Author: mercutio

Sadece bir rüya

Sadece bir rüya

Sadece bir rüyaydı, geçti yavrum rahatla, bak ben buradayım… Kendimi bildim bileli rahatsız uyurum ve kabuslar görürüm. Küçük bir çocukken annem bağıra çağıra uyandığım zamanlarda bana sıkıca sarılır ve bunları söylerdi. Yaşadığım şeyin sadece rüya olduğunu, gerçekte var olmadığını ve her ne olursa olsun bana sarılarak beni koruyacağı duygusunu aşılamaya çalışırdı. Rahatlardım annem bana sarıldıkça ve olan her kötü şeyin rüya olduğuna inanırdım.

Gün ağarırken

Gün ağarırken kaç sefer, kaç sefer gelir içime oy bilekler kan içinde, gözlerim dalıyor yaralarım tuz içinde, basmışım acıyor dahası var desem ne çıkar? yüreğim yanıyor gidem toz duman içinde, vuram kahpeler devire söz vermişim bir kere ölmeye, sen sarıl gün ağarmaz deme… giden gitmiyor boş yere, söz vermişiz bir kere söz…

80’lerde çocuk olmak

İlkokul çağında eve geldiğinde mecburen köle isaura izlemektir; yaşadığın çevrede herkesi tanımak ve sevmektir; mahallede top oynarken el arabasından dondurma yemektir; evde sadece sobanın olduğu odanın sıcak olmasıdır; artık olmayan boş arsalarda top oynamaktır; ilk futbol maçına gittiğinde stadlarda ışıklandırma sistemi olmamasıdır; commodore 64 ile river raid oynamaktır; istanbul sokaklarında güvenle gezip dolaşabilmektir; televizyonda tek kanal olmasıdır; tonton ailesi, susam sokağı, taş devri, cosby ailesi,…

Kavgam (İnadına)

– Ne yapıyorsun? – Yaşıyorum, sanırım… – Bıkmadın mı? – Bıksam herhangi bir şey değişecek mi? – Aynı şeyleri farklı cümlelerle anlatmaktan bıkmadın mı sen? – Sen soru sormaktan bıkmadıkça ben de bıkmam sanırım… – Ama soru sormak insanı geliştirir, düşünmeye yöneltir. Felsefe böyle doğmuştur ve insanın özüne böyle inilir. – Aferin sana!… – Dar görüşlü müsün? – Ben indim anam derinlere, sıcak, karanlık ve…

Ayrılık senfonisi

Gayet mantıklı aslında ön sevişmeler. Eski Galata Köprüsünden çıkılan yollarda varılan yataklardan halen haber alınamıyor nasıl olsa. Aslında bir mutluluktur ayrılık. “yalnızca” yaşamayı bilenlere sunulabilecek yegane lütuf belkide. Aynı cümlede sevişmek için saatlerce dil döker insanlar ve sonu bulunur mutlaka yaşanmışlıkların failinin.

İmgeli harikalar kumpanyası

Ziyan oluveriyor en çelimsiz günlerde yalnızlık ve sabaha kadar uyuyan mum ışığı güneşle dans etmeye uğraşıyor. Çünkü en bıkkınsal yanı iklimlerin birbirlerine naz yapması aslında. Olabilir yada olmayabilir; işte Sheakspeare sadece bununla hatırlanıyor artık. Düşün ki; artık alt katın demirlerine tırmanarak pencereden sana duyamayacağın kadar yüksek sesle şarkılar söylemem bile kar etmiyor. “a” bile saygıdan şapkasını çıkarıyor senden bahsederken ve sen hala benden yansıyan ışıkla…

Gitme!

– Gitme… – Olmaz…Olmamalı yada. – Neden? – Eyleme ihtiyacım var benimde. Bana sadece gitme diyorsun. Peki sonrası… – Çözebiliriz belki… – Çözmek için bağlı olmak gerekmiyor mu? – …ne diyebilirim ki daha. İstediğin neyse onu yap o halde. Gerçekten gitmek istiyor musun? – Bilmiyorum,kafam karışık. Sadece bir şey yapmalı olduğumu biliyorum. – Tamam!… Bir şey yap o zaman. Kal mesela. – Ben…yapamam. Ben seninle…

Yalan

Ne kadar da kolay sanırdım beni düşlemediğin anlar yaşamayı. Oysa sen ne şimdi ne de herhangi bir zaman diliminde düşlerine ortak etmedin beni. Ben sadece seninle düştüm yaşadığım her zaman kırıntısının boğucu yorgunluğuna. Söylediğim yada aklımdan geçirdiğim herhangi bir cümleyi kontrol imkanım olmuyordu seni düşlerken, yalnızca kan kardeş çocuklar gibi yerinde durmayı beceremiyordu yüreğimin emri altındaki sözcükler.