Kara Cuma
Cuma günleri ne tatlı, ne şeker, ne sevimli günlerdir değil mi? Öğrenciysen haftayı ödev, proje, bir ton ıvır vızır şeyle geçirmişsindir; çalışıyorsan sinir, stres, uykusuz sabahlar, müdürden azar işitmeler daha bir gerçek, daha bir can sıkıcı bir ton sıkıntıyla. Ama Cuma geliverince o an için upuzun olacakmış gibi gelen yerine ve kişisine göre bol uyku, belki bol eğlence, tembellik, miskinlik, adeta cennetten bir köşe tadında haftasonuna ramak kalmış bir hissiyat… Lakin kazın ayağı her zaman öyle değil.
O sevimli Cuma günündeyim… Ölümüne yoğun, yorucu günü devirmiş, saati 17:00’yi kadar getirmişim, seans bitmiş, rahatlamışım. İşten çıkıp eve gitmeme, televizyon ve bilgisayar başında miskinlik yapmama ramak kalmış yani. Hoopp bir telefon geliyor ATBS’den. “Kartvizitim nerde?” diyor her zamanki orgenaral sesiyle. Kem küm, daha hazır değil, falan filan derken program belli oldu. İş çıkışı Şişli’ye, hazretlerinin bürosuna gideceğiz. Neyse, tamam diyorum, Cuma trafiği var zaten. İftarı orda yapar, sonra metrobüsle püfür püfür giderim evime.
Di mi, di mi, di mi…
İlk kırılma servis seçimiyle başlıyor. Mecidiyeköy servisini soruyorum, yer yok. Ki zaten saatler alır onun gitmesi. En temizi 4. Levent’e uzanıp metroyla çufçuflanmak. Güzel plan. 4. Levent’ten geçen bir milyon tane servis var. Ama ben daha önce birçok kez kullandığım, şöförünü tanıdığım Beşiktaş servisini seçiyorum. Güzel seçim.
Atatürk Oto Sanayi’nin ordan kıvrılıp Harp Akademilerinin karşısından trafiğe karışacağız. Sanayi Mahallesi filan derken, hopp 4. Levent’teyiz. Olmalıyız. Ama değiliz. Servis güzergahını değiştirdi anasını satayım. İstinye Bayırı’ndan Ayazağa filan, hiç görmediğim garip bir mahalle, ordan Etiler’e çıkıyoruz. Diyorum ki Ehh Zincirlikuyu’dan geçecek nasılsa, ordan atlarım metroya. Lakin bu Etiler tarafında daracık sokakları olan tripleks villalarla çevrili mevkiide trafik kilitleniyor. Nispetiye Caddesi’nden çıkıp, Zincirlikuyu’ya doğru yol alırken saatler geçiyor tabii.
Tam ohh be kurtuldum derken ATBS arıyor “nerdesin?” diye. Diyorum ki servisteyim trafik var, “haa” diyor “servisteysen inme” İnme mi? Nasıl yani inme? Napiim lan inmeyip de. Meğer paşanın işi çıkmış, beni Avcılar servisinde sanıyormuş. 4. Leventten geçerken ineceğimi filan. Yok abi, Zincirlikuyu’dayım, Beşiktaş servisi bu. “Haa o zaman geri dön!” Ne? Geri dön mü? Nasıl dönülür lan burdan geri?
Diyorum ki, olum dea, Zincirlikuyu’dan metroyla Mecidiyeköy, ordan metrobüsle Avcılar. Ha gayret koçum. Metrodayım, Mecidiyeköy tarafında tıklım tıklım insan. Bekliyorum 3-5 dakika. Bir tane geliyor ama içeriye girmenin imkanı yok. Binemiyorum. 3-5 dakika sonra diğeri, yok ona da binemiyorum, sonra diğeri, haydaa ona da binemiyorum ki?!
Saate bakıyorum 19:15. Metro böyleyse metrobüs nasıldır kimbilir diyorum birdenbire. 19:45’te işyerinden yine servisler hareket edecek, TEM’den Avcılar’a basmak ne kadar güzel bir hissiyat. Di mi? Değil be abicim, çok salak bir fikir bu. Ama henüz farkında değilim. Zira yorgunluktan, yanımda taşıdığım 40 tonluk SPK kitabından bunun farkına varmam pek kolay da olmuyor. Hoop, hemen diğer tarafa, 4. Levent iskimatine yöneliyorum. O yöndeki metro nispeten daha boş, iniyorum 4. Levent’te. Dolmuşa atlıyorum, istikamet Maslak. Sanayi Mahallesi’ni geçeceksin, hoppp şirkettesin. Değilsin be gerizekalı Dea, değilsin. Trafik var lan, deli gibi. Neticede 19:45 servislerini de kaçırdığımı farkedip geri dönüyorum. İstikamet tekrar 4. Levent, ordan Mecidiyeköy. Yine tıklım tıklım. Ama katlanılabilir. Mecidiyeköy’e atıyorum bünyeyi. Metrobüs’e doğru yürürken farkına varıyorum, “lan bu meret artık Zincirlikuyu’dan kalkmıyor muydu? Ben saatler önce Zincirlikuyu’da değil miydim? Neden binmedim ordan? Neden lan, neden?!”
Kendime küfretmem ve boş bir metrobüs bulmam bir 5 dakikamı alıyor. Boş dediğime bakmayın, nispeten… Kapı önünde, cama yapışık vaziyette seyahat halindeyim. Elimde 45 tonluk SPK kitabı, üzerimde “bugün hava soğuk olacak” adını verdiğim kalın bir polar. Onu çıkartmaya niyetlensem, bir elimde kitap olduğu halde, iki elimle ayakta durmak için çaba sarfettiğim için çıkartamıyorum. Metrobüs kliması sıcak üflüyor püfür püfür. Ter akıyor heryerimden tırıl tırıl…
Burda bir parantez de bu sıcacıkk otobüslere açmak lazım. Tamam süper bir hadise, dübürümüz donmamış oluyor ama abartmamak lazım sanki. Hani yaz sıcağında buz gibi olsun içerisi, rahat rahat gidelim. Zira olabilecek en hafif şekilde giyinmişiz. o bile kesmiyor. O zaman napacaksın, vereceksin soğuğu… Ama kışın öyle değil ki, olabilecek en kalın şekilde giyinmiş, kendini soğuğa karşı hazırlamışsın. Ama ne oluyor, otobüse binince veriyorlar sıcağı böğrüne böğrüne pişiyorsun. Tatsız oluyor.
Bu da tatsız oldu. Terler içinde, sıkış tepiş otobüsle geldim Avcılar’a kadar. İftar ve Cuma trafiğini ekarte edeyim diye Şişli’ye gitmek üzere yola çıkan ben trafiğin tam da orta yerine düşerekten Maslak-Zincirlikuyu-4.Levent-Sanayi Mahallesi-4.Levent-Mecidiyeköy-Avcılar seferi yapmış oldum. ATBS kişisine hele, hiç mi hiç değinmiyorum.
Eve geldim ve bu ibretlik yazıyı hazırlamak için oturdum bilgisayar başına. ATBS aradı, Çalıntı arabalarla ilgili bir mevzu varmış, İstanbul Asayiş’e gitmesi gerekmiş, falan filan… Bir yemeğe düzelttik tabi arayı. Bir öğünü daha beleşe getirmiş olmanın huzuru ile yazıya noktayı koyuyorum. Koyarken de ana fikri belirteyim; Cuma günü akşam saatlerinde insanoğlunun beyni bir gram çalışmıyor abi, o kadar sünger vaziyette oluyorsun. Ama bu bile kendine işkence çektirmek için yeterli mazaret sayılmaz. Ayık olun, uyanık olun! İstanbul koca bir derya, ama iki damlasında boğulmayın. Kıymayın gençliğinize.
ulan doymadim kusmaya, buraya da sicratayim;
arkadas sahur oldu, ezan okundu bitti, daha bana yatip uyumak kismet olmadi. isimden nefret ediyorum, artik bundan eminim isimden nefret ediyorum…
Dea tamamdır yemek işi sen biliyorsun tükkanın yerini kop gel en kallavisinden ramazan sofrasına oturtucam seni.
Not: Nerde lan benim kartvizitim. Baktım ne gelen ne giden mail var.
sabah mecidiköyde igorla rastlaştık, adamın ilk cümlesi “atbs satmış seni 350 kağıda” demek oldu. muhabbet sofranızın makara konusu oldum 🙁 sen hala karttasın, vizittesin…
Az mı 350 sen onu bana bi söyle.
sağlam cukka valla. acik konusalim, o paraya ben seni 55 kere satarim 🙂
Muteşem pazartesi başlıklı bir yazı bekliyorum.
Bu bir tekzip yazısıdır:
Detaylarına müsait bir zamanda değineceğim bir günün akşam saatlerine doğru; çorba, karışık ızgara, salata, tatlı ve çaydan mütevellit, ederi 15 ytl’ye tekabül eden bir akşam yemeği ile neşem yerine gelmiştir. Adına Tatlı Pazartesi denmiştir, bu ziyafetin bu kadar erken tecelli etmesi ayrı bi murtluluk sebebidir. ATBS candır 🙂
Bir yemek insanı ancak bu kadar değiştirir tebrikler ATBS sen avukat olmuşun olmuşun maşallah..