Senden altı sıfır atacaklar
1 Ocak günü kuruşlar ve 1 liralar yeniden tedavüle sokulacak. Paradan altı sıfır atacaklar. Yeniden 1 lira ve kuruşların insanları mı olacağız? Sıfırlarla birlikte o sıfırların çoğaltıldığı yıllar geriye doğru mu gidecek? Şimdi altı sıfırımızı atacaklar bizim. Farkında olunmayabilir ama nicedir çoğalttığımız, sıfırlar çoğaldıkça gizli gizli çoğaldığımızı sandığımız sıfırlarımız onlar bizim. Çok paralar alıyoruz böylece, çok paralar veriyoruz ve “çok paranın insanları” oluyoruz. Oluyorduk. Yıllar içinde ne güçlüklerle biriktirdik biz o sıfırları oysa. Sonunda tablo, sıfır noktasındaki tablo şöyleydi sanıyorum:
Eşcinsel olmak korkusuyla tavuk eti yemekten bile sakınan erkekler var televizyonda. Erkekler artık tavuklardan bile korkuyorlar. O erkekleri, ciddi bir biçimde analiz edilmeyi hakkettirdiğimiz TV kaynanası Semra Hanım’lar yetiştiriyorlar. Semra Hanım’lar eskiden “Papatyalar” olarak hizmet verirken şimdi televizyon starı olarak istihdam ediliyorlar.
Sarışın, yeşil gözlü kız çocuklarını gözleri görünmeyesiye şişecek kadar dövüyorlar. Sonra o kızları, daha çok dövecek kocalarla evlendirmek üzere büyütüyorlar. Evlenmeden önce mutlaka on üç kişi tecavüz ediyor bu kızlara: Adana’da 13 öküzün tecavüzüne uğrayan küçük bir kız hamile kalınca, onunla evlenmeyi “kabul eden” (!) suçlu ile sıcak bir yuvaya tıkılıyor. Geri kalan 12 hıyar serbest bırakılıyor. Yönetici uyuyor mu?! Yoksa yönetici, acaba “Şu kızlar kendine tecavüz ettirmese AB’ye girmek ne kadar kolay olur” diye mi düşünüyor?
Sosyal Linç Bilgisi
Avrupalılaşmış bir banliyö treni geçiyor İstanbul’un kenarlarından. Trende bir oğlan çocuğu cep telefonunu almak isteyenlerce dövülmeye başlıyor. Dövme devam ediyor, ediyor. Sonra çocuğu trenden dışarı fırlatıyorlar. Avrupalılar kadar “toplumsal umursamazlık” geliştirmiş banliyö insanları görmezden geliyorlar, kimse kıpırdamıyor yerinden. Çocuk ölüveriyor banliyö treninden düşerken. Öldürenler muhtemelen Tahtakale’de 15 milyona telefonu satıyorlar bir esnafa. Bir hırsızı çok fena dövecek olan bir esnaf bu muhtemelen… Şöyle ki: Polisler hırsızları yakalayınca mutlaka kollarını buruyor; bu artık şaşırılamayacak kadar gündelik. Polis yine bir kapkaççı yakalıyor. Polisin “kabul edilmiş düzeyde meydan dayağını” yerken hırsız, esnaftan dayanamayan bir adam uçuyor hırsızın üzerine, kafasına sopayla vuruyor. Öldürmek istiyor. Öldürmek için vurmak istiyor adama. Ne oluyor? Sabah dükkânını açan adamlar ne zaman, neresinde ve nasıl bu kadar çok öfke biriktiriyor? Bu kadar yoğun bir linç ederek öldürme isteği?
Biri aniden çıkıp televizyona, “İslamiyet’te evlatlık caiz değildir. Kız çocuğuyla babaya nikâh düşer” diyor. Acaba o gece büyük Türk milletinden kaç adam karısının kızının yatağına giriyor? Adamlar nasılsa “nikâh düşer” diye kaç kız çocuğunu!..
Bir avuç kuruş için!
İşte bunlar milyarların insanları. Milyonluk banknotların insanları. Herkes yarışmanın formatına boyun eğiyor. “Her hafta aramızdan biri ayrılıyor”. Çünkü “format” bu. Allah’ın emri bir format bu, kimse bu bol sıfırlı hayattan başka bir hayatı artık konuşmuyor. Genç kızlar ve oğlanlar gözyaşları içinde “yarışmamızdan” ayrılırken bu formatların kaç gözyaşı ettiği, kaç insan ruhu ettiğini artık hesaplayamıyor. Zaten bu yüzden atılıyor altı sıfır. Çünkü sıfırlar çoğaldıkça “hesaplanamaz” hale geliyor hayat.
1 Ocak günü kuruşlar çıkacak. Kuruşlar ve 1 liralar yeniden tedavüle sokulacak. Yeniden 1 liraların ve kuruşların insanları olacak mı insanlar? Yıllar içinde sıfırlarla birlikte biriktirdiğimiz bu milyarlık cinnet tablosuna kuruşların insanları mı girecek acaba? Sıfırlarla birlikte o sıfırların çoğaltıldığı yıllar geri doğru mu gidecek?
Yoksa artık “bir avuç kuruş için” mi ölecek herkes? Acaba o zaman “formatın” saçmalığı dikkatini çeker mi herkesin? Her şey birkaç kuruş ettiğinde acaba hâlâ bu “format” için ölüyor ve öldürüyor olur mu insanlar?
Ece Temelkuran