıyorlar. Gezdiğin yer neresiyse , radyo gibin , heen orayı anlatmaya başlıyor. Aslında en güzeli turist gruplarının arkasına karışıp , onların bilgilerinden nasiplenmek.
Bu arada Ayasofya’da hâlâ devam ediyormu şu iskeleli çalışma. Kaç senedir bitiremediler. Onun üst katı tam moral bozmalık yer. Canım moaziklere ayşe kalp mehmet , john was here falan yazmışlar. Elleriniz kırılsın.(Hürriyet manşeti gibi oldu)
Bir de parmağı mermere sokup döndürme muhabbeti var ki , akıllara zarar.
Arkeoloji müzesi Allah’a emanet bir şekilde duruyor. Tam bir Aziz Nesin oyunu seti gibi. Buram buram bürokrasi kokuyor.
Bu arada Sultanahmet Meydanı’nda şenlikler var mı gene? Sucuk kokularıydı falandı..
Kulaklıklar kiralanıyor, 5 Euro idi fiyatı. Almadık doğal olarak. Ama güzel düşünülmüş, turistlerin alayı alıyor bu zımbırtılardan. Eserlerin ve odaların yanıbaşında bulunan numarayı tuşluyorsun, hoopp okuyor alet sana hadiseyi.
Ayasoyfa’nın arka tarafında iskeleli bir çalışma vardı yanlış görmedi ise. Oraya girmedik.
Şenlikler var ve özellikle iftar saatine yakın ana baba günü oluyor oralar. Bizim cenah turistlerden pek hoşlanmıyor, bizim lan buralar, defolun tarzı bir durumları var.
Kebab ve sucuk kokusu eksik olur mu hiç? 🙂
sevgili harem meraklısı dea’ya sorarım; güzelim, ne anılarla dolu, duvarların dili olsa da anlatsa gördüklerini dedigimiz hareme tabir-i caizse bok atmanın sebebi gerçekten hareme girerken, olur ya hani, “ulan acaba hala içeride rus cariyeler var mıdır, şöyle koridorlarda süzülürler mi?” sorusunun kafana yerleşmesi ki buna kapısının önünde biriken meraklı kalabalıgın payı da olup parlayan gözlerle içeri girdiğinde göre göre sadece çinilerle bezenmiş 4 duvar, şaşalı aynalar görmenin sebebi olabilir mi? Yoksa saraya giriş kapısına cılız yeniçerileri koyan, hareme de 2-3 guzel atar mı diye düşündün? 🙂 Neyse, tabii kaşıkçı elması’nın önünde duran güvenlik görevlisiyle laubali oluşunu, güzelim elması aşağılayışını da yazının bi köşesine iliştirmeni isterdim:) O degil de, ben saray kostumlerini çok ilginç buldum. O zamanın insanları mı çok heybetliymiş yoksa biz mi öyle göstermek istiyoruz anlamadım. Gözümle ölçtüm, biçtim, uygun ölçülerde bir insanın giydiğini düşündüm, yok beceremedim. Altın orana inat bir kol uzunlugu, bacak boyu…Garip. Tüm yoruculuguna, haremin boşluğuna rağmen dolu dolu tarih, sanat, kültür ve deniz kokulu İstanbul gezisi oldu benim için. Gel de şimdi çek Ankara’nın griliğini…
Haha güvenlikçiyi nasıl unuttum ben. Adam tüm gün Kaşıkçı elmasının yanında durmaktan, elmasa gösetrilen ilginin onda birinin kendisine gösterilmemesinden sıkılmış olacak ki “ne var bunda ya, bildiğin taş” filan diye moralini yüksek tutmaya çalışıyordu. Yanlışlıkla ondan yana beyanatta bulununca “çak be hocam, ohh be” filan gibi garip tepkiler verdi 🙂
Ama Topkapı Sarayı’nda çalışmak kolay iş değil, kasvet yer bitirir orda adamı. Saray entrikaları kabusu olur valla…
Tarihi yarımada , Dolmabahçe , Beylerbeyi…İstanbul’da gezecek başka hangi müze var? Sahi var mı ya , dönüp dönüp aynı müzelere gitmekten sıkıldım yahu
(12 eylül yazısı anasayfadan gitsin diye yazdım , ama aklımdaydı)
Valla bu konuda Sunay Akın’a kulak vermek lazım, yapmacık gelse de, adam üzülüyor belli. Almanya’da 25000 tane müze var, Amerika’daki tüm müzeleri gezmek 35 senenizi alıyor filan diyor sürekli. Biz de müze dediğin 2, bilemedin 3 tane.
Ha bir de UFO müzesi var 🙂
Sunay Akın demişken Göztepe’de kendisinin büyük emek verdiği oyuncak Müzesi var. Orası da gidilesi görülesi bir yer. 🙂
slm!
ya benim merak ettigim konu: her iki sarayinda ici bos- bu esyalar nerde? veya neden sergilenmiyor? birde dolmabahce sarayinda her adimda bir görevli var… ama esya yok… neden acaba?
birde neden dolmabahce yalniz gezilmez ki?
bircihan: Dolmabahçe’de eşyalar bir nebze muhafaza edilmiş. Gerçi solaryum güzeli Uğur Dündar depoları mepoları ifşa etmişti, güzelim eşyalar çürüyordu ama, yine de iyi kötü bir eşya durumu var. Ama Topkapı bu haliyle gerçekten de taş bir yapıdan başka birşey değil ve hayal kırıklığına uğradım. Sarayburnu’ya uzanan balkonu dışında ilgi çekici, etkileyici birşey bulamadım.
sakal makalmış gibi terbiyesizce konuşmalar insanın dinine ve tarihine karşı saygısızlığını ve hatta daha da ötesini gösteriyor. Yazıyı her kim yazdıysa o kısmlardan dolayı kınıyorum…
Ulan ben de diyorum sabahtan beri bir gariplik, bir bir şey var üstümde… Adam beni kınamış, ondanmış…