İzan ve değirmen taşı
Fakülteye ilk girdiğimiz günlerde, okumak değilde anlayış kabiliyetine sahip olmanın, fazilet, eşşekte semer farkının değilde semerde eşşek farkının önemli olduğu konusunda rahmetli Ordinaryüs Profesör Sulhi Dönmezer Hoca takmıştı bu küpeyi kulaklarımıza.
“İzan nedir bilir misiniz çocuklar ?”diye sorarak başlamıştı hikayeye.
Zamanın birinden döneminin en önemli kahinlerinden sayılan bir bilge yaşarmış. Bu kahinin meziyetlerinden etkilenen bir baba, oğlunun elinden tuttuğu gibi çıkagelmiş bir gün. Kahin demiş, eti senin kemiği benim, ilminden irfanından evladım da nasiplesin. O da senin gibi yüce bir bilge olsun. Geleceğe dair havadisler versin bizlere.
Olur demiş kahin. Git ve ben çağırana kadar gelme sakın.
Aradan uzun yıllar geçmiş. Kahinden ne bir ses ne de bir soluk. Adamın oğlu içinde geçerli bu sessizlik elbette. Yine bir gün umutsuzca haber bekleyen babanın duaları kabul olmuş. Beklenen çağrı gelmiş nihayetinde. Olabilecek en kısa sürede yanlarına ulaşmış.
– Kahin oldu mu? Oğlum da artık bilgelerden bir bilge mi?
Kendin öğren diye yanıtlamış kahin ve adamın avucunun içine bir yüzük koymuş.Elini arkanda tut ve oğluna sor bakalım bilebilecek mi? diye eklemiş.
Bi süre sonra baba ve oğul başbaşa kalmış. Adam sormuş.
– Ey oğul ne var avucumun içinde?
Genç usulca kitabını açmış, gökyüzünü kendine has aletlerle incelemiş;
– Yuvarlak bi şey babacığım demiş.
Adam sabırsızca;
– Tamam da ne?
Genç tekrar kitaplarını karıştırmış,göküyünüzü güneşi yıldızları gözlemiş.
– Yuvarlak ve ortası delik bir şey babacığım
Adam artık daha da sabırsız bi şekilde,
– Tamam da yavrum evladım ney bu? yuvarlak ve ortası delik olan şey?
Yine aynı işlemler gerçekleşmiş sırasıyla. Kitaplar kurcalanmış, yıldızlara dair gözlemler yapılmış. Adamın heyecan dolu bakışları arasından genç mutlu ve kendinden emin cevap vermiş.
– Değirmen taşı babacığım.
Velasılı kelam izan sahibi olmalı efendiler.