Her şey dahil sendikacılık
Türk sendikacılığı ile ilgili olarak çok sık tekrarlanan, artık bir klişe halini almış, toplumun ortak kanaati gereği ortaya çıkan bir tespit vardır. “Ulan sizi oraya koyan işçiler 3 kuruş için canını dişine taksın, siz onlardan kestiğiniz paralarla Mercedes’e binin, şerefsizler” Yine geçenlerde Hak-İş Başkanı’na 340 bin TL’lik Mercedes alınması durumu vardı ki, hani nasıl bir midesizliktir bu adamlardaki, nasıl bir yüzsüzlüktür aklım almıyor. Nasıl bakıyorsunuz o işçilerinizin yüzüne be abicim? Neyse, bahsedeceğim konu makam arabaları filan değil, zira bu konuda kelam etmeye bile gerek yoktur zannımca. Makam arabaları olayını kanıksadığımız için daha trajikomik bir detaya göz atalım.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun yıllık katılım toplantısı Cenevre’de gerçekleşmiş. 132 milyon işçinin bulunduğu Çin Halk Cumhuriyet’inden 14, sendikalaşma oranı %82 olan İsveç’ten ise sadece 6 kişinin katıldığı toplantıya Türkiye’den 46’sı işçi temsilci olmak üzere, toplam 82 kişi iştirak etmiş. Kamu-Sen’den 5, DİSK’ten 2 kişinin katıldığı toplantıda ağırlık Türk-İş ve Hak-iş’e ait. Hatta Türk-iş katılımcılara günlük 500 dolar harcırah vermeyi, 5 yıldızlı otellerde konaklama ayarlamayı da unutmamış. Elbette işçilerden kestikleri aidatlar üzerinden ödeniyor bu masraflar. Ne sandıydınız?
Ha insan diyor ki, eğer sendikalaşma için, işçi hakları ve sorunları için kelam edeceklerse, uluslararası areneda fikir telakki edeceklerse gitsinler, konuşsunlar, toplantılara katılsınlar, bilgilensin, bilgilendirsinler ve ülkelerine dönsünler. Otel de feda olsun, harcırah da… Gidip orda krallar gibi yaşamalarına bile razıyım.
Lakin o da olmuyor ki anasını satayım. Sadece Bakan Dinçer ve Türk-İş Başkanı Kumlu’nun konuşma yaptığı toplantıda komite listelerine ismi yazılan hiçbir Türk temsilci toplantılara katılmamış, konuşma yapmamış. Zaten bu katılımcılardan hiçbirisinin konuşacak ya da konuşmaları anlayacak kadar İngilizce’si de yokmuş. Eee Türkçe tercüme de olmadığı için, haliyle Cenevre gezisi güzel, turistik bir geziden öteye gidememiş.
Nereye getirmeli şimdi lafı? Sonuç paragrafına nasıl girmeli? “Olacak O Kadar”dan öğrendiğimiz kör gözün parmağına anatema mı çıkarmalı? Bu ülkenin her bir kademesi çürük arkadaş. Mesele politikacı, siyasetçi, ıvır, zıvır değil. Mevzu bu toplumun her bir bireyinin, her bir güruhunun, her bir sınıfının midesizliği, yüzsüzlüğü, iki yüzlülüğü… Bir an “Bu ülke nasıl çatırdamıyor, nasıl çökmüyor. Aklım almıyor” diyordum içimden de, Osmanlı son yüzyılına girerken de “lan ne zaman çökücek bunlar acaba” diye Boğaz’ı seyreden batılı sefirler aklıma geldi, susuverdim.
bu yazi neden tribun kategorisinde ki, anlamadigim bir ironiyle mi bezeli yoksa 🙂
Hata olmuş, düzelttim Ağam.