düşmek

Salına Salına

Salına Salına

Cuma yorgunluğu… Seni eve götürecek otobüse kalıbı bırakmışsın. Artık eve ulaşmaya dakikaları sayıyorsun, miktarı az değil bu dakikaların, ama elbette bitecekler ve sen eve ulaşacaksın. Belki bir duş alırsın, sonra geçersin ekranın karşısına, biraz zaman geçirirsin, geceyarısı olur, kalıbı yatırırsın yorganın içine, haftanın yorgunluğunu gırtlaklarsın saatlerce… Kafanın içinde düşünceler, küçük mutluluklar… Küçük mutluluklarla yetinmeyi bilenler için küçük umutlar…

Düşme halleri

Düşme hissinin ilk nasıl bir şey olduğunu ilkokul yıllarında anlamıştım. Kötüydü. Midede burkulmalara neden olan sıkıntı, gerginlik, korku. Sınıftan bir kaç arkadaşla birlikte yeni yapılmakta olan otelin avlusuna yığılmış vaziyette bırakılan inşaat kumuna 7-8m atlamak ne kadar eğlenceliydi demiycem elbette. Çünkü benim için değildi kesinlikle. Sadece “Oğlum erkek adam atlar”, “Ya sen bizden değil misin? Tarzı cümlelerdi beni o boşluğa kendimi bırakmaya iten.