Mevsimlik saplantı
Zamanın en kaotik anlarında ve olası tüm sevdalara gebe bilinmez hatta bilinemez mekanların kuytulaştırılmış yerlerinde iki insan olma çabalı varlık tüm yazayazdığım. Zamanın kaotizmi aslında alabildiğince huysuz elimin altında duruşundan. Çünkü hangi kipi kullansam da başına buyruk aslında zaman. Üstelik yalnız sevdaların karşı konulmaz yakıcılığı en alışılageleni yazılmak adına. İnsan olma çabalarını takdirle karşılasa da denizde boğulan babasını bile anafora dönüştürmüş zaman. Bitmek bilmeyen tükenişlerin ardından gülümsemesi ancak yeni doğan bebelere eğlenceli geliyor üstelik.
Yaşamak böylesi bir an pıhtısında en olası sevdaları bile germiş alabildiğine. Birbirini sevmek zorunda olduklarından değil konuşma balonları,salt mutlu olma çabası şeklinde bile yorumlanabilir hatta tüm yükleri.
– Seninle hangi diyaloglarda buluşabileceğiz biz?
– Ne önemi var ki buluştuğumuz yerin,önemli olan buluşmuş olmamız değil mi?
– Bizi bir araya getirebilmek adına uykusuz kalanlara bir açıklama borçluyuz ama.
– Açıklama borçlu olsaydık şu an yapıyor olurduk. Hem sen birazda kendini düşünmeyi denesene.
– Kendimi düşünebilmek adına seviyorum zaten seni. Seni ben yaparak fazlasıyla bencilim zaten.
– Bu aşkıda formülize etmek zorundasın anlaşılan. Ayrıca çıkarların adına sevme beni. Fazla yük bindiriyorsun bana. Sen kendini düşün bende kendimi…
– Hep ben,hep ben! Nedir bu ya. Fazlaca bencil tutumlar geveliyorsun ağzında.
– Kısır döngüye çevirme sevgini. Ayrıca sen kendini sevmeden beni nasıl sevebilirsin ki?
– Seni sevince kendimi de sevmiş olmuyor muyum? Hem neden bu kadar üsteliyorsun gözyaşlarımı.
– Üstelemeye kalksam yalnız sana bağlardım toprak kokularını. Ayrıca neyi,neden açıklamak zorundayız birbirimize.
– Haklı oluşun güzel oluşundan ileri geliyor sanırım zira açığa vurulmadan yaşananlardır en hayale yakın olanlar.
– Tabiki öyle olacak. Beklentilerini öğrenirsem değiştirmeye cebelleşirim kendimi ve seni sevecek vakit bulamam.
– Beni sevecek vakte ihtiyacın olduğunu kim belletti sana?
– Kendime zaman ayırmaya ihtiyacım var çünkü. Beni ben yapan öğeleri bulamazsam nasıl anlamsız cümleler kurabileceğimi düşünebiliyor musun?
– Anlamsız olamaz senin ağzından çıkan cümleler. Yalnızca dağınık görünürler. Buda kimi yerlerde olumlu etkiler yaratabilir.
– Bilimselleştirme aşkımı ve saçmalıklarımı. Belki ben saçma sapan sevmek istiyorum seni.
– Sevdiğin sürece nasıl sevdiğinin neden önemi olsun ki?
– Saçmalıyorsun…
– Sen istemiyor muydun saçmalamayı?
– Ben saçma sapan sevmek istiyorum sevdiğimin saçmalamasını değil.
– Bir dakika ya. Neden benim saçmalama hakkım yok bu dolaylamada?
– Çarpıtma sözcükleri. Özgürlüğüne bu kadar bağımlıysan nasıl aşık olabilirsin ki?
– Aşkın tutsaklık olduğunu parfüm reklamlarından mı öğrendin sen?
– Güzel kokmak için pazarlama stratejilerine ihtiyacım yok benim. Ayrıca aşk yalnızca kendini unutmakla hayatta kalır.
– Sensindir aşkın en somut tanımı nazarımda. Nazar değmemelidir çünkü asla bana bakan gözlerine.
– Ucuzluktan aldığın şiir kitaplarını başkalarına sakla bence,çünkü gayet itici duruyor dudaklarında.
– Nedeni sen olmalısın o halde paha biçilmez şiirlerin. Çünkü benim aldığım en pahalı kitaplarda bile geçmiyordu adın.
– Neden hala soyut dünyalarda bir tur daha bineyim telaşındasın. Realizm diye bir akım duymadın mı sen hiç?
– Neden her gün gördüğüm gerçeklikle yüzleşeyim ki? Gerçeğin en somut şekli bile seni tanımlamaya yetersiz kalıyorsa benim günahım ne?
– İmgelemek zorunda mısın sevdiğin her şeyi?
– Hayır. Bir şeyleri sevebilmek adına imgelemek zorundayım gözümseyebildiklerimi.
– Gerçeği görmeyi dene arada bir. Yinede yapamazsan Balzac falan oku.
– Bende biliyorum elbette gördüğüm gibi yazmayı. Görülmeyeni servis etmek asıl nedenim ve sadece göremediklerimi yaşarım ömr-ü hayatımda.
– İş bu halde tam karşında olduğumu hatırlatmak en acı verici yanı olsa gerek bu diyalogun.
– Karşında oluşum yetiyorsa seni yaşamaya çoktan yozlaştı aşkım. Ve fakat ne kadar yaşanırsa o kadar derinleşmez mi gölgeler?
– Gölgelerin derinliğinin güneşin geliş açısıyla alakalı olmasaydı sevebilirdim imgelemeni ancak yaşanmamışlar orkestrasının şefliğinden bıktı artık bulutlar.
– Yine mi bulut boğumluluğu? Yetmedi mi sana şişirdiğim balonlar salon oyunlarına? Bulutları rahatsız etmenin anlamı ne şimdi.
– Seviyorum çünkü toprak kokusunu en az kokunu sevdiğim kadar. Afrodizyak hasretidir belkide.
– İlaç olmaya ne hacet kapanmayan yaralara. Gel en temizinden bir araba alalım sana,üstelik ne herhangi bir doktoru yaya bırakalım nede ayaklarımızı yere basalım onunla. Basalım gaza olabildiğince acımasız ve koklayalım en ılık yosunların yayılmacılığını. Ardından güzelce uyutalım güneşi ve Ege’nin masmaviliğini örtelim üstüne yorgan niyetine. Sonrasını kırlangıç çığlıklarına bırakalım ve olabilecek en serin ağacın gölgesine ölelim usulca.
– Nereden çıktı şimdi bu yazlıkçı ağzı? Seninle geçirmeli olduğumuz sonbaharlar vardı daha. Sararan yaprakları toplayıp yürüdüğümüz yollara saçacaktık. Bulutların arasından çekip güneşi aydınlatacaktık önümüzü,üstelik ne güneş bozulacaktı bize nede geceleri seni sevdiren ay ışığı. Sonuna doğru baharın sokaktaki bozacı bile hayran kalacaktı seni sevişime. Çünkü her baharın sonunda pencerenin önündeki kuşları içeri alarak nihavent şarkılarla besleyecektim gülüşünü. Gülüşün…bozkır kokulu ve bir o kadarda yalnız,ayrıca baharın sonunu getiren…
– Aşık olmalıyım sana hemen buracıkta;fakat izin vermiyor mevsimlik saplantılarımız.
– Farkındayım isteksizliğinin;ama sen başlattın bu aşkı ilk. Sırf bu yüzden kaybetmeliyim aslında kendimi ve koşarak götürmeliyim seni buralardan.
– Gelemem. Ne kadar acıysa seni sevmek en az o kadar zor burada kalmamak benim adıma. Çünkü nefaset şehrim olmasa sevemem seni gözüm gördüğünce.
– Yapma bana bunu gitmek zorundayım çünkü bu şehirden. Kalamadığım tek yer senin kolların olmamalı. Seni göremeden geçen her şeyi ömür diye nitelendirecek kadar acımasızlaştırma beni.
– Gereksiz aslında serzenişlerin. Katlanmaya mahkumdur çünkü gönül gözün görmediğine.
– Evet,katlanır gönlüm sensizliğe görmedikçe;fakat emin değilim aynı ölçüde katlanır mı seni görmemeye.
– Aşkı lirizme dönüştürmekse amacın sevemem ben seni ömrümün yettiğince;çünkü nihai sonuç insan oluşumdan ziyade erkek egemen toplumun demokrasi fakiri üyesi oluşumdur. Zor olan her kifayetsizliğin sonucunda seni senden uzaklaştırma çabam aslında.
– Al zaten beni ve vur yüreğinin derinliklerine. Arkana bile bakma severken beni çünkü en çelimsizi hayatın arkandadır her zaman.
– Özlemek istiyorum ama ben seni birazda. Her bakışımda deniz görmekten ziyade güneşin battığı yerin değişimi beni çeken aslında.
– Özlemekse eğer derdin zaten yeterince farklı mevsimlerimiz. Eğer değişimse asıl istediğin söz veriyorum değiştireceğim tüm benliğimi.
– Peki ben neyi seveceğim o zaman? Belirsizliğe aşık etme beni. Benim gördüğüm güneş batarken dünyayla uyum içinde hareket ediyor ve ne kadar uğraşsa da kuzeyden batamıyor. Zamanın kontrolünde gelişiyor ufukla güneşin devinimi ve ben sadece bu kontrol mekanizmasıyla nefes alabiliyorum.
– Yapma bunu bana ne olur. El arabalı dondurmacılar zamana yenilmediler bilinenin aksine. Sürdükleri yokuşlarda kendi imalatının altında ezildi hepsi.
– İmgeleme düzenimi. Ben bunu oluşturana kadar kaç kadına ağladım haberin var mı?
– Ağladıklarının yarısına şemsiyeler açtım senin gibi bir bulutun velakin hiçbir gökkuşağına erişemedim bu yolla. Amacım altından geçerek zenginleşmekten ziyade kıyısına küçük bir ev kondurup ömrümü tamamlamaktı gölgesinde.
– Hangi göktür ki kuşağını urgan eden umarsızca. Durmadan doğadan bir şeyler beklemek insanın doğasında mı gizli acaba? Yada bu durumu tasvir edecek ikinci bir sözcük yok mu Türk Dil Kurumunda?
– Fazla mesai yapmalı devlet memurları bu aşkın tasviri aşkına. Doğaya uyum sağlamaya kalkışsak çoktan hayvanlar gibi sevişmeye başlamıştık.
– Tamam işte neresi kötü ki bunun? Ayrıca Darwin şu diyaloga şahit olsa ne derdi acaba?
– Darwin’i karıştırma şimdilik,henüz evrimini tamamlamadı sevgim. Sana kalsa şimdi kaçıncı sigarayı yakardık kimbilir. Nasıl bu kadar ruhsuz olabiliyorsun aşka.
– Ruhsuz olsaydım içgüdülerim olmazdı,nedir aşk dediğin ya. Tanımadığın biriyle sevişme isteği.
– Helal!… Bende içindeki testosteronu ne kadar tutabileceğini merak ediyordum,tam oldu.
– Tutmam gerektiği kadar tuttum aslında ne fazla nede eksik. Ben üzerime düşeni yaptım sıra senin feminel duygularına geldi. Beklentilerin dışavurumsal kaotizmi de diyebiliriz tabi buna.
– Hangi beklentileri dışa vuruyor muşuz sayın kuramsal saplantı?…
– Buda sizin türün ereksiyonu işte. Bir çeşit uyarılmışlık hali.
– Vay be… Çok bilmiş erkek çağın gereklerini fark ederek egemen görüşlerini dogmatik bir tavır eşliğinde ortaya koydu sonunda.
– Bak erkek olduğumu fark ettin birden. Ne güzelmiş gözlerinin hemen altında duran gülüşün.
– Güzel olan gülüşümden ziyade senin bunu görüşün aslında. En yakın evlendirme dairesine gidip ayrılalım seninle sonsuzluğun neresi olduğunu görene kadar.
– Ayrılalım kabul ama asla görmeyelim birbirimizi ötesinde yalnızlığın. Asla katmayalım sevgiye eşdeğer hinlikler.
– Ötesine geçmektir asıl amacı mevsimlerin ve her bahar yazı özletmek içindir aslında.
– Neden ayrılıyoruz biz?
– Çünkü ayrılmak içindir aşık olmak ve herhangi bir aşkı fethedecek kadar yaşadık seninle. İnsan neden sever ki ayrılmayacağını bildiği birini?…