Ne de Olsa…
Bir yerlerde oturmuşuz dostlarla. Herkes, sevdiğim tüm dostlarım orada. Upuzun koridor gibi bir yer. Dizilmiş masalar etrafına. Koridor gibi yerin sonunda ben varım masada. Müzik var ve de fonda. Ağır ağır…
Çalıyor…
Güzel saniyeler. Dostlarla birlikte olmanın verdiği mutluluk…
Huzur…
Otururken kapı açılıyor. Karanlığın içinden senin çıktığını görüyorum. Ağır ağır yürüyorsun o koridorda. Gözlerin benim içimden geçip arkamdaki duvara bakıyor…
Yürüyorsun yavaş yavaş…
Herkesin bakışları sana dönüyor. Nefes alışlarımı duyabiliyorum sessizlikte.
Ve nefes alışlarını da…
Derin bir nefes alıyorsun. Sesin çınlamaya başlıyor odada…
“Göklere erişti feryadım ahım” dediğinde dayanamıyorum artık. Yerimden kalkıyorum, yanına doğru nasıl geldiğimi bilemiyorum.
Eline yapışıyor ellerim, dizlerimin üstüne düşüyorum artık, sen “Ne de olsa kışın sonu bahardır” derken. Başımı eline dayıyorum. Gözyaşlarım yanaklarımdan ellerine, oradan eteğine süzülüyor.
Sol elini saçlarımın içinden başımın üstüne koyuyorsun.
Bana baktığını ben göremiyorum. Ama gözlerin bende. Gözlerindeki acıma ifadesini görmüyorum neyse ki…
Gözlerin yavaş yavaş kapanıyor son mısrada…
Başını yana eğiyorsun usulca.
“Bu da gelir bu da geçer ağlama”…
Sonya’ya…
n’oluyor lan?