SIGMIYORUZ Dünyaya, Dar Geliyor…
DOĞUM
Derler ki, insanlardan önce ruhları yaratılırmış ve evrenin uzak diyarlarında bekleşirmiş ruhlar. Sırası gelen ait olduğu bedene yollanırmış sonra.
Maç keyfimizi iyice kaçırdılar. Son yıllarda pek maç izlediğim söylenemez. Sadece goller ya da iddia oynadıysam karşılıklı gol olana kadar. Sebepleri malum.
Cumartesi gecesi maçlarını maçkolikten takip ettim, havalar geç kararmaya başladığından, “ulaan saat 8, maç vardı sahi ilk yarısı bitmiştir” meraklıyla bakıldı sadece. Eve gelince ligtv.com.tr’den hızlı hızlı golleri özet geçtim. Onlarda da mesela sadece merak ettiğim ve dilendiğim adamlar gol attıysa. Maç özetine bile tahammülüm yok.
Galatasaray maçındaki Umut‘un golü ve akabindeki Bebeto sevinci. Tesadüf işte, 1 gün önce Galatasaray tribünlerinin sevilen ismi Güven‘in oğlu olmuştu. Dedim caps alır yollarım, hem de yeni transfer adaşımı kutlamış olurum.
ÖLÜM
Hani bazen olur, ilk kez gördüğümüz insanlardan öyle bir elektrik alırız ki, sanki yıllardır tanışıyormuşuz hissi verirler bizlere. Görmeden sevdiğimiz, kanımızın kaynadığı insanlar eyvallah. Peki hiç tanımadığımız ve ölümüne üzüldüklerimiz?
Twitter’ı açtım, Youtube’tan golü sevincini bulup, printscreen yapacaktım ve Güven’e yollayacaktım ki… Mesajını gördüm.
“Sığmıyoruz’u Kaybettik”
Nick tanıdıktı. Sima tanıdıktı. Asbodan müdürümün resimlerinde görmüştüm. Aslında konu o değil.
Tuttuğumuz takımları belirleyen abilerimiz vardı 90’larda. Futbol nedir ki abi? Metin-Ali-Feyyaz koyar, Beşiktaş’ım şampiyon olur. Bazen rakip takımlara krampon toplatır abiler, kimi zaman İlyas bir orta yapar, Tanju da çivi gibi çakar.
Futbol’u geç, bizi bu mereti sevdiren etrafındaki hikayeleriydi. Maça gidiş, deplasmana gidiş, yenilen yemekler, iller, yollar, köyler, hikayeler. Hayatımda Ankara’ya gitmedim ama o kadar çok Ankara hikayesi dinledim ki. Ya da Coğrafya öğretmenlerimizden daha iyi anlattılar karlı dağları, bozkır yolları. Nerede ne yenir, nerenin nesi meşhur diye biz abilerimizden öğrendik, Fıkralarla Türkiye ya da Dolu dolu Anadolu’daki Mert Savaş’tan değil.
Mert’liğe Savaş’ı biz bu güzel abilerimizden öğrendik işte. Toki’ye, müteahhitlerin tecavüzünden önceki mahallemizden.
Ölüm bir maç olsa hangi maç olur? Olimpiyat stadında Şubat ayında oynanan saçma sapan bir kupa maçı, hani dandik kanallardan yayınlanan. Ya da takımın bir ivme yakalamıştır, moraller yerindedir, saçma sapan bir Milli Takım arası verilir, haritada gösteremeyeceğin ülke ile bir maç, 212308 tane adam değişir, ismini ilk kez duyduğun oyuncular oynar.
İşte bizimle bu güzel abilerimizin farkı da burada ortaya çıkıyor. Eminim ki onlar maç/şube/dal seçmeden arma peşinde koşarlar. Ölüme bu kadar yakın olmaları da bu yüzden mi acaba?
Genellikle yaz aylarında, insanlar can sıkıntısıdan başlıklar açar forumlarda. Hayalinizdeki Süper Lig diye. Hep sağlam taraftarları olan takımlar seçilir, müthiş deplasmanların hayalleri kurulur…
Demek ki oralardan bir yerlerden birinin bildiği var, böyle bir liste yapılıyor ve bir bir gidiyorlar önümüzden eller üstünde. Upuzun yolculuklara uğurlanıyorlar “bir tırnak çakısı bile götürülemeyen” yolculuklara…
Başınız/başımız Sağolsun… SIGMIYORUZ dünyaya dar geliyor. Yusuf Hayaloğlu’nun şiir klipleri çekiliyor ve biz de rol alıyoruz günden güne..