Güneş Yolu – Likya
Ne uzak ülkeleri işgal ettiler, ne de yakıp yıktılar. Hiçbir zaman utanç verici kazanç istekleri olmadı. Tek istekleri atalarından kalan bu topraklarda barış içinde yaşamaktı. Yaşam kendine has dengesiyle sürüp giderken, yüksek dağların zirvelerinden Akdeniz uygarlığına vuran ışıkları binlerce yıl sonra bile yanmaya devam etti. Ve yazı hep yanında taşıyan güneş yağmur bulutlarını ardında bırakıp tutkuyla ışıldığında Likya’ya yolu düşenler buraya “Güneş Yolu” dediler.
Xanthos ırmağı kenarına kurulmuş akropolü ve çepeçevre surları ile korunaklı bir başkent olan Arna, bölgenin tümüne hakim bir tepe üzerinde stratejik öneme sahipti. Aynı zamanda Likya’nın kültürel ve dini merkezi olma üzelliğini taşıyan şehir, daha önceleri doğudan gelen Persler tarafından işgal edilmişti. Şimdi ise tehlike yüzünü batıdan gösteriyordu.
Roma İmparatorluğu, Sezar’ın ölümü ile siyasi bir bunalım yaşarken taraflardan biri olan Brütus destek kuvvet toplamak üzere Likya’nın başkenti Arna’ya doğru yola çıktı. Bu ziyaret daha önce Roma ile herhangi bir sorun yaşamamış olan Likyalı’lar için tehlikeli bir hal alıyordu. Arna bu saldırıya karşı hazırlanmalıydı.
Romalılar gelmeden yapılması gereken ilk şey kenti terk edecek olan aileleri seçmekti. Bu ailelerin görevi savaş başlamadan önce kuzeye gitmek ve savaştan sonra geri dönüp, şehri küllerinden yeniden yaratmaktı. Böylece Likya kültürünü sonsuza dek yaşatabilirlerdi.
Düşman kalyonları Likya kıyılarına yaklaşırken, Arnalılar surların etrafına hendek kazmaya başladılar. Brütus kente en yakın kıyıda karaya çıktığında, askerlerine Arna’nın surlarını görene kadar ilerleme emri verdi.
Brütus, Antonius ve Cassius’e karşı kullanmak için Likya’dan 150 talent ve birliğin bütün gemilerini talep ediyordu. Önceden elçiler gönderip zorluk çıkarmadan Arna’yı teslim etmelerini istedi. Arna red cevabı verdiğinde, saldırı başladı.
Bir sabah uyandıklarında ovayı birkaç araba ve savaş aracı dışında bomboş bulan Arnalılar, olanları anlamak için Arna’nın kapısını açtırıp ovaya indiler. Arabaları ateşe verdiklerinde bunun bir tuzak olduğu anlaşıldı. Romalılar ormana saklanarak geri çekildikleri izlenimini vermişlerdi. Öncü birliğin kente dönecek vakti yoktu, kapı çok geç olmadan kapanmalıydı.
Gergin bekleyiş sürerken, yakın şehirlerden bir Likyalı, Romalılara kente girebilecekleri gizli bir dehliz gösterdi. Bir grup asker bu dehlizi kullanarak içeri girmeyi başardı, ancak sayıları şehri almak için yeterli değildi. Kapıyı açmaları gerekiyordu. Likyalılar kapıyı taşıyan halatları kestiler. İçerdekilerden haber alamayan Romalılar, önceden tahrip ettikleri surlarda delikler açarak şehre girmeyi başardılar.
Kent düştü… Ve Arnalılar ellerinden gelen son şeyi yapmaya koyuldular. Ne bir esir, ne de tek bir ev düşmana teslim edilmeyecekti. Bu kez kendilerini beklendiği dost mekana ulaşan bir seyyah gibi karşıladıkları ölümün kollarına attılar ve kendi elleriyle yaptıkları şehri, yine kendi elleriyle ateşe verdiler. Çünkü tarih sayfaları hiçbir Likyalı’nın esir düştüğünü yazmamalıydı.
Brütus, askerlerine saldırıyı durdurma emri verdi ve kurtarılan her Likyalı başına ödül vaadetti. Şehrin dört bir yanında barış çağrıları yapılıyordu. Buna rağmen sadece 150 Likyalı asker kurtarılabildi. Derin bir yas içinde, alevler arasındaki kentlerinin kül yığınına dönüşmesini seyreden, ölülerden daha cansız duran esirlerin gözlerinde uslarından silemedikleri bir acının öyküsü okunuyordu.
O günden sonra Arna bir Roma kenti oldu. Şehir yeniden yapılandırıldı ve yaralar sarıldı. Antik çağın sonlarında depremlerin yerle bir ettiği Likya, 9. yüzyılda Arap istilasından sonra 1000 yıl boyunca unutuldu.
Ancak güneşin her doğuşunda ışık ülkesi etrafını aydınlatmaya devam ediyor. Akdeniz kıyılarından bütün dünyaya…
Hazırlayan: Uğur Erbaş / Seslendiren: Rutkay Aziz
Bir kaç yazıdır bir başkadır benim memleketim yazışar gözden kaçmıyor. Aramızda sadece torosların olduğunu unutma. Beni sıcak kıyılara indirme.
Sizin memleketten ümidi kestim verdur, özüme dönücem, devrimi yerelden baslaticam… önce evden başlayacağım; sonra köye, ordan ilçeye, ile ve tüm türkiyeye… yıkılacak ılımlı islamcıların yalandan demokratik salatanatı 🙂