Fasulyeden halı saha maçları-1: Adamın “gol” diyor…
Bu cümle kalıbını bilmeyen yaşıtımız yoktur sanırım. Gazozuna oynadığımız mahalle maçlarının beylik cümlelerindendir. Rakip takım oyuncusu pataküte hücumdan sonra bizim kaleye gelir, topu da ağlarımıza -ne ağı lan mahalle maçında?- gönderir. Bir sevinç yumağı oluşturup, “nasıl da koyduk” makamından bir türkü çığırırken tam da o sırada bir karışıklık hasıl olur ya da oldurulur, “ne golü lan, taşüstüydü” denir. Rakip takımın fuleli forveti “kabak” gibi gol olduğunu iddia ederken, biz savunmacılar da Fifa yönetmeliğini yemiş, bitirmiş bir eda ile golün geçersiz olduğunu söylemekteyizdir. Tartışmanın hiçbir yere varmayacağına dair güçlü bir kanı oluş(turul)urken tam da o sırada şerefsizlik derecesinde dürüst bir arkadaşımız çıkar, kısık ve ezik bir ses işitilir: “evet, goldü…” İşte havanın gerçekten de karardığı an, o andır.
Çocukluğumuzun derinliklerinde büstünü diktiğimiz bu “Adamın gol diyor” kavramını yaşatmak için yıllar sonra bir halı saha maçının orta yerinde buldum kendimi. Futbolla bu kadar içli dışlı olmama rağmen bu top denen merede hükmedemediğimden mütevellit sahada değil de tribünde olmayı daha çok sevmişimdir her zaman. Ama top tekmelemek de özleniyor be kardeşim. Nasıl özlenmez?
Bir Cumartesi sabahı (sabah dediğime bakma nerden baksan 5-6 maçı yapıyoruz da yeni uyanmışım napiim?) Beyazıt’ta bir halı sahada toplaşıyoruz çoğunluğu FasulyedenKom’la haşır neşir ve tamamı Fenerbahçeli bir güruhla birlikte. Klasik satışlar gözlerden kaçmıyor tabi. Enine geniş ama o kalıba çük kadar “sözünün eri mayası” çalmış olan mercutio, şimdiden Fasulyeden terminolojisinde yer etmiş “ben size tamam bakarız demedim mi?” bahanesini çalıyor kulaklara maça 5 kala aradığımızda. “Lan dünyanın hangi lisanında tamam bakarız demek, ben gelmiycem manasına geliyor?” diyoruz demesine de, kime diyoruz heyyyy?
Neyse efendim, zaten bu satışı tahmin etmek hiç de zor olmadığından dolayı tedarikli gelmişiz. Saha kenarında “Tosun” bekliyor, “soyun, oyundasın” diyoruz. Ama Tosun’un futbol oynamak kavramına ne kadar uzak olduğu soyun komutunu yanlış anlamasına müteakip meydana çıkıyor.
Maç bir şekilde başlıyor. Kıran kırana geçeceği hepten belli. Ama ATBS’nin yeşil bir saha, yuvarlak bir top görünce, hele bir de rakip olarak karşısında beni bulunca tam bir Futbol katili olacağını sezemiyorum önceden… Halısahayı bilenler için söylüyorum, duvar dibindeki çizgiden rakip kaleye doğru, ulaşabileceğim maksimum hıza erişmiş olmanın verdiği şaşkınlık ve bir o kadar da huzurla akarken, kafamda izleyenlere keyifli anlar yaşatmak adına nasıl bir hamle yapsam diye tartarken, bu futbol katili ATBS bana arkadan sallıyor mu tekmeyi? Resmen sallıyor yahu. Ben bu maksimum hızın da verdiği karmaşık duygular içinde kendimi yerde buluyorum. Yere düşen her oyuncu gibi çevremden biraz olsun “lan bişi olmadı, dimi?” ilgisi bekliyorum, ama nerde? Futbol katili ATBS başta olmak üzere herkes kahkahaya boğulmuş, sahanın içinde bana soykırım uygulanmasına seyirci kalıyorlar.
Hani çıksam yarın öbürgün “bu Sivaslılar biz Likyalılara soykırım uyguladı, bacağım mosmor gezdim iki gün” desem kesin Nobel alırım, o derece… Tabii maçın hakemi bellediğimiz igor maça geç kalınca kırmızı kart ile cezalandırılması gereken pozisyonların bir türlü önüne geçilemiyor.
Bu arada yazının girizgahına malzeme olan “Adamın gol diyor” ağacından bir meyve koparıp yiyorum. Rakip oyuncunun elle kestiği golüme, gol değil penaltı diyen zibidilere o kolun içerde olduğu gerçeğini tokat gibi vururken, kolun sahibi de aynen senaryoda yazılı olduğu gibi “evet, içerde dokundum, gol” diyor. Ee oldu mu sana “Olm baksana adamın gol diyor” mizanseni? Oldu…
Neyse efendim, ATBS denen kasap beni sahanın muhtelif yerlerinde tekmeledikten sonra gazabımdan korktuğundan olsa gerek, kaleye sığınmanın en doğrusu olacağına kanaat getiriyor, ben de rahat bir nefes alıyorum.
Maçın geneline gelince, her iki takımda da maça çağırdığımız yeni arkadaşlar var, nasıl oynarlar bilmiyoruz. Tam bir kapalı kutu yani. Ee rakip takımın kapalı kutuları, bizim takımın kapalı kutularını kutu kutu pense oynamaya gönderirken, kalemize hücum etmekten geri kalmıyorlar, neticede bizden 1 fazla sayıda golü yazdırıyorlar hanelerine. Açık kutulara hiç değinmeyeyim isterseniz.
Yeniliyoruz yenilmesine de bunu burada noktalayacak değiliz, rövanş teklif ediyoruz, kabul etmekte direniyorlar.
Dea: Basket oynayalım futbolda çıkmıyorsanız?
Dea iç ses: Lan adamların boy ortalaması 1.90, ne basketi, manyak mısın?
Rakip takım: Ooo basket mi? Her türlü koyarız.
Dea: Yok lan basket demedim ben, misket dedim misket… Hehe var mısınız lan misket oynamaya?
İlker: Bowling oynayalım mı?
İso: Hahaha, olm ne diyorsun? Harcarız…
İlker: Kaç puan yapıyorsun, söyle bakiiim?
İso: Ne puanı işim olmaz benim puanla, strike yaparım ben, “Strike İsmail” derler bana… Hiç duymadın mı?
-hahahaha, hala gülüyorum aklıma geldikçe-
Dea: Lan hadi dağılın… Uzadıkça uzadı yazı, kollarım ağrıdı…
Bayanlar halı saha ligi mi desem, skora bakıp Dea için yaşama sevinci futbol turnuvası mı desem? Ne desem bilmiyorum ki. Çıkar kramponları giy bale papuçlarını aslanım.
Sonra vay efendim Türk futbolu neden gelişmiyor? Gelişmez tabi avrupada 3 yaşında veletler tekmeye kafa sokup oynarken, bizim dea ve türevleri pamuk prenses hassasiyetiyle yaklaşıyor olaya.
Bitmişiz biz mirim peeeeeeeeh…
+1907 geyiği yapasım geldi o derece hak verdim atbs’ye. Yazı özünde güzel evet top oynayalım güzel de oluyor devam edelim. Ama çok çarpıtılmış yahu abooo…
aksaray metrosu diyorum, yapılan itiraflar diyorum, sonra da bu 180 derece tornistanlara anlam vermeye çalışıyorum, veremiyorum…
Komşumuz yaşlı teyzelerin, dedelerin ” oğlum yukarıda oynayıverin yeter yaaa ” demesini, iki taş parçası yerine zemin kattaki camları, üst komşunun arabasına vurmayı, yenilinceki asabiyeti, galip gelinceki o mutluluğu, ANNE’mizin ” Oğlum su gibi olmuşsun bak hasta olcan çabuk gel ” demesini çook özledim çook..
Olm reşo kız oyunu deilki bu eve gittiğinde ayaklarında morarıklık yoksa maç oynadın demezler adama.Ulan top oynadığımız bahcede ki kapıcının kıralan 10. camından sonraki yüzü aklıma geliyoda harbi özlemişim çocukluğumu
“top teklemek” nedir lan diye sordum kendime saatlerce ama sanırım dea kişisi orada “top tekmelemek” demek istemiş…
düzeltildi,
tenkyu veri maç.
Şu kadar yazılmış, kaleciden bahseden yok. yazıklar olsun kurtardığım penaltı.
ondan da sen bahset olm, her şeye ben yetişemem ya 🙂
futbol katili atbs.bir de “ne faulu” demesi kaç aydır gözlerimin önünde.. maçtan aklımda kalan ise bi ara 3 kişi yerde oldugumuzu hatırlıyorum o kadar… böyle fairplaysi bir maçtı vesselam.
bir de şekil “sert” vardı onu da es geçmemeli. rakencok için yaptırdığı alevli burn dövmesi sanki hipnotize edercesine bilerek giydiği kapri sayesinde bakışları üzerine topluyor , “kız olsam her şekil …” cümlesini söylettiriyor neredeyse. zaten amaçta o…
aldığımız duyumlara göre çatalda ve bikini bölgesinde de dövmesi varmış bu sert(ğ) erkeğin…
birdaha ki maça yazarız onların şeklini…