Por favor be Kezman!
Öncelikle bu yazı gereğinden fazla dağınık ve gereğinden fazla ne dediğini bilmeyen bir yapıda olacak, belli. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz; mevzubahis Mateja Kezman ise herkesin kafası karışıktır. Ansiklopedik bilgilerle başlayalım, daha sonra kişisel yorumlara geçeriz nasılsa. Mateja Kezman 12 Nisan 1979 doğumlu. Bir futbolcunun doğum günü taraftar için çok bir şey ifade etmez sanırım. Hani yataktan kalkıp “Bugün Hakan Şükür’ün doğum günü” diyen Galatasaraylı var mıdır bilmem ama Ankara maçında yaşanan penaltı krizi ile birlikte Kezman’ın doğum günü Fenerbahçe taraftarı için gündemin önemli maddelerinden birisi halini aldı. İyi ki doğdun Batman!
Kezman kitap olacak kadar ilginç kariyerine FK Loznica’da başlamış. Daha sonra Partizan Belgrado’ya geçip 99/00 senesinde 38 maçta 28 gol atınca Hollanda’ya, PSV’ye transfer olmuş. PSV’nin Romario, Ronaldo, van Nistelrooy gibi efsanevi forvetleri listesine gireceğini daha ilk sezonunda, 33 maçta attığı 24 gol ile göstermiş. 4 senelik PSV kariyerinde özellikle Rommedahl ve Robben’in de katkıları ile 124 maçta 105 gol gibi ulaşılması zor bir gol sayısına ulaşmış. Çok gol atmasının yanı sıra adamın en öne çıkan özelliği güzel goller atmış olması. Bir de hırçın futbolu…
PSV kariyerinden sonra Abramovich’in Chelsea’sine transfer olan Batman lakaplı Sırp golcü, Chelsea’nin hayvani forvet seçenekleri arasında kendisine yer bulmakta güçlük çekince Atletico Madrid’in yolunu tuttu tutmasına ama İngiltere’den sonra İspanya’da da kötü günler geçirdi. Burada şöyle bir parantez açalım: Hollanda Ligi leblebi gibi gol atılan, İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya’dan çok uzakta, 2. sınıf bir lig. Ve aslında futbol tarihi Hollanda gol krallarının Avrupa’nın 1. sınıf liglerinde madara olduğunu bolca göstermiştir. Kezman da rahatlıkla bu tarihe tanık yazılabilecek golcüler arasında sayılabilir. Kapa parantez.
Gelelim Fenerbahçe ve Kezman birlikteliğine… Fenerbahçe’nin malum Denizlispor maçı sonrası şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırması ve camianın paramparça olması yetmezmiş gibi Aziz Yıldırım’ın çıkıp “ben istifa ettim, yok yok etmedim de edeceğim, aman yahu, etmeyeceğim” tarzı hezeyanları ile geçen 2006 yazında Türkiye’ye geldi Kezman. Transfer sezonunun son günü yanılmıyorsam, hatta denize düşen yılana sarılır mottosundan hareketle ederinin çok üstünde, pazarlık edilmediği çok belli olan bir ücret karşılığında…
Oynadığı ilk maç bir Konyaspor maçı mıydı emin değilim ancak o maçta muhteşem bir gole imza atarak ne kadar yetenekli bir futbolcu olduğunu göstermişti. Sonrası da, malumunuz olan inişli çıkışlı (genelde inişli) bir grafik. Bir röportajında dediğine göre Türkiye Ligi’nin yeniden leblebi gibi gol atacağı bir lig olacağını sanmış Kezman. “Ama burada çok sert ve savunma ağırlıklı bir futbol oynanıyor” diye de ekliyor. Bu söylemin sebebi çok belli aslında. Kezman Fenerbahçe’de sandığının aksine bir türlü birinci adam olamadı. Hatta genç Semih gibi camianın hiç de ilk 11 olarak düşünmediği, karizması olmayan bir futbolcunun bile gerisinde kaldı, kalmaya da devam ediyor.
Yazının başında en önemli özelliklerini sayarken ilk üçe hırçınlığını koymuştuk ama Türkiye’ye gelince hırçınlıktan ziyade duygusallığın Kezman’ın ruh halini belirlediğini öğrenmiş olduk. Ya da bu kötü ve başarısız bir kariyerin ardından eleştirilerin minimumda tutulması amacıyla uydurulmuş bir yalan. Oyundan alındıktan sonra trip yapan, stadı takımla değil kendi başına terk eden, Semih gol attıkça anlamsız hallere giren, doğum gününde kazanılan penaltıyı gol yapma isteği ile kaptanına “Por favor” diye yalvaran, küsen, gülmek isteyen, gülmeyen, psikoloji bitik, futbolu hepten yitik bir futbolcu oldu bu sezon. Ve sanırım kaçınılmaz sonda şu anda.
Öte yandan Fenerbahçe taraftarının ve camiasının Kezman’a şu ana kadar göstermiş oldu sabır takdire şayan. Takdirin de ötesinde Kezman’a gösterilen sabra daha önce hiçbir futbolcu, teknik direktör, başkan nail olamamıştır herhalde. Özellikle Maraton E Blok olmak üzere tribünlerimizde müthiş bir Kezman’a destek senaryosu oynanmakta. Buna Aziz Yıldırım ve Zico’nun yanı sıra takım arkadaşları da dahil oluyorlar belli ki. Kimse onu kırmak istemiyor, kimse onun üzgün olmasını istemiyor. Sahada herkes gol atması için çabalıyor, dua ediyor. Ama olmayınca da olmuyor çoğu zaman.
Hollanda Ligi maç özetlerinde birbirinden güzel gollerini görüp de “Ahh Fener’e lazım böyle bir adam” dediğim günleri çok iyi hatırlıyorum. Bu yüzden Fenerbahçe’ye gelmesine de çok sevinmiştim. Kötü oynadığı maçlarda sorunu hep takımın tek forvet oynamasına bağlamıştım da, Kezman’a toz kondurmamıştım. Gerçi bu fikrimi hala daha savunabilirim aslında. Yani Kezman tek forvet oynayacak bir forvet değil. Ama yine de oynadığı futbola mazeret bulunamayacak kadar kötü bir Kezman var sahada. Tek forvet oynarsın, yardım alamazsın filan ama, en azından arada bir adam geçersin, köşeyi görürsün, bizi sokağa dökersin. Futbolu, adam geçmeyi, vurmayı unutmuş gibi…
Evet, bu adam kötü futbol oynuyor. Evet, bir tane bile adamı eksiltemeyecek kadar aciz bir futbol oynuyor. Bunlar futbolun doğruları belki. Ama bir de taraftarın doğruları var. Elbette Fenerbahçe taraftarı bu kötü Kezman’dan memnun değil ama biz biliriz ki Fenerbahçe taraftarı sahanın her noktasına ayak basan, deli gibi pres yapan ve en önemlisi iyi oynamak için can atan bir futbolcuyu sever, ona sabreder, onun yanında olmaktan da keyif alır. Kezman’ın bu özellikleri ne kadar büyük bir saygıyı hak ediyorsa, futbolu da o kadar hakareti hak ediyordur herhalde.
Ne demeye çalışıyorum? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu adam şu an çok kötü ve Fenerbahçe forvetinin kötü olmak gibi bir şansı yok, olmadı hiçbir zaman. İkinci ben bu adamı seviyorum. Sanırım en hayırlısı bu mantıksız ilişkinin bir an önce son bulması. Biz kendisini Avrupa’nın herhangi bir takımında da takip eder, attığı gollere seviniriz. O da biz taraftarın kendisine verdiği sabrı ve desteği unutmaz umarım. Bitti, dağılın… Yok, önce aşağıdaki golü bir hatırlayın:
Spor basinindan hayatimda ilk kez bu kadar tiksiniyorum. Koskoca futbol takimini Kezman-Semih tartismasina indirgemeyi basardilar bir aydir. Taraftar da baska bir sey konusmaz oldu. Kezman ilk 11 oynamasin diye bir aydir cigiranlar Kezman’in ilk 11 basladigi maclarin sonucunu bir yazsa keske. 4 tane atiyoruz muhabbetleri yine Kezman, sizin kaleminize sokayim diyorum bazen. Yahu tamam kotu oynuyor ama su anda ama transfer vakti degil ki, neyin mucadelesi bu? Takimdan bir adam eksilince her sey yoluna mi girecek? Semih-Kezman ikilisi forvetimiz, isteseler de istemeseler de… Zico da onlari keyfine gore kullanir, isteseler de istemeseler de… Takim kazandiktan sonra gerisi lakirti. Ha Gs’ye kaybedersek yine Kezman suclu olacak onu da simdiden soyleyim, yere dusene tekme vurmak konusunda uzerlerine de yoktur. Bilmem kac milyon euro alan adam o golu atacak arkadas diye net cumleleri kurarlar ama bilmem kac milyon alip duzgun cumle bile kuramazlar. Oyle bir sey olursa da 1 aydir kezman gitsin diye yirtinanlar ortaya cikip egolarini tatmin ederler bolca artik. Memlekette futbol futbol degil cinnet yahu cinnet.
Sen yazınca aklıma geldi, hayatımda üç tane futbolcunun Fenerbahçe’ye gelmesini çok istedim. Bunların ikisi geldi, ve maalesef ki onca iyi yabancı transferin arasında Fenerbahçe taraftarlarınca “ah be” olarak anılan ikisi bu oldu. Çok zor bir duygu hastası olduğun futbolcunun senin takımında başarısız olması…
Her unutuşumun ardından girdiğim bu sitede her sosyalistleşmenin ardındaki yine sarı yine lacivert bir yazı…Yazarlar lütfen (!) biraz daha yeşil, beyaz, kırmızı, siyah, mor…
“a bir adam nasıl başlarsa öyle gider “diye totemci bir zihniyetle katılayım tartışmaya. Hatırlayın ilk geldiği günleri , yok çetnik işareti , yok sırp milliyetçisi..v.s Adam direk negatif başladı ,negatifte gitti.
Neydi ki Kezman’ı bu kadar bize bağlayan?
Nedendi ki bu kadar sabır bu kadar destek?
Cevabı çok basit,içimizdeki arma aşkı ve Kezman tarafından o armaya gösterilen saygı, o arma için verilen mücadele, o arma için gözyaşı, o arma için kavga..
Evet doğuştan Fenerbahçeli değil Kezman, bunları profosyonellik anlayışı gereği de yapıyor olabilir. En azından Kemal-Selçuk gibi 1-0 mağlupken kakara-kikiri yaptığına tanık olmadık.
Seni seviyoruz Kezman.
diğerleri de kezman gibi yedek kaldıktan sonra ben bugün yedek kaldım benim yerime oynayan ne yaptı demiyor
Kezman ı seviyorum. hatta Alex den sonra en çok ou seviyorum bu takımda. Sevilla maçlarında Kezman defansta o boş koşuları yapmasa kafa göz dirsek sevilla defansını yarmasa o goller gelirmiydi.
Çok gol kaçırıyor hatta boş kaleye atamıyor. Ama takım için koşuyor üzülüyor seviniyor dirsek yiyor tekme atıyor.
Seviyorum seni Kezman.
@tosun,
Bahsettiğin diğer eleman Ortega mı?Haa bi de son cümlene katılmamak elde değil..
Biri 23-Ortega, digeri de 39-Anelka…
Anelka’yi gelmeden once sevmezdim geldikten sonra sevmeye calistim ama giderken nefret ediyordum.
Hala yok Kezman penlatı kaçırdı şöyle oldu, Maldonado şöyleydi şeklinde konuşanlar, bence şu aşağıdaki yazıyı okusun.. Fenerbahçe tarihinin en önemli Avrupa perfromansını yaşatan takımı çok haksızlık yaptık be.. Sanki ilk defa şampiyonluk kaçtı elimizden..
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=117259,10,107
Mansur abi, tam da yıllardır Gs ile dalga geçtiğimiz, başarı budalası seyirci mantığıyla yazmış.
Annemizin ligi diyen adamdan korkacaksın, koşarak uzaklaşacaksın arkadaş. Gördük annemizin ligini, az daha seneye ŞL’ye kalamıyorduk. Seneye nerede sükse yapacaksın Annenin Ligi’nde birşeyler başaramazsan…
PSG yolcusu derler kendisi için. Hayırlısı olsun…