Ergenekon Ciddi Bir Meseledir
Başbakan’ın bir bloga hakaret davası açması uykularımı kaçırmaya devam ediyor. Olası bir suçlama karşısında iyi niyet göstergesi olarak bu paragrafı yazma fikri oluştu kafamda. “Ben değiştim” Hatta, yetmez diyenler için: “Değişerek geliştim.” Ülkenin başbakanı, yani söylediği her cümle vakf-ı idaresi altındakiler için ölümcül emirler arasında sayılan birisi için bu cümleler 30-40 yıllık siyasi ve ideolojik altyapısını, o altyapının emrettiği vecizeleri geçersiz kılabiliyorsa; el’garip dea için de hafifletici hatta salıverilme sebebi olabilmeli. Yetmez derseniz, tutuksuz yargılanmaya da fitim. Haberiniz olsun.
Gerçi Mirgün Cabas gibi babyface bir gazetecinin iphone aplikasyonu ile helikopter düşürebileceğini akıl edebilir miydik? O yüzden başbakanın blogcu davasında mutlak bizim göremediğimiz ama her an özel yetkili savcıların görebileceği bir hakikat yatıyor olabilir. Şüphesiz ki, gören gözler için bu hakikat çok açıktır.
Iphone 4 iyi midir, kötü müdür çok tartışılıyor ya, o paraya değer mi, değmez mi diye; helikopter düşürebiliyorsa bu alet, kendisiyle yazılan blog yazıları da hükümet devirir herhal. Iphone’numuz yok gerçi, hükümet rahat bir nefes alabilir. Ben elimde Sony Ericsson W810i ile devirsem devirsem kamyon deviririm. O da müthiş bir hayal gücü gerektirir, beni aşar.
Hadi başbakan iyi kötü insaflı adam. (Biçare değildir inşallah bu yalama çabaları) Ama Zekeriya Bey’i ne yapacağız sevgili dostlar? Adam patır kütür adam alıyor, aldığı adamın Ergenekon hakkındaki kitabını okumamış, ama onu örgüt üyesi yapacak kadar delili var. Şimdilik bu deliller “açıklanamayacak” statüdeymiş, ama varmış yani. Bir bildiği var. Kesin bu. Tartışmasız. (Devam dea, devam…) Korku devleti, polis devleti, şuyuu vukuundan beter savcı devleti… Al sana bölgesinde egemen, güçlü Türkiye Cumhuriyeti…
Yalnız, işin boktan yanı bu güçlü cumhuriyete borcum var benim her türlü. Hatta o güçlendikçe benim borcum da katlanıyor gibi. Birincisi kutsal bir vatan görevi elbette. Ne kadar olduğu muallak. Gidip kışlada patates mi soyacağım, kışlada 3-5 nöbetleri mi tutacağım, fırfırlı vatandaşıma –ki kendisi komutan adından müteşekkil- çay servisi mi yapacağım, yoksa bir türlü disipline edilemeyen –misal şınav, barfiks filan hiç gelemem o işlere- mizacımdan ötürü diskolarda mı sürteceğim, belli değil. Sürpriz o kısım şimdilik.
Bir de üniversite hayatım boyunca Taksim’de barlarda yemek üzere aldığım öğrenim kredisi geri ödemem var. Geçtiğimiz günlerde evdekilere ihtarname gelmiş. 7 gün içinde ödemezsem hacizinden tut, hapisine kadar türlü türlü atıştırmalık yaptırımları varmış. Peder bey panik halde aradı, “lan bir hayrını görmedik onu geçiyorum da, 3 kuruşluk arabam var haciz maciz gelirse sikerim belanı” diyemedi ama, ben ses tonundan o çıkarımı yaptım.
Aradım hemen Muratpaşa Vergi Dairesini. Açan olmadı. Gene aradım. Gene açan olmadı. Bir daha aradım, bu sefer açtılar ama aktarıyorum dedikten sonra hat kapandı. İyi niyetli adamım, teknik bir sorun oldu diye gene aradım. Gene açan olmadı. İnatçı adamım, gene aradım emekliliğine giden yolda bir günü daha bitirmenin verdiği huzurla bir memure hanım açtı telefonu. “Mesai bitti, yarın arayın” dedi. Devletimin vergi dairesinde, siktiğimin telefonları sadece mesai bitince açılıyor anlaşılan. Ertesi gün aradım. Açan oldu mu sizce? Haha, ne kötümser adamlarsınız lan, bu sefer açtılar. Ben paniğim ya, dedim “Aman ablacım, haciz diyor, hapis diyor, nolur bir yol gösteriverin?” Kadın “bir şey yapmayın” dedi. “Bekleyin.” Neyi diye sormadan ekledi “Af yasası mecliste, onu takip edin.” Ee ama 7 gün diyor, haciz diyor, hapis diyor türküsünü dillendiriyorum ben hala. Ama öğrensene lan artık, devletin binbir ciddiyet ve masrafla eve gönderdiği belgeyi ciddiye almamak lazım. Beklemek lazım. Af yasası meclisteymiş ya işte… Yok, illa panik olucam.
Neyse efendim, eğer bu satırları okuyup da ben nasıl ödeyeceğim bu öğrenim kredisini, katkı kredisini derseniz eğer, yüzyılın affı geçti ya meclisten, cumhur-u reis beyefendiler de onayladı, resmi gazete 5 sütuna manşet yaptı. 2 aylık yasal süreniz var. Vergi dairesine gidiyorsunuz, “yapılandırıyorlar.” Gene ödemem ya, gene de yapılandıralım bakalım. Allah devletimize zeval vermesin.
Ne anlatacaktım, ne anlattım?! En güzeli son paragrafı da yazayım, yazı bitsin. Ben de bir çay koyayım, simit de aldım, oh mis:
Ergenekon ciddi bir meseledir. Blog yazılarına meze yapılacak kadar önemsiz değildir. Elbette sayın savcılarımızın bir bildiği vardır. Çok değerli polis teşkilatımızın da öyle. Ülkemizin sayın başbakanı Recep Tayyip Bey sayesinde inşallah, Türkiye bölgesel bir güç olmuştur, kendisi gerek çıkardığı af yasaları ile, gerek dış politika konusunda yaklaşımları ve elbette müthiş bir ekonomi görüşü ile ülkenin başına gelmiş en güzel şeylerden birisidir. Birinci değilse de, ikincidir. Zekeriya Bey birinci çünkü. Ben en çok onu seviyorum. Tayyip Bey alınmasın ama nolur?
Olm, o değil de, şimdi Ergenekon’dan içeri alınanın kapısına gazetecisi, kameramanı dayanıyor, canlı yayın araçları kaldırımların üzerine park edip, uydu anteni ile anbean olayları aktarıyor ya, düşün şimdi sabahın 5’inde beni almışlar; aynı kaderi paylaştığım dava arkadaşlarım gibi (bak dakkkasında benimsedim hadiseyi), kapıdan çıkarken bir mesaj vermeliyim. Bak misal Nedim Şener “Hrant için, Adalet için” dedi. Ahmet Şık “dokunan yanar” dedi. Ben de bir şeyler haykıracağım eblette. Ama düşün şimdi bak, Avcılar Ambarlı’dayım ben, apartmandan çıkıyorum eller kollar tutulmuş tabi. “Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır, ama tek bir karanlık vardır. Bu karanlığı dağıtacağız” diyorum. Tısss… Allahın kulu yok. Polis vuruyor kafama; “La olm manyak mısın?” Verecek cevabım yok. O yüzden beni almayın sayın savcılarım. Sayın liderim Erdoğan, nolur yaaağğ?!
“Aziz Yildirim istifa” diye bagir.
O degil de bu Ergenekon dalgasi ilk ciktiginda “belki cidden derin devleti cozecekler, hemen muhalif olmayin” diyordum. Goz gore gore yaptigim aptalliktan dolayi utaniyorum resmen. Bu konuda kime muhalefet ettiysem tek tek ozur dilerim.
Olm tepedeki resim bomba yalnız, yataktan devriliyordum gülmekten…
Ağam haklı, “AZİZ İSTİFA” diye sesin çıktığınca hönkür. Ha, ben gene senle selamı sabahı keserim gözaltına gidersen, ama olsun. En azından içimden aferin derim, ama evimde bile sesli söylemem yine de…
Dea kim la ?
böyle puşt gibin, ibne gibin… 🙂
Aziz istifa çok ağır, “Come Back Taurasi” falan olabilir.
O değil de, Adnan Polat’ın Zekeriya Reis’i kulübe üye yapmasına kaç puan?
Olm evde “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabı var, demin kitaplıktan kitap seçerken gördüm. Şimdi ben bunu okusam suç oluyor mu, olmuyor mu?
Bir bilen ” Evinde bulundurman yeterli”