Kapatma davaları ve getirdikleri
Yargıtay başsavcısının açtığı kapatma davası bugüne kadar olan kapatma davaları içinde en kritik karar olarak tarihteki yerini alacaktır. Bunun vicdani muhasebesi bu davanın taraflarını derinden sarsacak kuşkusuz.
Bu davanın o kadar fazla görülen ve görülmeyen sebep ve sonuçları var ki, böyle bir şey ancak bizim kültürümüze özgü olabilir. Yavaş yavaş başlayalım:
Öncelikle başvuru yapıldı, AKP kapatılırsa ne olacak, eğer kapatılmaz ise AKP yoluna nasıl devam edecek? Her iki kararında şu anki durum içerisinde AKP’yi güçlendireceğini söylersek çok fazla yanılmayız. Eğer parti kapatılırsa AKP bugüne kadar en iyi yaptığı işi yapar ve mazlum rolünü çok daha güçlü oynar. Gelecek yerel seçimlerde veya olası bir erken seçimde ezilenin yanında olan Türk halkına istediği senaryoyu verecektir AKP kurmayları. Bu senaryo uygulandığı zaman bunun için RTE gibi karizmatik bir otoriteye de ihtiyaç kalmayacaktır.
Gelelim diğer sonuca; eğer AKP kapatılmaz ise bunun sonuçları 22 Temmuz’dan bu yana farklı söylem ve eylem içine giren AKP kurmayları için inanılmaz derecede kuvvetli bir meşruiyet olgusu ortaya çıkartacaktır. Bu temel dayanak noktası aldıkları % 47 oyun, kendi tabirleri ile “milli iradenin” kat be kat üstünde olacaktır.
Gelelim bu davanın bir diğer olgusuna. Kapatma davası açılmalı mıydı yoksa biraz daha beklenmeli miydi? Hatta ve hatta Vural Savaş’ın dediği üzere AKP çoktan kapatılmalı mıydı?
Parti kapatma davaları benim görüşüme göre hiçbir zaman kapatmaya neden olacak sorunu çözmeyecektir. Biraz da şuna benzetiyorum. Adamı vuruyorlar, doktor geliyor, kurşunu çıkartıyor. Sonra diyor ki “hadi bana eyvallah!!” Sonrasında ne olacak, yara iyileşecek mi, kapanacak mı, yan etkileri nelerdir diye düşünen, kafa patlatan birileri yok. “Ben çıkarttım kurşunu, yerken nasıl beni ilgilendirmediyse çıkarttıktan sonrası da beni ilgilendirmez” der gibi bir anlayış var.
Şuraya varmak istiyorum; demokrasilerde özgürlük vazgeçilmezdir. Ama özgürlüğün de olmazsa olmazı eşitliktir. Yani eşitlik olmadan özgürlük olmaz. Bir parti özgürlük adı altında eşitliğe aykırı hareket ediyorsa zaten hem kendisiyle, hem de kendi özgürlük anlayışı ile çelişir. Bugün AKP’nin yaşadığı bu tür bir çelişkidir.
Öte yandan hukukun yanlış yorumlanmasından dolayı hukukçular tarafından yaratılan bir çelişki var. Hukuk devleti korunacak derken kullandıkları takdir hakları hep otoriteleşmeye yönelik olmakta. Akılcılık değil, baskı ve yasaklama ön plana çıkartılmakta.
Şahsi görüşüm bir kapatma davası açılmamalıydı. Olası bir kapatma kararı bu olaya hiçbir çözüm getirmeyecektir. Ama dava açıldıysa çıkan karar kesinlikle kapatma olmalıdır. Olası kapatma kararının, kapatılmama kararından daha az zararı olacaktır. Bu tartışılabilir, fakat kesin olan çıkacak kararın topluma hiçbir çözüm anlayışı kazandırmayacağıdır. Bu kaos devam edecektir ve bugüne kadar iki yanlıştan bir doğru çıkmamıştır.
Ne özgürlük adı altında eşitliği bozan, kendi inancını topluma baskı unsuru olarak dayatan AKP’den , ne de hukuku insan haklarına dayalı bir şekle değil, otoriterleşmenin, yasaklamanın dayandığı bir temele oturtmaya çalışan hukuk anlayışından bugünkü yaşadığımız ülke topraklarına bir fayda çıkmayacaktır.
Cumhuriyet dönemi Türkiyesi’nde M. Kemal’in gerçekleştiremediği 2 ülküsü vardı. Birincisi toprak reformu, ikincisi çok partili siyasal hayata geçiş.
İşte bugün yaşadığımız en büyük sorunlar bu 2 temel eksen üzerinde yaşanmakta. Bunun yansımaları yargı-siyaset çatışmasının ana maddesi. M. Kemal’in tek mirası akıl ve bilim iken, toplum olarak onun isteğinin tam tersini uygulamaktayız. Ne M. Kemal’e saldıranlardan, ne de kendisini Kemalist ilan edip M. Kemal’e sığınanlardan bize çok fayda gelmeyeceği kanaatindeyim. Eylemleri ve söylemleri ortada olan bu insanı her yapılan işe ortak etmek onun en büyük manevi mirası olan AKLA aykırı…
Gerçekleştiremediği toprak reformunun sonucu bugünkü HEP, DEP, HADEP, DEHAP ve önümüzdeki günlerde olası bir DTP kapatılması olarak karşımıza çıkacak. Zaten bu sorunun sadece siyasal mücadele boyutu.
Gerçekleştirdiği fakat kendisinden sonra gelenler tarafından devam ettirilemeyen İslam dini ve demokrasi reformu, 1946’dan ve özellikle DP iktidarı ile başlayan karşı devrimin yarattığı siyasal İslam neticesinde Refah, Fazilet ve olası bir AKP kapatması.
Sonuç olarak AKP’nin kapatılması sorunu çözmeyecektir. Bilmem kaç bilinmeyenli denkleme bir bilinmeyen daha eklenmesinden ibarettir. Toplum içindeki ayrılıklar fazlalaşacak, kutuplaşmalar artacaktır. Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir. Zaman irtica ve otoriter düzenle mücadele zamanıdır.
Hoşgeldin abi 🙂 Kusura bakma, geç gördüm biraz yazıyı.
Mazlum rolü ile ilgili bir şey söyleyeyim: Dünyanın en güçlü mazlumu RTE’dir bana göre. Yok böyle bir manipülasyon!
Hoşbulduk:)
Yazıyı başvuru yapıldıktan sonra yazmıştım. Davanın tek sonucu son paragrafta dediğim üzere kutuplaşma olacağıydı. Aradan çok fazla bi zaman geçmeden gözaltılar geldi. Bakalım neler olacak onla da ilgili bi yazı yazdım ama yayınlayıp yayınlamamak tercihi fasulyeden ahalisinde:)