Yasama, yürütme, yargı…
Kuvvetler ayrılığı diye bir ilke var. Yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin tek elde toplanamayacağını anlatıyor bu husus. Vatandaşlık derslerine giren komutanların anlattığı kadar biliyoruz biz de işte. Lakin önemli; diktatoryal rejimlerle, demokratik ve hukuka bağlı yönetimleri ayıran ince bir çizgi.
Elbette Türkiye koşullarının ne derece bu imkanı sağladığını biliyoruz. Lakin Başbakan’ın ve iktidarın genel tavrı ve özellikle zat-ı şahaneelrinin torbasından çıkan son demeç kadar garabet içinde de değil. Zira parti kapamanın Meclis yetkisinde olması gerektiğini söylemiş hazretleri.
Kastettiği parti kapamaya tümden meclisin karar vermesi ise zaten ne kuvvetler ayrılığına uyuyor, ne de koltuk sayısı yetenin dilediği muhalefet partisini kapatabileceği gerçeği ile huzur veriyor. O açıdan o ihtimali baştan eleyelim. Onu kastetmemiş olmalı.
Haa Başbakan’ın kastettiği yargı işini yapsın, incelesin, soruştursun, oylasın, son onayı meclis versin şeklindeyse teoride çok da mantıksız olmamakla birlikte, pratikte bu uygulamanın sağlıklı bir demokrasiye ve parlementer sisteme ihtiyaç duyacağı aşikar.
Parti kapatılması ile ilgili düzenleme yapılması elzem. Şartsız, koşulsuz desteklerim de, hükümete dair herhangi bir gensoru teklifinin ya da herhangi bir bakan, vekil hakkındaki Yüce Divan teklifinin o meclisten geçemediği, geçemeyeceği aşikarken, sandık çoğunluğunu elde etmiş bir partinin anayasal düzene karşı olması durumunda seni kapatalım mı diye yine o parlementoya sormak ne kadar mümkün? Ne kadar gerçekçi?
Gerçi tartışma sandık çoğunluğunu almış bir parti kapatılabilir mi, kapatılamaz mı konusuna indirgenecek ya da Menderes’in tahayyül ettiği parlementer ruh “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” şeklinde beden bulacak ama, asıl mevzu Türkiye’nin parlementer sisteminin ne kadar sağlıklı çalıştığı şüphesiz.
Nasıl sağlıklı çalışacak peki bu perlemento? Bilmiyorum ki… Herhangi bir yasayla, barajla, ıvır, zıvırla olacak mesele de değil bu. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkenin parlementosu AKP’nin verdiği bir teklifi, CHP verdi sanarak reddeden milletvekillerinden teşekkül. Dolayısıyla lider sultasından kurtulmuş aklı başında vekillere ihtiyaç var. Demokrasi ve dolayısıyla temsili demokrasi halkın ne kadar umrundaki o halkın seçtiği vekillerin umrunda olsun?
Bir de işin sandıktan çıkan partiye sonsuz yetki verilmesi meselesi var. Bundan bir kaç yıl önceydi sanırım demokrasi meselesini tartıştığım bir arkadaşım halkın tercihinin üstünde bir güç yoktur demişti. Kendisine göre halk dikta rejimine, şeriat rejimine ya da komünist bir rejime oy kullanarak karar verebilirmiş. Tartışma orda bitmişti tabi. Benim aklıma Hitler geldi, o da sanırım ne denli saçma bir cümle kurduğunu farketti, karşılıklı sustuk.
Anayasa değişikliği meselesi konuşuldukça bu tip tartışmalardan bolca yapacağız sanırım. Gerçi yapalım da zaten. Eğer toplumsal uzlaşma diye bir şey lafta kalmayıp, toplumun her kesimi tarafından alabildiğine etraflı tartışılabilecekse ne mutlu…
liseyi, askeri okulda mı okudun? komutanın, vatandaşlık dersinde ne işi var 🙂
Hayır Erdeniz, Anadolu Lisesi mezunuyum.
Normalde hukuk mezunu bir tarihçimiz var, o giriyordu ama bir dönem rütbesinden emin değilim bir asker girmişti.
Yılı çok kestiremiyorum. Müdür beyin tasarrufu muydu, yoksa 28 Şubat’ın etkisi miydi çok net değil hafızam, onu hatırlamıyorum…
Vatandaşlık derslerine genelde öğretmenden çok komutanlar girmiyor mu zaten? Tesadüf mü yoksa bizim vatandaşlık dersine de rütbesini hatırlamasam da bir askerin girmiş olması.
Bizim vatandaşlık hocası Bu Türk Yıldızlarındandı her gün kaseti takar kendini izlettirirdi. Pis piste gülerdi haspam. En kötü üsteğmendir.
Bizim vatandaşlık dersine değil de, lisede milli savunma dersine bir albay mı emekli albay mı ne gelirdi…
Vatandaşlık dersimiz sivildi bizim, orta sondaydık, müdür yardımcımız gelirdi. Metin Hoca, peeeh ne adamdı be… Di mi lan Ulvi? Hatta çok severdi beni, sınavın birinde ben olduğu gibi öndeki arkadaştan yazmıştım kağıdı, ona 80 bana 100 vermişti, hahahaha 😀
(Yalnız ismi Vatandaşlık (Bilgisi) olan bir derse, bir subayın gelmesi ne tuhafmış lan, bir tek bizim ülkede olur böyle bir garabet sanırsam…)
Anayasa hapı üstüne…
Büyüğümüz emretti anayasa oldu hap,
Reçetesi açıkça yazılır mı bilemem.
Bari yutturmak için iyi prospektüs yap,
Suda eritilir mi, ezilir mi bilemem.
Derman ile dertleri öyle bir paketletti,
Yavanlaşan mevzuya yeni tadlar ekletti.
Yargıyı dövmek için uygun anı bekletti,
Adalet karizması çizilir mi bilemem.
Bekliyor ki, bu millet hap verince yutacak,
Kalk deyince kalkacak, yat deyince yatacak,
Hukuku defnederken kazma sapı tutacak,
Mezarlık çetinkaya, kazılır mı bilemem.
Düşündü ki, olursa mağduriyet hastası,
Tablet tablet yutulur yeni rejim pastası.
Yandaştan seçilirse hakimlerin en hası,
Hak için diklenir mi, büzülür mü bilemem.
Hukuka tuzak kuran şaşırır kendi atlar,
O zaman elden tutmaz yalaka demokratlar.
Bombayla oynuyorsan birgün elinde patlar,
Mayınlı arazide gezilir mi bilemem.
Minare çalanları kılıf ararken gördük,
Adalet çatısını kırıp, yararken gördük.
Biz nice avcıları yara sararken gördük,
Sarılanlar ilerde çözülür mü bilemem.
Kimi hap şifa verir, bize odur söylenen,
Kimisi zevk içindir, iktidarda denenen.
Milleti tavlamada zevk hapına güvenen,
Yarın er meydanında üzülür mü bilemem.
Nevzat sözü burda kes, yeter haddini aşma,
Kabında durul artık sakın dışarı taşma.
Kafiye tuzağına düşerek fazla coşma,
Şiir seven büyüğün bozulur mu bilemem.
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat