Roberto, şu faturayı yatırıver anam, hadi
Sevgili Fenerbahçe’miz 100. yılına girerken futbola dair coşkum, heyecanım yerlerde süründüğü için geçen sene olduğu gibi bu sene de pek bir ilgisiz kalmıştım olan bitene. Lig başladı filan, bir şekil arkadaş ortamlarında futbol mevzuları geldi kuruldu ortaya. Tabii ömrümüz yarı samimi arkadaş ortamlarında sessizliği bozmak üzerine kurulu taktiklerle geçmekte olduğu için futboldan nasibimizi alalım yine dedik.
Misal “Galatasaray taş gibi maşallah” gibi bir cümle kurabilmek lazım yeri geldiğinde. Ve aynı şekilde “Lincoln iyi hoş ta abi, disiplinsiz diye gönderdi Schalke onu” cümlesi ile de hem oyuncuyu geçmiş yıllardan takip ettiğini, hem de Avrupa futbolunu yemiş yutmuş olduğunu göstereceksin. Bunlar şart.
Dünyanın en hızlı sol beki Roberto Carlos Garanti Bankası reklamlarında boy göstermekte şu sıralar. Büyük kumardı bak bu transferde. Ama çok şükür “adam emekliliğe geliyor, koşmaz, oynamaz, yatar” diyenler utanmakta şu sıralar. Çatır çatır da oynuyor bizim Roberto.
Tabii mesele Roberto filan değil Fenerbahçe’de, o kadar parayı vermişsin, amacın bankaya koşup senin ayak işlerini yapsın, doğalgaz faturası filan yatırsın olmadığı için oynayacak elbette. Lakin Kezman’a bir haller olmakta bir süredir. Ki çok sevdiğim bir adamdır, eşek gibi koşması, mücadelesi, hırsı, gerginliği hoşuma gider ama medyanın da gazıyla, sabırsız paralı kombineciler taktılar adama.
Batman da hayatının en kötü günlerini geçiriyor sanıyorum. Son maçta dökülen gözyaşları yeminle yumru oldu, geçmiyor boğazımdan.
Skorbord insanı olmadığımdan dolayı goller atsın, tozu dumana katsın değil beklentim ama adam geçebilmesini, ayağının içiyle topa dans ettirmesini ve tabii ki yüzünde gülücükler görmek istemekteyiz. Yoksa bugüne kadar hep aynı topu kontrol, hep aynı rakibi karşısına alış, hep aynı terse manevra ve hep aynı top kaybını gördük ki, beni bile çileden çıkarmaya yetti.
Reso’dan futbol yorumu duymak bir garip, nostaljik bir esinti tadinda olmus. Sagim, solum, onum, arkam, televizyonum futbol muhabbetinden kurtulup, sadece maci izleyip sonra kendi kendine “yok bu takim olmaz” diyip maci kapatip isine bakmak… Iste senelerdir aradigim buymus megersem. Ulan bir millet dogru durust beceremedigi bir ise neden ve nasil bu kadar sardirabilir? Oluyormus iste. Yasasin promiyer lig, iste promiyer lig bu.
dip not: Bu sene promiyer lige de bir haller oldu, Turk futbolu Avrupa’da bir akim olarak yayiliyor mudur nedir anlamadim, haydi arkadasim hizli biraz hadi guzelim eskisi gibi, hadi bakalim…
Daha bir ömür şaşırtacak kadar malzemem var çok şükür 🙂