Kameraman Türk polisi
Polis kamerası diye bir hadise var. Tam emin değilim, üzerine uzun uzun düşünmedim ama, sanırım yapılan bir operasyonla ilgili olarak kamuoyunda yanlış bir izlenim oluşursa, misal “polis orantısız güç kullandı” derlerse, Celalettin Cerrah ya da halefinin, selefinin, yedi düvelinin çıkıp “Hayır efendim bakınız görüntüler burada, gayet orantılı, hatta altın oran için müthiş bir özen gösterdik” demesine yarıyor bu kameralar.
Misal olaylı geçen son 1 Mayıs’ta tam da bu hadise vukuu bulmuştu da İstanbul Emniyet Müdürlüğü web sayfasında aslında göstericilerin ne kadar kaka insanlar olduğunu göstermek için sökülen kaldırım taşlarının, saldırılan telefon kulübelerinin filan fidyosu yayınlanmıştı. Süper bir dezenformasyon aracı, görevinin hakkını sonuna kadar veriyor.
Ama aklıma takılan başka bir şey. Şimdi kahraman Türk polisimiz bir operasyon hazırlığında mesela. Farz-ı mahal bir uyuşturucu kaçakcılığı hadisesi var. Makinalı tüfekleri, tasmalı köpekleri, kar maskeleri filan son derece “Amerikan polisi bok yemiş ulan!” karizması ile salınıyorlar. Kapıyı kıracaklar, dalacaklar içeri. Hepsi daha bir sıkı sarılmış silahına, emniyeti kaldırmış, her an mekanı tarayabilirim havasındalar. Ama içlerinden bir tanesi de silah yerine kamerayla ortalıkta fink atıyor. “Nasıl daha iyi bir açı yakalayabilirim acaba?” diyor amirinin soluna geçiyor, beğenmiyor robocopların arkasından süzülüyor, “Hay Allah, ışık da kaybolmak üzere, çabucak girsek içeri” diyor usulca kapıya yanaşıyor. “Ulan bu kaçakcılar makyajsız yahu, bok gibi görünecekler, haha çete liderine bak ekranda bir 20 kilo fazla gösterir bu, rezil oldu salak” filan diyor sürekli.
Kahraman Türk polisi operasyonu başarıyla neticelendiriyor ama Kameraman Türk polisi “Dur bakalım, asıl kurgu çok önemli, batırmayalım filmi masada” diyor. Ben o adamı sevmiyorum işte.